Mezar bize sekiz adım
Üç aşağı, beş yukarı..
Akıl kısır, fikir hadım
Üç aşağı, beş yukarı..
Zalim elli, zulüm altmış
Farketmez eksilmiş, artmış
Bekçiler uykuya yatmış
Üç aşağı, beş yukarı..
Hesaplar seçimde, oy'da
Kazanan düğünde-toyda
Tüm büyükler bücür boyda
Üç aşağı, beş yukarı..
Demokrasi ekmek, ilaç (!)
Üstüne az laikik saç
Yiyen, yutan kalmadı aç
Üç aşağı, beş yukarı..
Dünyayı demokrasi var diye kandırabilmek için bu iki partiyi ayakta tutuyorlar ama hangisi gelirse gelsin, hükümete Yahudi ve İsrail aleyhine bir karar aldırmak mümkün değildir. (...) Bush gitmiş, Obama gelmiş fark etmez, dünya ve özellikle Müslümanlar için değişen bir şey olamaz. Dünya yine onların zehirlerini yiyecektir. Ancak onu sunan garsonlar değişebilir.
O halde bütün yüzyıllar bizim yüzyılımıza mı benziyor? Bugün olduğu gibi, insanlar her şeyin birbirinden kopuk olduğu; erdemlerin akıldan ve aklın onurdan yoksun olduğu; düzen arzusunun zorbalık arzusuyla ve özgürlük sevdasının yasaları yok saymayla birbirine karıştığı; bilincin insan eylemlerine ışık tutmadığı, hiçbir şeyin serbest ya da yasak, onurlu ya da onursuz, doğru ya da yanlış olmadığı bir dünyada mı yaşadılar hep?
Çünkü eğer, gitgide daha teknolojik ve daha şaşırtıcı hale gelen dünyada, demokrasi, canlı ve coşkuyla yankılanan bir güç olarak kalacaksa, bilimin romantizmini ve heyecanını genel halka, özellikle de gençlere aşılamak çok önemlidir.
Bir demokrasinin yetkili kurulunun yanlış kararnameler çıkarması ve masumları mahkûm etmesi de olanak dışı değildir. Fakat böyle bir durum, ancak birkaç açıkgözün döktüğü dil ve inandmcılığı sayesinde halkın çıkarlannm yerine ikame etmeyi becerdiği özel çıkarlarla halkın gözü boyandığı zaman meydana gelebilir. O zaman kamusal karar başka, genel irade başka olur". Bu konuda boşuna karşıma Atina demokrasisi çıkarılmasın; çünkü gerçekte Atina bir demokrasi değil, bilginler ve hatipler tarafından idare edilen gayet despot Ityrannigue] bir aristokrasiydi.
Komünizm sağırdı, demokrasi kör
Batıdan beslenir her türle terör
Haçlı mumyaları uyandı bak-gör
Kaç asrın silinmez izi bizdedir
Sizdeki yaranın özü bizdedir.
Türkiye’nin gelişememekliğine “içeriden” bir bakış.
Adnan Dalgakıran ihracatçı bir işadamı. Onun gibi insanlar, tekerlerine çomak sokulmasın diye, genellikle kendi ülkelerinin hâlini, yani siyasî iktidarı yüceltmek, en azından eleştirmemek yolunu seçerler. Anlaşılabilir bir tavır.
Oysa Adnan Dalgakıran, kitabının adından da anlaşılacağı üzere, böyle yapmıyor. Türkiye’nin dünyada işgâl ettiği seviyenin vasatlığını açık bir şekilde ortaya koyuyor. Bu seviyeden yukarı tırmanmamız gerektiğini, yoksa hep debelenip duracağımızı istatistiklerle açıklıyor. Kendisine bunun için bravo demeliyiz.
Yıllar içinde, ticaretle uğraşan ve bunda başarılı olan insanların çok zeki olduklarını daha iyi anlıyorum. Bir işin başında olup onu yönetebilmek büyük mesele. Zaten bu yönde bir tecrübesi bulunmayan insanların dünyaya bakışları da çoğu zaman yararsız ve işi yokuşa süren özellikler sergiliyor. Ancak söylemek gerek, A. Dalgakıran’ın eleştiri ve fikirlerini başka herkes de söyleyebilir. Bunları düşünmek ve söylemek için bir işadamı olmaya gerek yok. Herkes her şeyin farkında. Herkes her şeyi biliyor. Anlaşılan, fotoğrafı ortaya koyduktan sonra asıl iş, düşünülenleri hayata geçirebilmek.
Bunun için yapılması gereken de belli aslında: Akılcı bir plan yapıp, bu planın işlemesi için maddî-manevî irade göstermek. Zannedildiğinden daha zor olduğunun farkındayım. Özellikle de sözde demokrasi çağında. “Türk’ün yasağı üç gün sürer” sözünün geçerli olduğu bir ülkede…
Acaba ülkelerdeki bu tür atılımların daha çok savaşlardan veya devrimlerden sonra görülmesinin bir nedeni de bu mu ola?
YüzleşmeAdnan Dalgakıran · Kronik Yayın · 202175 okunma
Türk aydınlanmasının Kuvvacı fedaisiydi.
Rodos doğumluydu.
İtalyanlar Trablus Savaşı sırasında oldu bittiye getirip Rodos’u işgal edince, henüz 17 yaşındayken doğduğu toprakları kaybetmenin acısını yaşadı.
Kayıkla Marmaris’e geçti, İzmir’e geldi.
Bugün Swissotel Büyük Efes’in hemen karşısında yeralan ve Ticaret Lisesi olarak eğitim veren Fransız
Araştırmacılığı yaşama biçimine dönüştürmüş bir gazetecinin, beslenme kaynaklarını iyi bilen bir aydının duyarlılığını yansıtıyor..
Türkiye`de yazarlar, gazeteciler evrensel kültür ile haşır neşir oldukça, okurlarına o ölçüde katkıda bulunacaklardır..
Ama diyeceksiniz ki, kullan kafanı, dön köşeyi ahlakının köşe başlarını tuttuğu bu dünyada evrensel kültürün günlük siyasete etkisi ve kıymeti harbiyesi nedir? Yok yok, bunlar da aşılacak.
Uğur Mumcu `nun, Atilla İlhan ve Adalet Ağaoğlu ile roman; Aziz Nesin ve Sadun Aren ile demokrasi; Avni Arbaş ve Duran Karaca ile resim; Halit Çelenk ve Mehmet Ali Aybar ile insan hakları üzerine söyleşileri var.
Evrensel kültürün sanat siyaset ve düşün0 rüzgarları ile Türkiye er geç çağdaş uygarlığa demir atacak! diyen, çağının en büyük suçuna ortak olmadığı, suskun kalmadığı için öldürülen Uğur Mumcu`nun bu yapıtını da geleceğe aktaracak olan okurlarıdır. Düşünceleri uğruna öldürülenlerin unutulmaması dileğiyle...
Aydınlık özgür düşüncelerin yazıldığı, söylendiği yarınlara
Tabii, çoğulcu olmanın, çoğulcu demokrasiyr sahip olmanın "olmayınca olmaz" koşullarından biridir bu. O zaman demokrasi olmaz. O zaman çok partili faşizm olur, Türkiye'ye özgü. Sadece Türkiye'ye özgü değil, başka ülkelerde de örnekleri var. Bizdeki alaturka türüdür diyorum. Peki Sayın Aren demin dediniz ki, bir t akım illegal kuruluşlar, kurulacak bir komünist partisini de yönetmek isterler. Kukla olmamak gerekir. Siz TİP'in yöneticilerindendiniz. Adını da söylüyorum TKP diye bir parti vardı. Böyle bir uzak t an yönetme ya da yönetilme eğilimi hisset t iniz mi?
"Hissetmedik. Nedeni şu, çünkü 61, -71 döneminde TKP güçlü bir parti değildi henüz. TKP'nin güçlenmesi ve Türkiye'de yer alması, ciddi bir yer alması 1 97 1 tarihinden sonra, yani TİP'in kapatılmasından sonra olmuştur.