Japonya'nin kaybetmesinin yarattığı ıstırap, öfke ve pişmanlık kalbimizin derinliklerindeyken, gerçeği aramaya yönelik yeni bir içgüdü hissettik içimizde. Alevlenen taze merak; ıssızlaşmış, harabeye dönmüş ve kavrulmuş topraklardan fişkırırcasına yükseliyordu.
- Ey hemşehriler! Niçin uyanıp bu sefalet tozundan silkinmeye uğraşmıyorsunuz? Kabahat herkesten çok kendinizde... Siz, sizi bu cehalet ve geriliğe bağlayan fikirlere destek ve taraftarsınız. Cidden fikirlerinizi aydınlatmaya uğraşanlara sövüp onların iyi, yeni, besleyici, güzel telkinlerini adeta cinayet sayıyorsunuz. Onlar, sizin cahilce kınamalarınızdan korkmasalar, lanetlemelerinizden çekinmeseler, kaç zamandır artık kangrene dönmüş, çürüyüp kokmaya başlamış bu derin gerilik yarasının kaynağını size pek büyük bir açıklıkla gösterecekler... Duyduğunuz her yeni fikre kızmayınız. Onları güzelce kabul için anlama kabiliyetini edinmeye uğraşınız.
"Belki de biricik mesele bu. Dünyanın bizimle birlikte kurulduğunu zannedip, kendimiz için sonsuz bir yaşam hayal etmek... Bu yüzden, bu kadar kalınlaştı derimiz. Bu yüzden dipsiz bir kuyuya dönmüş içimiz."
Bakarsın, görünüşte dehşetli bir adamdır; bir de hakkında anlatılanları duyunca yanından kaçarsın. İlk zamanlarda bir içgüdüyle onlardan uzaklaşmaya çalışırdım. Sonraları en korkunç katiller konusunda bile düşüncelerim oldukça değişti. Katil olmadığı halde, altı cana kıymış bir caniden daha korkunç insanlar gördüm. Öyle cinayetler vardır ki, başta
Öğrendiğim böyle değerler, geçmiş günlerde bir yerlerde yandı. Hafızayı parçala, donmuş toprağın derinliklerine göm.
Solgunluk yaşımı aldım, masumiyetin kararmış gözlerini. Nerde kayboldu her şey? Sonuç yaşam tarzım, umursamazlık maliyeti.
Sert ve acımasız, coşku dizlerim, lanet mi olsun? Bu dert ruhumu okşuyor - etten çeliğe dönüşüyor (rezerve). Yaralar ve duygular, asla unutmak zorunda kalmayacağım, daha az hissetmek zorunda kalmayacağım.
Onurum kanıyor – anlamı hayal kırıklığına uğrattım. Neden mi pişmanlık duyuyorum – neden mi uğraşayım? Kanayan bir onur.
Yüzündeki şüpheyi görebiliyordum – yardımına ihtiyacım yok, kibrine ihtiyacım yok – hepsini bana verebilirsin ve ben sadece umursamam. Asla sorumsuzca öğrenmiyorum, sadece hayatta kalırım ve gerekirse acı çekerim. Korumaya ahitleştiğim şey Ailem. Bana ait.
Dikkate alınması gereken bir mesajla gelen kan – umursama- hemen düzelt! Rüyalarımda hayatının sonunu gördüm – düzelt şunu! Hareket edemiyordum, nefes alamıyordum – düzelt şunu! Gördüğüm bütün o iğrenç şeyler – hemen düzeltmek için... dışarı!
Onurum kanıyor – yüzüstü bırakıyorum zararlı tutkularımı. Neden mi tövbe ediyorum – neden mi uğraşayım? Çünkü kanayan onur.
Ve hala yalvarıyor bana sesler...
Yak köprülerini... Yak köprülerini... Kendine zarar verme, dikişleri çöz.
...çoğu bu karanlık mahzende mezarlarını hayal ediyormuş gibi hiç hareket etmeden, hiç konuşmadan, bir yere yaslanmış öylece duruyordu;artık hiç bir beklentileri kalmamıştı, hayata, yaşayanlara çoktan sırt dönmüş, hiç hareket ermiyorlardı.
“Sizin dünyanızdan nefret ediyorum.Burada olmak daha iyi,daha güzel,daha anlamlı. Çocukluğumu saymazsak,yaşadığım hayatı hiç sevmedim, bir tek anını bile.Dönersem,oraya dönmüş olacağım.”
Yıllar geçtikçe kızın bal rengi saçları heyecan vermeyen bir kahverengiye dönmüş, gözlerindeki pırıltılı mavinin yerini tatsız bir metalik donukluk almıştı.
Sayfa 32 - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Aralık 2023 BaskısıKitabı okudu