Biliyor musun, o sıralar
durmadan kendime şunu sorardım: Neden böyle
aptalım ben? Madem başkaları aptal ve ben
onların aptal olduklarını kesin olarak biliyorum,
öyleyse neden onlardan daha akıllı olmak
istemiyorum? Sonra, herkesin akıllı olmasını
beklemenin, çok uzun süreceğini anladım,
Sonya. Bir de bunun hiçbir zaman
gerçekleşmeyeceğini… İnsanların
değişmeyeceğini, onları değiştirebilecek
kimsenin bulunmadığını ve bunun için çaba
göstermeye değmeyeceğini! Ya, böyle işte! Bu
bir yasa Sonya, yasa. Akılca ve ruhça kim
sağlam ve güçlüyse, insanlara onun
buyuracağını biliyorum artık! Kim daha
yürekliyse, haklı olan da odur. Her şeyin içine
tükürmekte, aldırmazlıkta en ileri gidenler, yasa
koyucu olurlar. Herkesten daha gözü pek olan,
herkesten daha haklıdır! Bugüne kadar böyle gelmiş, bu bundan sonra da böyle gidecek! Bu
gerçeği ayırt edemeyenler kördür!
— O zaman şunu anladım, Sonya. İktidar,
ancak eğilip onu almak cesaretini gösterenlere
verilir. Bir tek şey söz konusuydu burada,
cesaret! Böylece hiç kimsenin, hiçbir zaman
düşünmediği bir şey geldi aklıma! Evet, hiç
kimsenin! Bütün bu saçmalıkların yanından
geçerken, hiç kimse bunları kuyruğundan
tuttuğu gibi, “cehenneme kadar yolunuz var,”
deyip fırlatıp atmaya cesaret edememişti; evet,
gün gibi açıktı bu! Ne kimse cesaret edebilmişti
böyle bir şeye, ne de şimdi eden vardı! Ben…
işte bu cesareti göstermek istedim ve…
öldürdüm… Ben yalnızca cesaret göstermek istedim, Sonya, hepsi bu!