“Dostlar” demiş eskiler, “karanlık çöktüğünde çıkan yıldızlar gibidir.” Elhak doğrudur. Ama gerçek dost aydınlıkken güneş, karanlıkken ay gibidir. Gerçek dost hem hüznünü hem sevincini paylaşabildiğindir. O yanında olmayınca hep bir şeylerin eksik kaldığı, kemal’e ermediği kişidir. Dost, yanında olan değil içinde olandır. Dost, dersini duruşundan anlayıp ahvalini sorandır. Uzun cümleler kurmak zorunda olmadığın kişidir dost. Utanmadığın, sıkılmadığın, usanmadığındır dost.
“Evet, kitap okuyunca Filistin kurtulmuyor, okumayınca da kurtulmuyor. Filistin kurtulmuyor ve dünya değişmiyor.” (s. 10)
Lakin kurtuluşun yolu da bilinçlenmekten, yine okumaktan geçmiyor mu? Ve tabii okuduklarını uygulayabilmekten… Bir acıya yanmadan başka acılar geliyor. Bir öğretmen, okulda, öğrencisi tarafından silahla kafasından vurularak
Eskiler aramaz, iz sürerdi.
Bilirlerdi Evet’le Hayır arasına Belki
Sokulduğunda
Felaket gelir.
Noksanı fark ederlerdi, çünkü bütünden
Nelerin koptuğu besbelli.
Sadettin Ökten: Vücudumuzun, zihnimizin her sabah yenilendiği gibi iç dünyamız da, anlam dünyamız da yenilenir. O dünya size aittir; kimsenin girmeye gücü yetmez. İnsanlarla paylaşırsanız biraz anlaşılır, ancak lisan iç dünyamızdakı zenginliğin ancak cüzi bir kısmını aktarabilir. O yüzden jestlerimizi de kullanırız. Bazı Allah dostları nazarlarını kullanırlar. Hiç konuşmazlar ve nazardan nazara gecer hadise. O yüzden eskiler, "Nazar-ı evliyaya muhatap olmuş, onunla şereflenmiş insan, Hazreti peygamberin Ashab-ı gibidir" derdi.
Sadettin Ökten: Eskiler veya gönül ehli sultanlar şöyle bir yaklaşımla bakarlardı: İnsan kalbi iki cihetten etkilenmeye açıktır. Birisi ilhamdır; rabbani ilham. Kimi zaman hatıralar aracılığıyla Allah'tan gelir, kimi zaman da menakıpla ya da büyüklerin sözleriyle gelir. Onlarla vakit geçirilen zamanlardan kalan hatıralardır. Bendeniz, bunu biraz daha zamana ve kendi mizacıma göre bir Allah dostuyla düşüp kalkmak olarak tabir ederim. Her haliyle onunla birlikte olmak; sadece ondan bir şey almak değil, onun hizmetinde bulunmak, sıkıntılarına ortak olmak...
İnsan kalbine kimi zaman rahmani ve şeytani ilhamlar gelir. Bunlardan hangisiyle daha çok meşgul olursanız, o meşguliyetin bıraktığı hatıralara daha çok maruz kalırsınız. Bilgisayardaki hafızalar gibi büyük bir ortam düşünelim. Yaşadığımız her hatıra orada bir iz bırakıyor. Yaşadığımız her an orada bir yere kaydediliyor. Ömür uzayınca zihin yerindeyse, kalp de diriyse hatıralar rüzgârına çok daha fazla maruz kalıyorsunuz. Eğer teslimiyeti tatmış, tattırmış bi- risiyle hemhal olmuşsanız veya onu ihtiva eden kitaplarla, mecmualarla meşgul olmuşsanız, sizde onun hatırası kalıyor.
Abdülfettah Ebu Gudde (1917-97) -Allah (cc) kendisine rahmet etsin- Suriye ulemasından oldukça kıymetli bir Müslüman. Bu eserinde alimlerin haberlerini toplamıştır. Sahabeden, tabiinden, tebei tabiinden gelen haberlerle birlikte tarihte bilinen bütün mümtaz Müslüman alimlerden gelen haberleri de ekleyerek genişletmiştir eserini.Böylece oldukça
.
Eskiler “kader gayrete aşıktır” diyorlar. Ne güzel cümle ! Olmuyor diye bırakamaz, vazgeçemezsin. Geçmemelisin zira.Vazgeçmek kaybetmek olur . Hatta bazen kaybolmak..
.
.
Eskiler alıyorum
Alıp Yıldız yapıyorum
Musiki ruhun gıdasıdır
Musikiye bayılıyorum
Şiir yazıyorum
Şiir yazıp eskiler alıyorum
Eskiler verip Musikiler alıyorum
Bir de rakı şişesinde balık olsam