Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
SEN HANGİ TÜR İNSANSIN?
Kızılderili Don Juan şöyle der: Dört tür insan vardır. İlki "sıradan" insanlar. (Ordinary people) Nasıl tanırsın sıradan insanı? Dış koşullar, olaylar ve nesnelere göre ya küfreder ya şükreder. Her toplumda çoğunluk böyledir; doğar, büyür, yaşar, küfür ve şükürle yaşayıp giderler. Sonra "Avcılar" (hunters) gelir. Sayıları azdır. Avcı, kendi hayatının anlamının avcısıdır. En önemli becerisi pusu kurmaktır. Anlamı avlamasının gerekliliğini bilir. "Şu adamla sohbet edilir. Onu takip edeyim; şu adamın kitabı okunur; benim arkadaşlarım şöyle olmalı" demeye başlar; seçicidir. Ve "Savaşçılar" ( warriors) Gönlünün muradını keşfettikten sonra az sayıda avcı, savaşçı olur. Aslında birden fazla niyet arasında en saf olanı bulmanın, gönlünün muradını yaşamanın peşinde koşan insandır. Niyetinin saflığını keşfettiği andan itibaren savaşçı olma yoluna girmiştir. Dördüncü tür insan, "Arif" insan (man of knowledge) bilge kişilerdir. Savaşçı gerçekten bir savaşçı olarak yaşamayı becerir ve sürdürürse zaman içinde bilge kişi olur. Bilge kişi yön belirlemede referans noktasıdır.
Libanios’un dördüncü yüzyıl sonlarına doğru, doğduğu şehir olan Antakya için gözlemlediği gibi "Konuşmak için güzeldir, duymak için daha iyidir ve sohbet etmek için en iyisidir."
Sayfa 111 - KronikKitabı okudu
Reklam
Asayı Musa'dan Alıntılar - 65
Bir zaman iki adam, bir havuzda yıkandılar. Fevkalâde bir tesir altında kendilerinden geçtiler. Gözlerini açtıkları vakit gördüler ki acib bir âleme götürülmüşler. Öyle bir âlem ki kemal-i intizamından bir memleket hükmünde, belki bir şehir hükmünde, belki bir saray hükmündedir. Kemal-i hayretlerinden etraflarına baktılar. Gördüler ki bir cihette
Dördüncü Söz'de izahı bulunan, her gün yirmidört saat sermaye-i hayatı Hâlıkımız bize ihsan ediyor. Tâ ki, iki hayatımıza lâzım şeyler o sermaye ile alınsın. Biz kısacık hayat-ı dünyeviyeye yirmiüç saatı sarfedip, beş farz namaza kâfi gelen bir saati, pek çok uzun olan hayat-ı uhreviyemize sarfetmezsek; ne kadar hilaf-ı akıl bir hata ve o hatanın cezası olarak hem kalbî, hem ruhî sıkıntıları çekmek ve o sıkıntılar yüzünden ahlâkını bozmak ve me'yusane hayatını geçirmek sebebiyle, değil terbiye almak, belki terbiyenin aksine gitmekle ne derece hasaret ederiz, kıyas edilsin. Eğer, bir saati beş farz namaza sarfetsek; o halde hapis ve musibet müddetinin herbir saati, bazen bir gün ibadet ve fâni bir saati bâki saatler hükmüne geçebilmesi ve kalbî ve ruhî me'yusiyet ve sıkıntıların kısmen zeval bulması ve hapse sebebiyet veren hatalara keffareten affettirmesi ve hapsin hikmeti olan terbiyeyi alması ne derece kârlı bir imtihan, bir ders ve musibet arkadaşlarıyla tesellidarane bir hoş-sohbet olduğu düşünülsün. Asa-yı Musa - 11
Dördüncü Gezi
Başkalarına neler borçlu olduğumu özenle tartıp biçerken, kendime ne borçlu olduğumu iyice inceledim mi? Başkalarına karşı adil olmak gerekliyse, kendimize karşı da gerçekçi olmamız gerekir. Bu, dürüst bir insanın kendi onuru için ödemesi gereken bir saygı borcudur. Sohbet ederken söyleyecek bir şey bulamadığım için masum hikayeler uydurduğum zaman muhtemelen hata ettim, çünkü insan başkasını eğlendirmek için kendini küçültmemelidir. Yazma zevkine kapılarak gerçek olayları, hayalimdeki olaylarla süsleyerek daha büyük bir hataya düşüyordum çünkü gerçeği masallarla süslemek onu çarpıtmaktır.
Çamaşırını yıkar, ütüsünü yapar, ayakkabıları boyalı pırıl pırıl bir adamdır yani. Bir kedisi, bir de radyosu vardır. Televizyonu sevmez. Kediyi bir kış günü kapısının önünde kıvrılmış, neredeyse donacak bir yavru olarak buldu. O gün bugündür arkadaş oldular. Yahu Yüce Mevla'nın bir işidir yani, akıl almaz, şu kedi bile Postacı'nın
Sayfa 13
Reklam
Muhalifler
Bir gece at üstünde denize doğru seyahat eden bir adam yol kenarında hana rastladı. Atından indi, gecenin içinde denize seyahat eden diğer bütün biniciler gibi kendinden emin bir şekilde atını kapının yanındaki ağaca bağladı ve içeri girdi. Gece yarısı herkes uyurken bir hırsız geldi ve gezginin atını çaldı. Sabah olunca gezgin uyandı ve atının çalındığını gördü. Derin keder duydu atı için; ve biri onu çalmaya cüret edebildiği için... Misafir dostları yanına geldi ve ardından sohbet etmeye başladılar. "Atını ahırın dışına bağlaman ne büyük ahmaklık!" dedi ilk adam. "Atın ayağını bağlamaması daha da ahmakça..." dedi ikincisi. "Asıl aptalca olan denize atla gitmek..." dedi üçüncü adam. "Yalnızca tembel ve uyuşukların atı olur zaten..." dedi dördüncü de. Gezgin, şaşkınlık içindeydi. Sonunda şöyle diyebildi: "Dostlarım, atım çalındı diye yanlışlarımı ve kusurlarımı sıraladınız. Fakat ilginçtir ki, ağzınızdan çıkan tek bir sitem sözcüğü bile atımı çalan kişiyle ilgili değil..."
Sayfa 25 - Karbon Kitaplar
Bir Özgürlük Masalı
- masal bu ya evvel zaman içinde kalbur saman içinde deve tellal iken mahpushanenin birinde beşi de özgürlüğe sevdalı beş gardiyan varmış
Atmosferin ve Okyanusların Neden Mavi Olduğunu Artık Öğrendik
Bu mavi renk okyanusların yüzeyinden yansıyan ışığın frekansının Rayleigh saçılımı adı verilen ve geçen yüzyılda İngiltere'de Lord Rayleigh (1842-1919) tarafından keşfedilmiş olan bir olay sonucu dördüncü kuvvetine kadar güçlendirilmesinin sonucudur: Işığın içinden geçtiği ortamlarda mikroskopikten daha küçük maddeler varsa, bunlardaki elektronların enerjisi gelen ışık tarafından artırılarak her minik parçacık çevresinde ışınsal bir enerji saçılımına neden olur. Bu saçılım mavi ışığın frekansını diğerlerinin çok üzerinde artırır. Bu nedenle hem atmosfer hem de okyanuslar göze mavi gözükür. Okyanusların mavi rengi kısmen atmosferin maviliğinin su yüzeyinden yansıması, kısmen de kendi içindeki minik parçacıkların Rayleigh saçılımına neden olarak mavi renk üretmeleridir.
Amerikalı yazar Carlos Castenada'nın kitapları aracılığıyla tanıştığım bilge kişi Kızılderili Don Juan şöyle der: Dört tür insan vardır. İlki "sıradan" insanlar (ordinary people). Nasıl tanırsın sıradan insanı? Dış koşullar, olaylar ve nesnelere göre ya küfreder da şükreder. Her toplumda insanların büyük bir çoğunluğu böyledir;
Sayfa 34
Reklam
Yahudi Padişah'ın Taasubu
Yahudiler arasında, Hz. Îsâ (a.s.) düşmanı ve hristiyanları öldüren zâlim bir hükümdar vardı. Halbuki peygamberlik zamanı ve nöbeti Hz. Îsâ’ya gelmişti. Hz. Mûsâ (a.s.) devri geçmişti. Öyle olmakla beraber o Mûsâ’nın, Mûsâ da onun rûhu gibi idi. “Allah’ın peygamberlerinden hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.” (Bakara Sûresi, 285) O şaşkın
SEVGİ -2
Allah seni başanya erdirsin, bilmesin ki, sevgi (muhabbet) ilahi bir makamdır. Allah onunla kendisini niteleyerek el-Vedud (Seven) diye isimlenmiştir. Bir rivayette ise ‘el-Muhib’ adı geçer. Tevrat’ta Musa’ya vahyedilen şeylerden biri de şudur: ‘Ey Ademoğlu! Senin hakkın için ben sevenim. Senin üzerindeki hakkım için de sen beni sev.’ Hadiste
Kentlerde yaşam
Yüklülüğe uyarlanma doğrultusunda başvurulan dördüncü bir tepki çeşidi ise sisteme girişten önce giriş olanaklarını ortadan kaldırmak biçiminde ortaya çıkar; kentliler, telefonun ikide bir "zırlamasını" önlemek için, giderek artan sayılarda, rehberde olmayan numaralar kullanmakta, ve küçük fakat gittikçe büyüyen bir grup da çok sayıda kişinin kendilerine ulaşmasını engellemek için telefonu açık bırakmaktadır. Daha örtülü bir biçimde başkalarını iletişimi başlatmada isteksizleştiren, dostça olmayan bir tavır takınarak, bir kentli, girdilerin önünü keser. Dahası, birey ve çevresel girdiler arasına süzme araçları yerleştirilir (5000 kişilik bu yerleşim merkezinde isteyen herkes kısa bir sohbet için belediye başkanına uğrayabilir, büyük kentlerde ise örgütsel süzme araçları girdileri başka doğrultulara yöneltirler).
Sayfa 46 - Gündoğan YayınlarıKitabı okudu
Her kim kendisi için iyi bir persona oluşturursa bunun bedelini öfke ile ödemek zorundadır. Bismarck, histerik ağlama krizlerine girerdi; Wagner, ipek sabahlığının kemeri ile ilgili mektup yazmaktan keyif alıyordu; Nietzsche, “sevgili lama” diye hitap ettiği kız kardeşine mektuplar yazmıştı; Goethe, Eckermann ile sohbet ederdi vs. Fakat kahramanların sıra­ dan kusurlarından daha incelikli şeyler vardır. Bir defasında çok saygın bir kişilikle tanışmıştım — hatta onun bir aziz olduğu bile söylenebilirdi. Uç tam gün boyunca onu izle­ dim, hiç korkunç bir hata yaptığını görmedim. Aşağılık duygum kaygı verici bir şekilde arttı ve nasıl daha iyi hisse­ debileceğimi ciddi ciddi düşünmeye başladım. Dördüncü günde karısı danışma için bana geldi... O ana dek başıma hiç böyle bir şey gelmemişti. Fakat şunu öğrendim: personasıyla bütünleşen herhangi bir adam, tüm rahatsızlıklarını karısına rahatlıkla yönlendirebilir, hem de karısı bunu hiç fark etmeden, ve kadın kötü bir nevrozla kendi fedakarlığı­ nın bedelini ödediği halde.
105 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.