Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bütün dünya nüfusuna ezberlettirilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. Ve o tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı. İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı. Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık. Çünkü her insanın, aynı anda, hem iyi hem de kötü olduğu gerçeği kabul edilirse, hayranlık duyulup peşinden ölüme gidilen kim varsa, yani gelmiş geçmiş bütün liderlerin kimliğinde lekelenmeler başlayacaktı. Kafalar karışacak, düşünceler çarpışacak ve kimse kimse için hayatını feda etmeyecekti. Ama öyle olmadı ve mutlak iyiyle mutlak kötünün savaşı insanları birbirine kırdırmanın en basit yolu haline geldi. "Sizler iyi olanlarsınız!" diyenler "Gidin, benim için geberin!" demek istiyor, "Sizler cennete gidecek olanlarsınız!" diyenler de "Geberttikleriniz de cehenneme gidecek!" demek istiyorurdu. Dolayısıyla cennet ve cehennem, iyilik ve kötülük, insan denilen varlığı ortasından ikiye yardı ve bir tarafını diğeriyle kanlı bıçaklı hale getirip bir aptala dönüştürdü.
Sayfa 23 - Doğan KitapKitabı okudu
Umutsuzlar Parkı
Ne çıkar sanki sardıysam sizi kollarımla Unutmak, belkide unutmak olsun diye mi Onu da tatmak gibi Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek Ama gitmenin saati geldi Kirli bir gömleği çıkarıp asmak Yıkayıp kurutmak ister ellerimi Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da Açınca camları- diyelim camları açtık ya sonra? Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim Bilirim ama çok bilirim kapadığımı Öyle iş olsun diye mi, hayır! Bilirim içerde kendimi bulacağımı Dışarda görüldüysem inattan başka değil Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni Kendimi saklıyorum ya, o bir yığın ölüden gelen kendimi Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum Ve açıyorum bütün muslukları Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı Ne geldiği, ne gittiği yer belli Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum Alıştım istemiyorum.
Sayfa 161Kitabı okudu
Reklam
Acına karıştım...(1980 27)
Fırtınalı bir denizin ortasındaymış gibi, uzun süre şuraya buraya atılıp savrulmuş bir kişi, er ya da geç ulaşmak istediği yere varır; beş para etmez, hiçbir işte tutunamaz, hiçbir işlev yüklenemez gibi görünen bir insan, sonunda yapabileceği işi bulur, etkin olabileceğini, başlangıçta göründüğünden çok daha değişik olduğunu gösterir... Öyle,
Bu devran böyle geldi böyle gidecek. Zaman kimi haklı çıkaracak göreceğiz.
Böyle geldi ve böyle gidecek.
"Şu kötü hayatımızda değişen bir şey olmayacak."
Sayfa 65 - Can YayınlarıKitabı okudu
Yok ya Abbâs’ı bilmeyen, kimdi? ... O sahâbîyi dinleyin şimdi: «Bir karanlık geceydi pek de ayaz...» İbni Hattâb’ı görmek üzre biraz, Çıktım evden ki yollar ıpıssız. Yolcu bir benmişim meğer yalnız! Aradan geçmemişti çok da zaman, Az ilerden yavaşça oldu iyan, Zulmetin sînesinde ukde gibi, Ansızın bir müheykel a’râbî! Bembeyaz
Reklam
İnsanlar her şeye inanıyordu. Hem de neredeyse doğuştan! Ne de olsa şöyle düşünüyorlardı: Eğer savaştan sağ çıkılsa bile açlıktan ölünen bir cehennem varsa bu dünyada, elbet bir cennet de vardır.Ama yanılıyorlardı. Hepsi de kandırılmıştı. Cehennemin varlığı cennetinkine kanıt değildi! Ama onları anlayabiliyordum. Böyle öğrenmişlerdi. Hatta sadece onlar değil, herkes… Bütün dünya nüfusuna ezberletilmiş olan, varak çerçeveli ve gösterişli bir tablo vardı. Ve o tabloda, iyiler kötülerle ve cennet cehennemle savaşıyordu. Oysa böyle bir savaş yoktu ve hiç olmamıştı. İyiyle kötünün kıyamet gününe kadar sürecek olan ölüm kalım savaşı, insanlığın yediği en büyük kazıktı. Toplum düzeninin en kestirmeden sağlanması ve otoritenin daima ayakta kalması için atılması gerekmiş olan bir kazık. Çünkü her insanın, aynı anda, hem iyi hem de kötü olduğu gerçeği kabul edilirse, hayranlık duyulup peşinden ölüme gidilen kim varsa, yani gelmiş geçmiş bütün liderlerin kimliğinde lekelenmeler başlayacaktı. Kafalar karışacak, düşünceler çarpışacak ve kimse kimse için hayatını feda etmeyecekti. Ama öyle olmadı ve mutlak iyiyle mutlak kötünün savaşı insanları birbirine kırdırmanın en basit yolu haline geldi. “Sizler iyi olanlarsınız!” diyenler “Gidin, benim için geberin!” demek istiyor, “Sizler cennete gidecek olanlarsınız!” diyenler de “Geberttikleriniz de cehenneme gidecek!” demek istiyordu. Dolayısıyla cennet ve cehennem, iyilik ve kötülük, insan denilen varlığı ortasından ikiye yardı ve bir tarafını diğeriyle kanlı bıçaklı hale getirip bir aptala dönüştürdü.
kimine bir son kimine yeni bir başlangıç olur
Genç adam sevgilisi ile buluşmak için evden çıktı. Buluşmalarının amacı o gün faklıydı çünkü o gün beraberliklerinin 2.yılını kutlayacaklardı. Buluşma gününe kadar ne hediye alacağına bir türlü karar verememişti ama son anda bir karara varmıştı. Sonunda manevi değeri büyük olan bir hediye ve kristal bir gül alacaktı. Kristal gülü al maya giderken
NECM SURESİ OLAYI
Muhammed, Mekke’de Kur-an okur veya daha olası olarak vahiy alırken transı sırasında Necm suresini okur. Bulunduğu yerde Eski dinin müridleri olan Araplar da vardır. Bulunduğu yer de bir ihtimal Kabe’dir. Fakat nerede olduğunun önemi de yok. Muhammed sureyi okur. Sıra 19 – 20 – 21 – 22 - 23. Ayetlere gelince Kabe’de o zamanlar bulunan Lat,
Sayfa 226Kitabı okudu
"Bu kimin duruşu, bu sizin en gülmediğiniz saatlerde Her cümlede iki tek göz, bu kimin Ya da kim korkuttu bu kadar sizi Bu nasıl sevişmek, üstelik bu kadar hızlı Ya da tam tersine Boş vermek öperken, severken boş vermek sevmelere Sulardan ürpermek gibi dokununca Ya da ben kimi sarmışım böyle kollarımla Kime söz vermişim, biraz da
Sayfa 34-35, Yapı Kredi Yayınları, "Umutsuzlar Parkı II"Kitabı okudu
Reklam
Oysa ne bir evim oldu, ne de bir yerim var şimdi gidecek Ama gitmenin saati geldi Kirli bir gömleği çıkarıp asmak Yıkayıp kurutmak ister ellerimi Su içmek, saati kurmak ve sebepsiz dolaşmak biraz da Açınca camları - diyelim camları açtık ya sonra? - Sonrası şu: ben bir camı, bir perdeyi açmış adam değilim Bilirim ama çok bilirim kapadığımı Öyle iş olsun diye mi, hayır Bilirim içerde kendimi bulacağımı Dışarda görüldüysem inattan başka değil Evet, çünkü bu karanlık işime en geleni Kendimi saklıyorum ya, bir yığın ölüden gelen kendimi Oramı buramı dürtüyorum, bunu sahiden yapıyorum Ve açıyorum bütün muslukları Diyorum sular mı böyle, sular mı olmalı Ne geldiği, ne de gittiği yer belli Olmuyor, gene kendimi düşünüyorum Alıştım istemiyorum.
Sayfa 161
Kadına , kadının yerine dair...
Cennet Kadın yanı sıra geliyor. Kır Abbas nereye giderse gidecek gibi; o durursa duruyor, yürürse yürüyor. Başını eğmiş, belini bükmüş yürüyor. Belki altmış, belki yetmiş yıl önce Tozak'ta doğmuş; altmış yetmiş yıldır kâh yeni doğan taylar gibi koşarak kâh üç örgülü saçını döşüne döküp Cennet kuyusundan, körelmeden önce Ümmet kuyusundan sular çekerek, doldurduğu tuluğu sırtına vurup şu karşıda dizili evlerden önce birinin, sonra ötekinin kapısına taşıyarak; bir yıl Tozak kırında, bir yıl Avşar yolunda dört büklüm orak biçerek; yırtık yamayarak, sökük dikerek; düğün olmuşsa halay çekerek,sel gelmişse çırpınıp ağlayarak; uzun askerlik yıllarını, savaşları, seferberlikleri bu "yıkılası" damların altında uykusu gelmeyen bir kumru kuşu gibi bekleyerek, kocasının kendisi mi , künyesi mi gelecek bilmeyerek; kendisi geldiği yıldan beri de hep onun yanı sıra yürüyerek; doğurduklarını büyüten, büyüttüklerini uçurup komşu evlere konduran; bir gün bile işten kalmadan, bir gün bile beş dakika fazla uyumadan, bir gün bile beş dakika "hülya" kurmadan, bir gün bile güneşten arkaya kalmadan,köyden dışarı bir kezcik adım atmadan; erkeklerin Yüzbir'de duran otobüslere, minibüslere binerek gittiği kasabaya bir kez bile gitmeden; hep aynı aşları pişirip aynı ekmekleri ederek; azarlanınca susan ,sevince utanan, küsülünce barışmam diye yükünü yücelere yığmadan; şu dağ yelleri gibi kâh esen kâh tozan, günü gününe uymayan Kır Abbas'ın yanı sıra, böyle sabırla, böyle sessiz, geride kalmadan yürüyüp geldi. Gene yürüyor.
Şehrin kıyısında, ufacık bir derenin kenarında, dalları suya sarkan ihtiyar bir söğüt ağacı vardır. İlkbaharın başlangıçlarında bu söğüdün dallarına bir dişi kırlangıç gelip kondu; derenin bir başından bir başına yıldırım gibi uçan, beyaz göğüslerini suya dokundurarak şeffaf kanatlı küçük böcekleri yakalayan diğer kırlangıçlara bakmaya başladı.
İmam-ı Gazali ve İhyâ
Kitap odur ki besmele ile başlaya. Bismillahirrahmanirrahim. Hemen ardından hamdele ve salvele gele. İlmi bereketli, okuması fehametli, dinlemesi lezzetli olsun. İhyâ da böyle başlar. Allah’ın rahman ve rahim olduğunu bildirerek, ona hamd ederek, onun habibine salavat getirerek... Kitap odur ki bir ismi ola. “İhyâ" diye nam salan bu İslâm
_Yaşam, ufacık şeylerden, küçük mutluluklardan oluşuyor. Hiçbir şey büyük ve kutsal değil. O yüzden sözde büyük olan şeylere ilgi duyarsan yaşamı ıskalarsın. Yaşam bir bardak çayı yudumlamak, bir dostla sohbet etmek, sabah yürüyüşe çıkmaktır, ama illa belli bir yere doğru değil, amaçsız, son belirlemeden hareket etmektir. Böylece herhangi bir
261 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.