Son 10 gündür bu kitapla yatıp kalkıyorum desem yalan olmaz... Okuma serüvenimde bu kitap bir kilometre taşı oldu benim için. Nedenlerini dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Çünkü anlatacak gerçekten çok şey var bu kitapla ilgili. Hepsini bir incelemeye sığdırmak mümkün olamayacağı için kendimce önemli gördüğüm bazı konuları masaya
1932 yılında yayınlanmış ve 600 yıl sonrasını hayal ederek oluşturulmuş, toplumsal istikrar ve barış arayışı içinde gerçek duygulardan yoksun kalmış bir distopik dünya tasavvurunun anlatıldığı bir roman. Romanın içeriğindeki fikrin, felsefenin gerçekleştiğinde oluşturacağı dünyaya geçmeden önce yazar hakkında konuşmayı faydalı buluyorum. Huxley
Dürüst olmak gerekirse, yaşadığım birtakım olumsuz tecrübenin ardından kendime bir söz verdim; ikinci bir emre kadar özellikle yeni kuşak (2000 sonrası diyelim) muhafazakar / dinci / İslamcı / yeni tip milliyetçi vs. (sıfatlar arasında kaybolmak) yazarların ‘edebi’ eserlerine sakın bulaşma... Karşılaştığın zaman yolunu değiştir veya görmezden
“Zaten biz acı çeken ölümlüler ayaklarımızı
mutluluğun üzerine hiç tamamen basamadık.
Her seferinde acı bir keder neşemizi kaçırır.”
-Rodoslu Apollonios
1. Giriş:
Bu yazı direkt olarak bir inceleme yazısı değildir. Antik Çağ’ın önemli yapıtlarından Argonautika hakkında bir akademik makale çalışmasıdır. Ve elbette yalnızca kitap hakkında
Adria Arvedol isimli bir çocuğun kişisel tarihinin ayrıntılarıyla Avrupa kıtasının tarihsel dönemeçleri arasında geçişler yapılarak yazılmış bir kitap. Teknik olarak alışılmışın dışında, oldukça karmaşık bir kitap bu. Karmaşık, ama muhteşem.
Baş karakter koltuğunda oturan kişilerden biri 1764’ten kalma bir keman. Öyle ki, bu çatlak kemanı çekip
"Kitap yakılan bir yerde sonunda insanları yakarlar."
~Heinrich Heine, Almansor, 1821 #39266561
Damarlarımda hissettim, düşlerimde hayal ettim, gözlerimle gördüm, yüreğimle yaşadım, yürürken düşündüm, okurken doyamadım, bir yandan hızlıca sayfaları çevirmek, bir yandan sayfalar bitmesin istedim. Vücuda
" Nahid Sırrı, Balzac'ın 'Roman, büyük tarihsel figürlerin görülüşüne ancak ikinci derecede karakterler olarak katlanır' sözünün bilincindedir."
Fethi Naci'nin
~Ruhu zedelenmiş, sesi kısılmış, kendisini ifade etmekte güçlük çeken insanların yazarı, sürgünün yarattığı bir edebiyatçı Mehmed Uzun.
"Siverek'te ilkokulun birinci günü bir tokat yedim, bugün bile aklımdan çıkmaz. Okul bahçesinde sıraya girmeye çalışırken aramızda Kürtçe konuşuyorduk. Bir tokat attı İstanbullu yedek subay öğretmen, Türkçe
Şubat 2019... İstanbul bembayaz bir kar örtüsünün altında dinleniyor... Bugün çok daha az kişi ayak basıyor sokaklara, kaldırımlara... Daha az araba geçiyor, daha az korna çalıyor caddelerde... Bir Pazar günü... Dışarıdaki beyaz örtüyü üzerime çekip şehir gibi dingin, sessiz sedasız yaşamak istiyorum bugünü... Böyle bir günde yapılacak iki güzel
Edebiyatı "tükettiğimiz" söylense de edebiyat tabaktaki yemeklerin aksine tüketildikten sonra da orada bizi bekler. Çoğu kez ilk seferki kadar iştah açıcıdır.
Simone de Beauvoir, Varoluşçuluk temalarına edebi bir uyarlama getiren filozof ve yazarlar grubunun üyesi roman ve deneme yazarı olarak tanındı. Sorbonne'da felsefe eğitimi de aldı.
Kadın nedir sorusuna; 'kadın döl yatağından başka bir şey değildir' diye cevap verilen bir dönemin kadını olan
Tüm edebiyat severlerin okuması için çok güzel bir kitap. Kitap sayesinde edebiyat hakkında bilmediğim bazı bilgileri öğrendim. Kitap 40 bölümden oluşuyor ve okuduğum her bölümü keyifle okudum.
Kitabın 1. Bölümün de "Hayatınızın geri kalan günlerini Robinson Crusoe gibi ıssız bir adada geçireceğinizi hayal edin. Yanınızda en çok hangi kitabın olmasını isterdiniz?" sorusunu okuyunca o kadar çok düşündüm ki ben yanımda hangi kitabın olmasını isterdim diye. Sevdiğim kitap o kadar çoktu ki o yüzden de yanımda olmasını istediğim kitaba bir türlü karar veremiyordum. Sonunda karar verebilmiştim yanımda hangi kitabın olacağına. Yanımda olmasını istediğim kitap, bana kitap okumayı sevdiren, bana edebiyat aşkını aşılayan "ÇALIKUŞU" kitabı olurdu.
Arkadaşlar ben de size soruyorum.
Sizler yanınızda hangi kitabın olmasını isterdiniz?
“Aşk kimseyi bağışlamayan bir zorba.” (sayfa 4)
1. Pierre Corneille ve Yaşadığı Döneme Dair:
Klasik Fransız tragedyasının kurucusu olarak kabul edilen
Pierre Corneille, 1606’da doğdu. Henüz yirmi yaşını doldurmadan yazdığı bir oyunuyla adını duyurmuş, Paris’te sahnelenen bu oyunun ardından parlak bir kariyere yelken açmıştır. Orta sınıf bir ailenin