Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Genel bir kıtlık, ufacık ayrıcalıkların bile önemini artıtır ve dolayısıyla iki grup arasındaki farkın büyük görünmesine yardım eder... Kuşatılmış bir kentte olduğumuzu varsayalım. Burada varlıklıyla yoksul arasındaki ayrım, bir parça etinin olması ya da olmaması demektir.
Sayfa 167Kitabı okudu
Türkiye toplumu ne yaparsak yapalım hala cinsel ve dinsel problemlerini çözememiş, "oryantalist bir orta doğu ülkesi"dir. Burada her zaman ki gibi aslında ne demek istediğimi anlayanlar ve anlamayanlar olacaktır. Meseleye bu açıdan baktığımız da
Reklam
Yasaların yargısı doğru mudur Ya da yanlış mıdır bunu bilemem; Bildiğim tek şey bu hapishanede Demir gibi sağlamdır tüm duvarlar, Bir yıl kadar uzundur her geçen gün Yıl bitmek bilmez, uzadıkça uzar. Kabil'in Habil'i öldürdüğü Günden beri hiç dinmedi acılar Çünkü insanların insanlar için Koymuş olduğu bütün yasalar Tıpkı
İmgelerin değişmesinde, zenginleştirilmesinde en önemli iki etmen, ilişkiler (özellikle arkadaş dost ilişkileri) ile okumalar. Bizi burada ilgilendirebilecek olan, okumaların bir türü... Ama okuma çeşitlerinden biri değil, okunan metin türlerinden biri: Yapıntı olmadığını ileri sürdüğü durumlarda bile yapıntı niteliğini 'resmen' bilinen roman...
(...) Annemin öldüğü gece kazıdım kafamı! Kazıdım kafamı kafatasıma kadar! Siyah bir tişört giydim, siyah bir pantalon siyah çoraplar ve siyah botlar Simsiyah bir palto giydim! Simsiyah bir gece giydim yüzüme! Sana geldim yas tutar gibi Sana geldim yağmur altında, bütün atları yaralı bir posta arabası gibi Annemin elini öper gibi öptüm seni dudaklarından 'Beni annemin yanına gömme sakın' dedim sana 'Beni hiç gömme, ben hep burada kalayım' 'Bu evde çürüyeyim senin ıhlamur kokan yatağında' 'Bu evde dökülsün etlerim yaz'ı kırarak sonbahara başlayan bir ağacın döktüğü yapraklar misali' Annemim elini öper gibi öptüm yine seni dudaklarından sonra alnıma götürdüm dudaklarını ince ince, kibarca ''Affet beni anne' dedim 'Affet, tüm bunlar bir ölünün hayatta kalma heyecanından!'
KENT Dedin "Bir başka ülkeye bir başka denize gideceğim. Bundan daha iyi bir başka kent bulunur elbet. Yazgıdır yakama yapışır neye kalkışsam; ve yüreğim gömülü bir ceset sanki. Aklım daha nice kalacak bu çorak ülkede. Nereye çevirsem gözlerimi, nereye baksam Hayatımın kara yıkıntıları çıkıyor karşıma, Yıllarıma kıydığım boşa harcadığım." Yeni ülkeler bulamayacaksın, başka denizler bulamayacaksın. Bu kent peşini bırakmayacak. Aynı sokaklarda dolaşacaksın. Aynı mahallede yaşlanacaksın; Aynı evlerde kır düşecek saçlarına. Bu kenttir gidip gideceğin yer. Bir başkasını umma. Bir gemi yok, bir yol yok sana. Değil mi ki hayatına kıydın burada Bu küçücük köşede, ona kıydın demektir bütün dünyada.
Sayfa 55
Reklam
“Bir savaş patladığında insanlar ‘Uzun sürmez bu, çok aptalca! ’ derler. Ve kuşkusuz bir savaş çok aptalcadır, ancak bu onun uzun sürmesini engellemez. Budalalık hep direnir, insan hep kendisini düşünmese bunun farkına varabilirdi. Bu açıdan burada oturanlar da herkes gibiydi, kendilerini düşünüyorlardı; bir başka deyişle hümanisttiler; felaketlere inanmıyorlardı. Felaket insana yakışmaz, onun için felaket gerçekdışıdır, geçip gidecek kötü bir rüyadır, denir. Ancak her zaman da geçip gitmez, kötü rüyalar arasında insanlar geçip gider ve önlemlerini almadığından başka hümanistler gider. Yurttaşlarımız da başkalarından daha az ya da çok suçlu değildi; alçak gönüllü olmayı unutuyorlardı, hepsi bu ve kendileri için hâlâ her şeyin olanaklı olduğuna inanıyorlardı; bu durum da felaketlerin olanaksızlığını varsayıyordu. İşlerini yapmayı sürdürüyorlardı, yolculuklar ayarlıyorlardı ve düşünceleri vardı. Geleceği, yolculukları ve tartışmaları ortadan kaldıran vebayı nasıl düşüneceklerdi ki? Kendilerini özgür sanıyorlardı, oysa felaketler oldukça kimse asla özgür olmayacak.”
''Her halkın içinden hem büyük şahsiyetler hem de aşağılık insanlar çıkabilmektedir. Bunlardan hangisinin iktidara geleceğini belirleyen temel etken halk kitlelerine hakim olan ruh halidir.'' ''Burada hepimizin hayatı ve çalışmaları sorgulanmaktadır aslında. Kendi ülkemizde ne işle meşgulüz, halkımızın kaderinde nasıl bir rol üstleniyoruz?''
Sayfa 61
Buradaki evlerde, aradan yıllar geçtiği halde bekaretleri bozulmamış en eski Yunan veya Fransız veya İngiliz, Rus klasikleri vardır. Onlar ebediyen okunmayacaklardır; çünkü kendilerini alanlar İstanbul'da kalmışlardır. Buraya, o kitaplarla ve plaklarla ve niyetlerle geldiklerini sanırlar; değildir ama: Kendileri ve güzelim ve pırıl pırıl niyetleri, projeleri İstanbul'da, Beyazıd Meydanı'nda kalmıştır. Na burada, Kulüp'te, oyun ve içki masalarında ve çene yarışlarında dublörleri oturur. Bakalım sen kaç kitap bitirebileceksin?
Sonbaharda, az sayıda cesur ruh, elma toplamak için gizlice ormana süzülür. Ama Çayır'ı görüş alanlarından çıkarmamaya özen gösterirler. Her zaman, herhangi bir belayla karşılaşmaları halinde, koşarak, 12. Mıntıka'nm güvenli ortamına kaçacak kadar yakın mesafede kalırlar. "On İkinci Mıntıka. Güven içinde açlıktan ölebileceğiniz eviniz," diye mırıldanıyorum. Sonra, telaşla omzumun üstünden arkama bakıyorum. Burada, hiçliğin ortasında bile, birilerinin sizi duymasından korkarsınız.
Reklam
“Oralarda aşk vardır evladım. Orada aşk birdir, biredir. Buradaysa ancak onun taklitleri gezer. Orada aşk gökyüzünü mesken tutarken burada sokaklarda, caddelerde gezer.”
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.