Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
artık biliyordu ki geçirilecek bir şey değildi gün, yiyecek aramak ya da her ne içinse vakti geçirmek, kurmalı bir mekanizma gibi sarıldığın yönün tersine ancak yayınca ilerlemek, geri çekilip ilerlemek, çekilip ilerlemek, günden güne, gelecek diye yerinde saymak. uykunun sabaha çıkmaktan öte imkânları o yayın eksenine sığmamış. zaman, hareket ettiği duralayışından varsayılan gacur gucur bir dişli. kimine göre onu kuran tanrının ta kendisi, kimine göre doğa. üstünde yürüdüğü upuzun çizgi, yılanlarınkinden çok farklı, cansız bir çizgi, bu yüzden enine de olsa dikine hissedilen, kesmek için bilenmiş iştahı, sesi, neşeyi, otları, ağaçları, tüyleri, yolları, çatlakları, her şeyi. oysa gün ne batıp çıkan ne bir bir eklenen ve ne de gün. yılanların çizgisi işte böyle geniş ve kıvrık.
Bir intiharın pek çok nedeni vardır, genel olarak da en çok göze çarpanları en etkenleri olmamıştır. İnsanların bir düşünce sonucu intihar ettiği enderdir (ama bu varsayımı da konu dışında bırakmamak gerekir). Bunalımı başlatan şeyi denetleyebilmek hemen her zaman olanaksızdır. Gazeteler sık sık "gizli kederlerden" ya da "iyileşmez hastalıklardan" söz eder. Geçerlidir bu açıklamalar. Ama o gün umutsuz kişinin bir dostu kendisiyle ilgisiz bir tavırla konuşmuş mudur, konuşmamış mıdır, bilmek gerekir. Suçludur o. Çünkü böyle bir davranış henüz askıda bulunan tüm hınçları, tüm bıkkınlıkları hızlandırıvermeye yetebilir.
Sayfa 23
Reklam
Ammâ günlerin ve gecelerin üstünden esen hâdiseler rüzgârı ortasında en az, belki de hiç hatırlanmayacak kadar uzaklara sürüklenip giden keyfiyet ölümdü. Her şeyi düşünen insan oğlu, fikir ve fiillerinin nizam ve kıvâmında, ölümün ayarlayıcı dostluğundan, îkaz ve irşat edici dudağından tek söz dinlemek istemezdi. Lâkin o servilik, kendisine de bir köşe ayırdığı gün, düşüp kalkacağı arkadaşı evvelce seçememiş bir zavallı gibi, gene de adını anmadığı bu yoldaşla baş başa kalırdı.
Sana Bir Tanrı Getirdim
Benim de bir insan tarafım vardı Bakma böyle kötü olduğuma Benim de dileklerim vardı Yeter artık vurma yüzüme çirkinliğimi Her gün bir kadın ağlar benim yüzümde Büyük dertler içinde benim ellerim Anlamıyor musun? Sen sevildiğin için güzelsin bu kadar Ben sevilmediğimden böyle çirkinim
Sayfa 67
Thomas Edison ve Kahraman Annesi
Thomas Edison bir gün okuldan eve döndüğünde annesine bir kâğıt uzatır. ‘Bu notu öğretmenim, sana vermemi tembihledi.’ der. Annesi notu gözyaşları içinde oğluna okur: ‘Oğlunuz bir dâhi. Bu okul onun için çok küçük ve onu eğitecek yeterlilikte öğretmenimiz yok. Lütfen onu kendiniz eğitin.’ Bu olayın üzerinden uzun yıllar geçer. Annesi vefat ettiğinde, o artık yüzyılın en büyük bilim adamlarından biridir. Evde bulunan eski aile eşyalarını karıştırırken çekmecenin köşesinde katlı bir kâğıt bulur, alıp okur... Kâğıt yıllar öncesi annesine öğretmeninin gönderdiği nottur. ‘Oğlunuz şaşkın (akıl hastası) bir çocuk, okulumuzda okumasına izin veremeyiz…’ yazılıdır. Edison saatlerce ağlar; sonra günlüğüne şu satırları yazar: Thomas Alva Edison, kahraman bir anne tarafından, yüzyılın dahisi hâline getirilmiş, ‘şaşkın’ bir çocuktu.”
Bayılıyorum böyle insanlara ruha şifa gibiler
Hayatını bensiz, benimle olduğundan daha kolay kurabilirdin. Dünyada kendine yer edinmek için kimseye ihtiyacın yoktu. Doğal bir güce, ilişki kurma ve düzenleme yeteneğine sahiptin; mizah Duygun vardı; rahattın ve her durumda başkalarını da rahat ettiriyordun; yakınlaştığın insanların hemen sırdaşı oluyor ve onlara yol gösteriyordun. Başkalarının sorunlarını şaşırtıcı bir çabuklukla seziyor ve kendilerine açıkça görmelerine yardım ediyordun. Londra'da haftada bir sterlin ile yaşayan Savaş dulu çok yaşlı bir hanım aracılığıyla sana her gün mektup yolluyordum. Bu yaşlı hanımı çok seviyordun. Mektuplarım Sevgi doluydu. yolumu bulmak için sana ihtiyacım olduğunun senden başkasını sevemeyeceğimin farkındaydım.
Reklam
"Çeşit çeşit düşünceler vardı kafasının içinde, ama her düşünce aynı noktaya varıyordu: Ölüm. Ölüm her şeyin kaçınılmaz sonu böylesine açık seçik olarak aklına ilk kez geliyordu. ... Bugün değilse de yarın, yarın değilse de otuz yıl sonra... Hepsi bir değil miydi? Bu kaçınılmaz ölümün gerçekte ne olduğunu bilmiyordu, onun ne olduğunu hiçbir zaman düşünmemişti de; bunu düşünemiyor, düşünmekten de korkuyordu....Çalışıp d ısınıyor, bir şeyler yapmak istiyorum ama bir gün her şeyin biteceğini, ölümün gelip kapımı çalacağını unuttum. "
❝ Bulduğun şey, saf maddeden yapılmışsa hiçbir zaman çürümeyecektir. Ve oraya bir gün geri döneceksin. Bir yıldız patlaması gibi bir anlık ışıktan başka bir şey değilse o zaman geri dönüşünde hiçbir şey bulamayacaksın. Gene de en azından bir ışık patlaması görmüş olacaksın. Yalnızca bu bile, yaşamış olmanın zahmetine değer. ❞
Kral Faruk döneminde eser ulemasından ismini unuttuğum Bir alim vardı. Bir gün mescidde oturuyordu ve kral Faruk mescide girdi alim o sırada mescid-i ayaklarını uzatmış oturuyordu ve sanırsam ayağı ağrıyordu. Kral mescide girdiğinde alim ne ayağa kalktı ne de oturuşunu düzeltti. Biraz Faruk bu durumdan çok rahatsız oldu. Bazı kral yanlısı alimler krala bu şerefli alime ceza vermek yerine biraz para göndermesini istediler ve sonrasında onun korkudan nasıl sarayına girceğini göreceksin dediler. Kral ona biraz para gönderdi ve kralın elçisi alemin yanına vardığında şey şöyle dedi: "Faruk'a geri dön ve ona şunu söyle bacağını uzatan kişi elini uzatmıyor (yani parayı almıyor.)" İşte bu gerçek manadaki alimlerin durumudur.
Sevişmek, kitap okumak, tartışmak, hepsi güzel, tatlı şeyler. Sonuç?… Toplumda hangi sorunun çözümüne yarıyor bu yaptıklarımız?
Reklam
Köpek gibi geberip gideceğim bir gün. Çünkü derdimin ne olduğunu biliyorum, safra kesesi değil bu... Bu içimde büyüyen ölümün ta kendisi...
Haber verin insanlara Peygamber gitti geldi Bu bir düştü düş değildi Sizin yaşadığınız bir düştü belki Düş değildi ama O'nunki Düşten bir uyanıştı Bir dirilişti toprakta ... Ve dağıtın dostlara Gök armağanı Namazı Beş kere Günlük bir miraç gibi Ki gidip geldiğine En büyük şahitti
Sayfa 265
Bir hoca kendisine “Gelinlik giymek caiz midir?” diye sorunca, vermiş olduğu cevap şöyledir: “Düğün günü giymiş olduğun gelinlik, namazına engel değilse giy!” O gün giyilen gelinliğin namaza mâni olduğu aşikârdır. Çünkü namaz kılacak bir durumda değildir. Gelinliği giyen gelin hanım, gün boyunca üzerinde ki gelinlik ile bir telaş ve heyecan içindedir. Bu gününde namazlarının bir hesabını yapsın, gelinlik hakkında cevabı kendisi almış olur.
kendisini bu ülkede hapsedildiği duygusundan kurtaramayacağını, yaşamının en sıkıntılı gecesini orada, o gün geçireceğini, 22. kattaki odasının terasından kendisini atma saplantısıyla, uykusuzluk içinde bunca çırpınarak savaşacağını da bilemezdi. Nasıl olmuştu da, güçlü sandığı içyaşamı, bir gün içinde böylesine dibe vurmuş, onu ölüm düşüncesinin kıyısına getirmişti. Apaçık görüyordu ölüm düşüncesinin burada kalıp bütün parasının da savrulmasıyla içine düşeceği hapsolmak, Avrupa kara parçasına dönememekten geldiğini. İnsanını bilmediği, onu izleyen ikinci bir yaşamı daha vardı, işte o yaşam, kendiliğinden en zayıf düştüğü bir anda üzerine karabasan olarak çullanıyor, yaşamış yazarın öykülerinde yazdığı ürkünç bir parçalanışın kıyılarına sürüklüyordu.
Sayfa 92 - 1. Baskı Şubat 2006 İmge KitapeviKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.