_Binbir Gece Masalları'nı anlatan, Şehrazat’tır.
_Eski zamanlarda Hint ve Çin diyarlarında hüküm süren Şehriyar ve Şahzaman adlı iki kardeş hükümdar, eşleri tarafından aldatılmışlar. Bu olayların etkisiyle Şehriyar, kendi ülkesinde, her gün bir kızla evlenip ertesi gün onu idam ettirir olmuş; bu yüzden vezirin güzel, bilgili ve akıllı kızı
_İnsan nasıl canını kurtarmak için kaçarsa bir ayıdan, ben de öyle kaçıyorum karım olduğunu iddia eden o karıdan. Ben artık kendimin değilim. Ben bir eşeğim. Bir kadının kocasıyım. Üstümde hak iddia eden kadına aitim. Siz nasıl atınız üstünde hak iddia ediyorsanız o da benim üstümde öyle. Bir hayvana sahip çıkar gibi istiyor beni. Hani beni bir
_Bütün bu aşağılık asalakların tek kaygısı, yüz karası bir dalkavuklukla, kralın desteğini kazanmaktır.
_Sizin ilkelerinizin tam karşıtlarıyla yetişmiş insanlar karşısındasınız. Bütün düşündüklerinin saçma ve haksız olduğunu yüzlerine vurursanız elbet dinlemezler sizi. Dikine değil, yanlamasına gideceksiniz. Doğruyu yerinde ve ustalıkla
Eğer bir oğlan genç kızı hamile bırakırsa, "namusunu temizlemesi" gerekir. Toplum çapkın delikanlının kızla evlenmesi için baskı yapar, böylelikle kız saygınlığını yitirmemiş olur. Aksi takdirde kız dışlanır ve "layığını buldu" denir.
Fakat sonra aradan bir zaman geçince öğretmenler kızla oğlanı loş koridorda kıkır kıkır güler ya da merdivenlerde öpüşürken buluyorlardı. Dahası dersler, yemek, mektuplar derken çoğu gün kederlenemeyecek kadar yoğun geçiyordu. Akşam olduğunda oğlan, kıza bir bardak çay ile bir dilim limonlu kek ve mavi bir tasta yüzen elma çiçeği getiriyordu. Kızın boynunu öpüyor, kulağına yeni isimler fısıldıyordu: güzelim, sevgilim, bir tanem, hayatım.
Sıradan şeylerle dolu sıradan bir hayat sürüyorlardı; tabii eğer aşka sıradan denilebilirse.
Sevcan, merhaba. Bir çocukluk hatıram vasıtasıyla anlatacağım sana meramımı. Fuzuli gevezelik değil, 'anlaşılma kaygısı' olarak telakki et lütfen.
İlhan isminde bir çocuk vardı bizim mahallede. Sağır ve dilsizdi. Bu yüzden mahalledeki çocuklar onunla pek içli dışlı olmaz, oyunlarına almaya yanaşmaz ve dahası sürekli rahatsız edip yazmaya
Eğer bir kızla bir oğlan,
kalırlarsa küçücük bir odada,
ne hoş olur bu kavuşma.
Aşk yükseldikçe gitgide,
utanç da aradan çekildikçe,
uzuvlarda, kollarda, dudaklarda
bir oyun başlar ki,
tarifsizce.
Yuvarlak yüzlü, kara gözlü, toparlak bir çocuk var. Bir de saçları harman tozu renginde uçuşan, bal rengi gözlü bir kız var. kızla, oğlan aynı sınıftalar. İkisi de 8 yaşındalar. Sınıfta en ön sırada oturuyorlar. Derslerde sürekli fısır fısır konuşup, gülüşüyorlar. Eğer konuşmazlarsa da uzun uzun ve anlamlı bir şekilde bakışıyorlar. Öğretmenleri,
Firavun'un yüreğinin katılaşması öyküsü aslında kendi gelişmemize, başkalarının gelişmesine bakarak gözlemleyebileceğimiz bir deneyin şiirli bir biçimde anlatılmasından başka bir şey değildir. Bir örnek düşünelim: Sekiz yaşında beyaz derili çocuğun bir arkadaşı vardır: Karaderili hizmetçinin oğlu. Beyaz çocuğun annesi oğlunun küçük Zenci'yle
Genellikle, hemen hemen her erkek, oğlan çocuğu olsun da nereden olursa olsun düşüncesindeydi. Oğul çokluğu, öyle bir ortamda yaşamak için en büyük ihtiyaçtı. Kabileler, erkek fazlalığıyla birbirlerinin hakkından gelirler, şeref ve asalette öyle sıralanırlardı.
Durum böyle olunca, evlenme şekilleri de çeşitlenmişti.
Birinci evlenme usulü
KARACAOĞLAN’IN DÜNYAYA GELİP DE BAŞINA HAL GELDİĞİ YER
Bir memlekette iki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hiç evladı yoktu. Halleri müsait idi. Bir gün o iki kardeş birbirine dediler ki:
— Bizim evladımız yok. Cenabı Allah’a yalvarsak da bize evlat verme’ m’ola? dediler. “Yarabbi, bize birer evlat ver,” dediler. “Zenginlik verme evlat ver. Sonra