Giderlerken arkalarından baktım bir süre. Üzücü bir görüntüydü. Ayrılık olsun olmasın, dargınlık olsun olmasın, ben birinin gidişine her zaman üzülüyorum.
Adam harcamak kolaydır , kazanmak zor , öldürmek kolaydır , yaşatmak zor ; yakıp yıkmak kolaydır , yapmak ve onarmak zor ; dargınlık , düşmanlık kolaydır , sevmek ve dostluk kurmak zor !
Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek
Alafranga adam alafranga bir kadına aşık olmuşsa kadın adamı kendisine iyice bağladıktan sonra araya bir dargınlık sokar. Çünkü bu türden dargınlıklar aşkı tazeler, kadının kıymetini bir kat daha arttırır.
dargınlık - hiç görüşmeyecek bile olsak, - bir şey değil; olsa olsa, içinde bulunduğumuz dar, küçük dünyada, birbirimizi gözden kaçırmadan ve birlikte yaşamak bir çeşit.
Dargınlık dediğin havaya yazılan yazı gibi olmalı, ne yazıldığına bakmadan silinmeli oğul. Kin de öyledir; ne kinimiz olsun ne dargınlığımız. Sen de hep öyle ol sakın kimseye kin tutma. Kin tutanların kabirleri yan yana olur. Kinin aslı da cehennemdir.
Eğer bir söz verirsen, bunun sonucunun ne olacağı, ne kadar süreceği belli değildir ve bu, genelde az kişiyi etkiler. Fakat söz vermek yerine insanları geri çevirirsen, sana karşı şüphesiz birçoğu, hızlı bir şekilde dargınlık duyacaktır
Affetmek için sarf edilecek çaba her zaman dargınlık için gereken çabadan çok daha azdır. Affetmek kalpteki küskünlük, kin, nefret gibi ağırlıklardan kurtulmak, özgürleşmek, hafiflemek demektir.İyi hissetmenin olmazsa olmaz şartıdır.
Gençtim ya, ne farkeder deyip geçerdim
nehrin uğultusu da olur, dalların hışırtısı da
gözyaşı, çiğ tanesi, gizli dert veya verem
ne farkeder demişim
bilmeden farkı istemişim.
Vay beni leylak kokusundan çoban çevgenine
arastadan ırmaklara çarkettiren dargınlık!
Yola madem
çöllerdeki satrabı yalvartmak için çıkmıştım
hava bozar, yüzüm eğik giderdim yine
yaza doğru en kuduzuyla sürüngenlerin sabahlar
yola devam ederdim.
Ağlama bebek, ağlama sen de
Umut sende, yarın sende
Yağmur gibi gözlerinden akan yaş niye? Bu suskunluk bu durgunluk, sıkıntın niye?
Çok uzakta öyle bir yer var
O yerlerde mutluluk var
Bölüşülmeye hazır, bir hayat var
Dalıp dalıp derinlere düşünmen niye?
Bu küskünlük, bu dargınlık, sınıktın niye?
Çok uzakta öyle bir yer var
O yerlerde mutluluk var
Bölüşülmeye hazır, bir hayat var
Büyük sevinçleri takip eden melal meyli ile Vedide, zihninde mahzun olmak için bir sebep bulmaksızın şu dakikada garip bir hüzün ihtiyacına nefsini teslim ediyordu. Hayatının saadetinde daimi bir endişesi vardı ki onu en mesrur [mutlu) saatlerin arasında bile arayıp bularak takip ederdi: Bu saadetin devam edememesi; bir gün, en beklenmeyen, en umulmayan bir dakikada bir sadmenin bu saadeti kırıp mahvetmesi ihtimali... Ve uzakta, müphem bir ufkun köşesinden çirkin bir gayz handesiyle [dargınlık gülücüğüyle] bu ihtimal şimdi ısırıp parçalamaya müheyya [hazır] dişlerini gıcırdatarak onun ruhunun derinliklerine kadar titretirdi.