Es-Selam..
Kitabı okudum ve özellikle hadis bölümüne geldiğimde en büyük eksikliğin sahih olup olmama noktasında ''Tahrîc'' yapılması gereğini hissettim.
İncelemelere baktığımda da arkadaşlarımız teknik bakımından gerekli bilgileri vermişler, bu yüzden içeriğe hiç dokunmadım.
Şu şekilde bir yöntem izledim;
Önce hadisleri klasik kaynaklarda tarama
ETKİNLİK SONA ERDİ
Etkinlik 42 hikaye ile tamamlanmıştır. Katılan katkıda bulunan herkese çok teşekkürler.
--------------------
#36889321 ile başlattığımız ARALIK ayı hikaye yazma etkinliğinde yazdığınız hikayeleri (link olarak) bu başlık altındaki yorumlarda paylaşabilirsiniz. Herkese kolay gelsin. (TEMA: YOLCULUK
Öncelikle arkadaşlar bu incelemeyi bir pedagog bir öğretmen veya bir eğitimci edasıyla yazmadığımı belirtmek isterim. Kaleme alırken bir sosyolog ve 20 yıl bu eğitim sisteminin içinde olan bir fert olarak kaleme aldım. Elimden geldiğince bilimselliğe girmemeye sadece kendi alanımın noktalarına değinmeye çalışacağım. Önce kitap hakkında sonrada
Bugün yine 2017'de yaklaşık iki ay kaldığım yer olan Gebze'deyim. 2017'de Gebze Pelitliköy'de Asya Çikolata firmasında tercüman ve proje yönetmeni olarak çalıştığım zaman Gebze Center'in tam karşısında Turkuaz Otel'de kalıyordum. Bugün tekrar Turkuaz Otel karşıma çıkınca içeri girip anılarımı tazelemek istedim. Biraz tuhaf değil mi? Sebepsizce
E-book olarak okumak İsterseniz.
drive.google.com/file/d/1upa9t7o...
Her son yeni bir başlangıca gebedir. Bitmek; kimine göre bir son, başkasına göre yeniden doğuştur. Her şeyin sonu olduğu gibi bununda bir sonu vardır. Geç olsa da öğrendim artık. Şimdi baktığımda geride ne bırakabiliyorum ve siz
İncelememe direkt kendimden örnek vermek istiyorum. İlk namaz kılmaya başladığımda (9-10) büyük bir hevesle, okulda aldığım din dersi ile başlamıştım. Çok inatçıydım, söylenenler değil kendi öğrendiklerim beni tatmin eder, bir insan bana şunu yap diye emir verse yapacağım varsa da yapmam ve hâlâ öyleyim. Zamanla kıldığım her namaza bir yorum
______
Seviyorum yurdumu tuhaf bir aşkla,
Bir türlü yenemiyorum bu duygumu,
Ne bir şan, satın alınmış kanla,
Ne gururlu bir inancın huzuru,
Ne de karanlık eski zaman söylenceleri
Gönül çekici düşlerle coşturur yüreğimi.
görsel hafıza bazen cezadır. hisler bazen uçurur bazen yere yapıştırır. kalemler bazen yazar bazen yazmaz. silgi her zaman olmaz olsa da kimi zaman işe yaramaz. ışıklar açılır, kapanır. kapılar kilitli, ses geçirmez. şarkılar biter, başa sarılır. yeni şarkılar tehlikeli gelir. ses duyulmaz ama yankılanır. gözler yere dikilir, kalpler açık kalır.
'sana.
nefes verilir, geri alamazsın. duvarlar boyanır, sen siyah kalırsın. ağaçlar yapraklarını döker, sen saçlarını... senin gözyaşların, bulutların çığlığı. rüzgâr eser, sen üşürsün. rüzgâr değildir üşüten, sen fark etmezsin. doğrular yanlışları götürür, sen inadına yanlış şıkkı işaretlersin. boş vermek zor gelir ama bazen boş vermelisin. hatırlamak ölüm gibi gelir, nefesinin zaten kesildiğini sonradan fark edersin.
güneş ısıtır, güneş yakar. yakan yalnızca güneş değil alevleri de hatırla. alevler çok gelir, soyutla kendini onlardan. ama bekle, sen aslında onun yanı başındasın. kibriti söndür, elin yandı. yakma sönecek zaten, duman olur her yanın... unuttun mu? çok rüzgârlı buralar... çok soğuk, çok acımasızca. güneşi gizler bulutlar. kalemler yok artık. yaprakları süpürdü amcalar. anahtarlar kayıp ve perdeler kapalı. sabah olmadı. sessizlik yeni değil. hep vardı...
balık, uçmaya çalıştı.'
Aramıza soktuğun yabancı hayallerin ördüğü duvarlar o kadar kalın ki, başım ve kalbim oraya çarparak parçalansa onlar yine yıkılıp seni göstermeyecek! Acaba bu duvarın arkası bir hiç, bir boş mu ve daima boş mu idi?
Sen nasılsın peki; öfkeleniyor musun, aklına geldiğimde?
Dar geliyor mu duvarlar ben yokken de?
Eğer üzülüyorsan; boş ver, üzülme
Ama; eğer hâlâ bir bahane arıyorsan
Ben hakkettim tamam, sendin doğru olan
Benden adam olmaz, ben eksiğim sen tamam
Zaten hiç sevmemişim
Bir anlıkmış bütün olan
Ben büyük bir yalan
Sense mağrur kahraman.
Aramıza soktuğun yabancı hayallerin ördüğü duvarlar (mezar taşı) o kadar kalın ki, başım ve kalbim oraya çarparak parçalansa onlar yine bana seni göstermeyecek! Acaba bu duvarın arkası bir hiç, bir boş mu ve daima boş muydu?
Odalar boş ve sağırdı. Duvarlar badanasız, odaya girince ağlamaklı oldum. Köşedeki masa üstünde annemin gelinlik fotoğrafı duruyordu. Pencere camlarından çocukluğumun hüznü bakıyordu bana. Duvarlarda taşlar şekilsiz. Biri uzun, öteki kısa. Uzun taşla kısa taş arasında yuvarlak taş ve alçı.Sonra yalpık taş, kabarık taş ve alçı.İki taş arasında bir delik; delikte kibrit çöpü. Ve ben. Ben taşlardan farksız, taşlar benden. Oda soğuk. Ben soğuk. Taş dizisinde ben de bir taş.Elimi kibrite uzatıyorum. Yok, taş değilim ben. Yanaklarım ıslanıyor. Ağlıyorum. Neden? “Çocuk olma” derler bana, ağladığımda. Âlâ âlâ. Bekleyeyim. Anam ölsün, babam ölsün; beşiğim çürüyüp toz olsun. Doksan beşimde de olsam, “çocuk olma” diyecekler bana ağladığında. Ağlamak için mutlaka çocuk mu olmak lazım?
Bir zamanlar boş gezmeyi iş yapmaktan çok seven üç arkadaş varmış. Bugünden yarına geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar, beşinden kovulmak canlarına tak demiş. Alın teriyle kazanıp gönül rahatlığıyla yemeyi de gözlerine kestiremezlermiş, çünkü elleri işe yatkın değilmiş. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede
Bir zamanlar boş gezmeyi iş yapmaktan çok seven üç arkadaş varmış. Bugünden yarına geçinmek, gittikleri yerlerin birinden yüz bulsalar, beşinden kovulmak canlarına tak demiş. Alın teriyle kazanıp gönül rahatlığıyla yemeyi de gözlerine kestiremezlermiş, çünkü elleri işe yatkın değilmiş. Bir gün, uzun bir yolculuktan sonra, yüksekçe bir tepede