Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Sevme becerisi özfarkındalığı gerektirir, çünkü sevmek diğer insanla empati kurabilmek, onu takdir edip potansiyelini olumlamak demektir. Sevgi aynı zamanda özgürlük de gerektirir; sevgi özgürce verilmediğinde gerçek anlamda sevgi değildir. Bir kimseyi, başka birini sevme özgürlüğünüz olmadığı yahut sözkonusu kişiyle doğuştan gelen tesadüfi bir kan bağınız olduğu için sevmek sevgi sayılamaz. Bunun da ötesinde, kişi birini sözkonusu insan olmadan yapamayacağı için "seviyorsa" o sevgi isteyerek verilmiyordur; çünkü kişi böyle bir durumda sevmemeyi seçemez.
Sayfa 230Kitabı okudu
Reklam
Yani diyorki adamcağız kendini sevmeyen kimseyi sevemez. Nokta...
İlkesel olarak, benim kendim, tıpkı bir başka kişi kadar benim sevgimin nesnesi olabilir. Kendi yaşamımın, mutluluğumun, gelişmemin ve özgürlüğümün olumlanması, böyle bir olumlama yeteneğimin varlığından ve temelde buna hazır oluşumdan kaynaklanır. Bireyde bu hazır olma durumu varsa, kendisine karşı da vardır; eğer yalnızca başkalarını "sevebiliyorsa" sevme edimini hiç gerçekleştiremiyor demektir.
Sayfa 130Kitabı okudu
Böyle iyiyiz ya siz?
- Aşık olmaya ne dersin? - Oyalanmak için çok iyi olur! Ama sakın kimseyi ciddiye alıp sevme.
Sevgi Kalbin Aldığı Nefestir İnsan sevgiyle bütün ömrünü geçirebilir ama nefretle uzun boylu yaşayamaz. Nefret insanı yavaş yavaş çürütür, parçalar çünkü. Herkesin birbirini ittiği, birbirinden kuşkulandığı, birbirinden bazen küçük sebeplerle, bazen sebepsizce nefret ettiği bir hayat yaşıyoruz. Herhangi bir işte başarılı olmuş, başarılı olmaya
Sevgi aynı zamanda özgürlük de gerektirir; sevgi özgürce verilmediğinde gerçek anlamda sevgi değildir. Bir kimseyi, başka birini sevme özgürlüğünüz olmadığı yahut söz konusu kişiyle doğuştan gelen tesadüfi bir kan bağınız olduğu için sevmek sevgi sayılamaz. Bunun da ötesinde, kişi birini söz konusu insan olmadan yapamayacağı için “seviyorsa” o sevgi isteyerek verilmiyordur; çünkü kişi böyle bir durumda sevmemeyi seçemez.
Sayfa 230Kitabı okudu
Reklam
Ama Böyle Olmadı
Zırhını çıkarmadan,hiç konuşmadan,hiçbir şey duymadan,kimseye sarılmadan,kimseyi öpmeden... bir çocuğun saçlarını sevemeden,bir gün elleri ceplerinde yürüyemeden sokaklarda,kendini sevme saadetinin kıyısından köşesinden bile geçmeden,bir an hafifleyemeden dikildi kapıda...
çamurlu pencere kendi kendini yıkıyor. çiçekler kendi kendine çürüyor demir balkonda. içerden yetişemiyorum dışarı. yukarıdaki külüyle sardunyaları yakıyor yaz kış. yetişemiyorum hiç yukarı... yukarıdaki hep hızlı. sardunyaları yakıyor yaz kış. yetişemiyorum, alnımı tokatlıyorum hızlı hızlı… uzay boşluğundan daha geniş alnım benim. yıldız çaktığı falan da yok. kayan sadece göğüs kafesinde dikişsiz bir nefes. yersiz, otuz küsur nefes. peki ayaktaki fotoğrafların boyu mu kısalıyor, sesi mi az duyuluyor mesafe yaklaşırken? alıştığın sesleri kısalırken meşgule alma. kısa kesme. bir kez olsun, çok özledim de. yanaklarım yere sarkarken, kısalan bir omuza nerden sarılacağım? onu da desene. bir bok bilmiyorsun! hep akıl veriyorsun hızlı hızlı. bence aya hiç çıkılmadı. ışık hızında hiçbir ses ulaşmadı yukarı. bir balkon, bir de alnım var. kara deliklerse demir balkondan sarkıyor. balkona çıkmadıkça, aya hep küllerin düşüyor. bu sabah sırf bu yüzden inat ettim uyumadım. yoldan çaldığım sardunyayı yoğurt kabına bıraktım. çamurlu pencereden uzanıp ona yer açtım. aşağı doğru uzattı hemen yüzünü. can suyu verdim, suyun yarısı aşağı aktı hemen. sonra balkona sırtımı döndüm. yine. yine duvarı seyrediyorum. kısalan bir omuza nerden sarılacağımı hala bilmiyorum. ama bundan fazlasını ay seninken biliyorum. biliyor musun? hiç yetişemiyorum yukarı... hiç rüya. kabul. bir tek alnımı tokatlıyorum hızlı hızlı. bir tek fotoğrafsız duvarı seyrediyorum. bir tek annemi seyrediyorum. ben onu çok seviyorum! sen de bir tek külünü tut şimdi. sonra siktir git. böyle sevme kimseyi..
Her özgürlüğün ucunda bir yargı vardır; işte özgürlüğün son derece ağır bir yük olması bundandır hele ateşiniz olduğu ya da sıkıntıda olduğunuz ya da kimseyi sevme diğiniz zamanlarda. Ah! Azizim, yalnız, tanrısız ve efendisiz kimse için günlerin yükü korkunçtur. O halde insanın kendine bir efendi seçmesi gerektir, Tanrı artık moda olmadığına gö re. Bu sözcüğün zaten anlamı kalmamıştır artık; kimseyi şoke etme riskini göze almaya değmez bu. Bakın, hem cinslerini ve her şeyi seven, pek ciddi ahlakçılarımızı Hi hristiyanın halinden hiçbir şey ayıramaz, kilisede vaaz vermemeleri dışında. Hıristiyanlığa dönmekten online ne önler sizce? Saygı belki, insanlara saygı, evet, insan saygısı. Skandal yaratmak istemez onlar, duygularını kendilerine saklarlar. Ben her akşam dua eden Tanntanı- maz bir romancı tanıdım böyle. Hiçbir şeyi engellemi yordu bu: Kitaplarında Tanrı'ya nasıl da giydiriyordu! Ne kötek! Durumu kendisine açtıgım özgür düşünceli bir militan, kötü niyet de taşımaksızın kollarını havaya kaldırdı: "Bana yeni bir şey öğretmiyorsunuz, onların hepsi böyledir," diye içini çekti bu havari. Ona bakılırsa, yazarlarımızın yüzde sekseni, en azından imza atmamak ellerinde olsaydı, Tanrı'nın adını yazar ve selamlarlardı.
Reklam
"İki kişilik bir çılgınlık"
Sık rastlanan,"büyük sevgi" diye yaşanan (daha çok filmlerde,romanlarda böyle sunulan) yalancı bir sevgi türü de putlaştırıcı sevgi'dir.Kişi kendi güçlerinin yaratıcı bir biçimde dışarı aktarılmasından doğan bir kimlik,bir benlik duyacak düzeye ulaşamamışsa,sevdiği kimseyi "putlaştırmak" ister.Kendi yaratıcı güçlerinden kopmuştur;bunları sevdiği kimsede bulmak ister.(...) sevdiğinde kendini bulacağına,onda yitirir kendini.
Sayfa 95 - Payel YayıneviKitabı okudu
“Büyük sevgi” diye yaşanan (daha çok da filmlerde, romanlarda böyle sunulan) yalancı bir sevgi türü de putlaştırıcı sevgi’dir. Kişi kendi güçlerinin yaratıcı bir biçimde dışarı aktarılmasından doğan bir kimlik, bir Benlik duyacak düzeye ulaşamamışsa, sevdiği kimseyi “putlaştırmak” ister. Kendi yaratıcı güçlerinden kopmuştur; bunları sevdiği kimsede bulmak ister; ona tüm sevgilerin, ışığın, mutluluğun kaynağı summun bonum (üstünlük simgesi) olarak tapar. Böylece kendisi tüm güçlülük duygularından yoksun kalır; sevdiğinde kendini bulacağına, onda yitirir kendini. Uzun sürede hiç kimse, kendisine tapan kişiye beklediklerini veremeyeceğine göre, umut kırıklığı kaçınılmaz bir şey olur; bundan kurtulmak için tek çıkar yol yeni bir put aramaya koyulmaktır.
Hastalığın aşırı biçiminde anneye bağlılık daha derin, daha akıldışıdır. Bu durumda özlenen şey, simgelerle açıklarsak, annenin koruyucu kollarına ya da besleyici göğüslerine dönmek değil, insanı bütünüyle içine alan —ve bütünüyle yok eden— ana rahmine dönmektir. Akılcılık nasıl ana rahminden kurtulup dünyaya atılmaksa, bu aşırı akıl hastalığının özelliği de rahme doğru çekilme, emilip yeniden onun içine girme isteğidir — bu da insanın yaşamdan geri alınması demektir. Bu tür bağlılığa çocuklarına yutucu, yok edici bir biçimde bağlanan annelerde rastlanır çoğunlukla. Bu anneler bazan sevgi, bazan görev adı altında çocuğu, yeniyetmeyi, büyümüş adamı içlerinde tutmak isterler; ister yeniyetme, ister kocaman adam olsun, çocukları onlarsız nefes almamalıdır;kimseyi sevemelidir; başkalarını ancak yüzeysel olarak, cinsel sevgi düzeyinde —öbür kadınların tümünü aşağılayarak— sevmelerine izin vardır; böyle bir kimse özgür ve bağımsız olamaz; ömrünün sonuna dek sakat ve suçlu olarak kalır.
Sayfa 92
‘Otur, dur, kal, diğerleri gibi ol ki işimiz kolay olsun, kendini özel sanma, çıkıntılık etme, icat çıkarma. Nedir yani? Hiç yol alma. Olduğun yerde kal. Bir şeyleri görme. Bir şeyleri merak etme. Hiçbir şeyi başarma. Kendini bilme, bilirsen de sevme. Buna zamanın bile olmasın. Öyle sıkı sıkıya bağlı ol ki sana verilmiş role... Şu yaşa geldiğinde bunu yap, bu yaşta şunu. Ve asla başka şeyler yapıp bizi şaşırtma. Başımıza iş çıkarma. Sonra yaşlan, ya da hastalan. Hikayen bitsin. Öyle sıradan olsun ki kimseyi yormasın. Sus. Küçük harflerle. Sessizce..’ Bu bana çok acımasızca geliyordu. Böyle olmamalıydı. Benim için böyle olmayacaktı.
Böyle sevme kimseyi*
Onu o kadar istemiş, o kadar aramış, o kadar beklemişti, onunla o kadar meşgul olmuştu ki, şimdi gelirse mutlu öleceğim diye düşünmüştü.
Sayfa 178Kitabı okudu
48 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.