S. Hüseyin Nasr, Kuzey Afrikalı bir veliden şöyle bir cümle naklediyor:
"Edep nedir bilir misin? Edep, kılıcını son haddine kadar keskinleştirmendir, öyle ki, kesmek zorunda kaldığın kol ıstırap duymasın."
İslam'ın Manevî Yolu'nda nezaket ve incelik sahibi olmaya edeplenme denir. Bir kültür halidir edep; nazik bir vakarı ve mükemmel bir insanlığı içerir. Hem bir süreçtir, hem bir hâldir, çünkü birinci anlamıyla, süflî olanın ulvî olana tâbi edilmesi, adi şeylerin faziletlere feda edilmesi, cesedin ruhun emrine verilmesi demektir. Hayvandan insana kademe kademe geçiştir; insanın enaniyetini yırtıp manevî mertebelerin eşiğine gelirken yürüdüğü yoldur. Bu mertebeye erişen kişi, riyakârlıktan ve olduğundan iyi görünme halinden kurtulur. Edepli kişi, kalbin asli iştiyaklarını keşfeder ve Rabb-i Zülcelâlinin kalbine rahmetle dercettiği sırları ayan beyan görür, gösterir. Edep hem bir eminlik hali, hem bir karakter ve kişilik duruluğudur; bir mücadelenin meyvesi ve nefsin dizginlenmesidir.
Bir Müslümana dinini bıraktırması çok güçtür, kesinlikle bırakmaz. İslamiyet mücevher dolu pek kıymetli bir gemiye benziyor. Bu geminin yükü çok ağır. Müslümanlara: "karşıdan karşıya geçebilmek için bu geminin belli bazı yüklerini denize atmamız gerekmektedir" demeliyiz. Böylece edep/erden başlayarak sünnetler, müstehaplar, vacipler ve farzlar da dahil gemideki tüm malları boşalttırmalıyız onlara. Böylece gemi karşıya geçse de boş geçmeli.
Bu durdurulamaz sürüklenişte Osmanlı Ordusu'nun lime lime üniforması büsbütün paralanıyor, yamalar uçuşup erlerin, subayların etleri edep yerlerine kadar açılıyordu. Her şey değişmenin ya da batmanın kaçınılmazlığını ispatlamaktaydı.
Derginin vatanı İngiltere. (Hangi derginin? Dergi korkak pısırık bir kelime, mecmuanın kötü bir tercümesi. Mecmuada bir edep, bir asalet var. Câmi ile, câmia ile, cemiyetle akraba. Dergi düşünmez, haykırmaz, dövüşmez; toplar. Neyi? Sorumluluktan kaçanları.)
Evet!.. Vesile hiçbir zaman asıl olanın önüne geçirilemezdi. Keza vesileye hürmetin gerekçesi dahi bizatihi Allah'a duyulan sevgi, edep ve haşyetti. Allah'ı unutarak veya Allah'a rağmen bir vesileye hürmet ediliyorsa o vesile isterse en mukaddes değer veya kişi olsun artık başlı başına bir put hâline getirilmiş demekti. Ayrıca vesilenin kul ile olan hukuku, kulun Allah ile olan ilişkisinin arasına girecek olursa orada kesinlikle şirk ortaya çıkardı.
1-Dinimiz, evi geçindirme vazifesini erkeğe yüklemiştir. Evli kadının geçim masrafları kocasına, bekarınki babasına, dul kadınınki baba, çocuk veya kardeşlerine aittir. Bunlardan herhangi biri bulunmazsa devlete aittir.
2- Müslüman kadın için ekonomik bağımsızlıktan önce Allah'a kulluk gelir. Müslüman kadın Allah'a kulluğunu hakkıyla
"Yalnız politika ve toplum hayatında etkili değil
şiddetin sesi,
edebiyatta ve sanat alanında da geçerli.
Yakın geçmişlerde gösterilmesi
edep dışı
sayılan davranışlar,
bugün sanat eseri kimliğini büründürülerek sunulmaktadır.
Yurdunu terk eden öfkeli bir delikanlı,
alışık olduğumuz biçimiyle bir hüzne kaptırmamaktadır kendini.
Ayıp
el işareti ile
veda etmektedir yurduna."
Sevilen kişi hem güzeldir hem de edep ve karakter gibi içsel değerlere sahiptir. Kaygı verici tek durum, anlaşılabilir bir sebep olmaksızın -sadece istemediğinden- bir aşk ilişkisine girmeyi reddetmesidir. Böyle yaparak, onu seven kişinin hayatını çalar ve onu “aşk ölümü”ne gönderir.
"Dokunulmaya bayılıyorsun değil mi?" Clay soru sormamıştı, tamamen gerçeği söylüyordu.
"Senin tarafından, evet. Ne olur, bana dokunma- ya devam et." Julia'nın sesi arzudan titriyordu. Eğer Clay ona şimdi dokunmazsa buharlaşacakmış gibi hissediyordu.
"Dokunacağım ama senin bu kadar azdığını başkalarının görmesini
Müslümanlar edebiyatın edep'ten geldiğini söyleyip edepsiz yazıları çöpe atıyorlar. Amerikalılar "Literature" derler.
Literal harf demektir, harflerle meydana gelen her şeye edebiyat demek, ahlakla ahlaksızlığı eşit tutmaktır