Gözlemlediğim kadarıyla pek çok kişi bu kitabı yarım bırakmış veyahut bir şey anlamadığını öne sürerek beğenmediğini dile getirmiş. Ben de bu karmaşıklığa bir nebze de olsa açıklık getirme amacı ile bir inceleme yazmak istedim.
Fyodor Dostoyevski külliyatı kronolojik okuma maratonumun 11. kitabı olan
Dorian Gray ' in Portresi, Oscar Wilde ' nin tek romanı olma özelliğini taşıyor. Ama 10 kitap yazacağına tek bir kitapla 10 kitaba bedel bir etki bırakması onun nasıl bir yazar olduğunu ortaya koyuyor zaten. 1981 yılında basılan Dorian Gray ' in Portresi yayımlandığı dönem büyük tepki görüp, büyük tartışmalara sebep olmuştur. Kitabın yazarı Oscar
merhabalar; eminim bu mecrada çok iyi okuyucular, yazarlar, şairler var. fakat biliyoruz ki edebiyat dediğimiz bu müessese sadece duyguları estetik bir kaygıyla ifade etmek, sosyal medyada paylaştığımız güzel fotoğraflarımızın altına şiirlerden alıntılar yazmak, okuduğumuz kitaplardan altını çizdiğimiz sayfaları paylaşmak haricinde -lütfen yanlış anlaşılmasın. asla bir küçümseme yahut sitem yok bunları dememde, bilakis çağımıza ayak uydurma niyeti ile ben de yapıyorum.- çok daha derin ve tarihî bir geçmişe sahip. bu geçmişte de edebiyat akımlarının büyük bir yeri var.🎞🎻✨
ve benim de aklıma şöyle bir fikir geldi ki: kitap alıntıları ve incelemeleri yapmak harici buradan, okuduğum bölümün fırsatlarından da istifade ederek birtakım bilgiler verebilirim. böylece meraklıları var ise ilgilerini çekeceğini düşünüyorum. bir nevi minimalize edilmiş ve keyif verici edebiyat dersleri gibi olacak muhtemelen. :)
siz ne dersiniz? eğer bu fikir hoşunuza gittiyse, edebiyat sahasına ufak da olsa biraz daha akademik bir çerçeveden bakmak istiyor iseniz gönderiyi beğenin, istekler doğrultusunda ben de paylaşımlara başlayayım.📜🕰🍂
not: ben ne akademisyen ne de işin ehli bir kişiyim. sadece alelade ve öğrenmeye âşık bir öğrenciyim. :) bu sebeple yanlış bir bilgi verdiğimi düşünüyor iseniz yahut hatalı bir şey gözünüze ilişirse lütfen yazın. sonuçta ben de bir nevi yazdıklarımla öğreniyorum ve daha yolun çok başındayım. şimdiden ilginiz için çok teşekkür ederim.🌿
Kitaptan önce yazarın karaktersel çehresi hakkında birkaç kelam etmekte fayda buluyorum. Oscar Wilde döneminin önemli oyun yazarlarından biridir. Dorian Gray’in Portresi, roman türünde yazdığı tek kitaptır. Kitabın başlarında kültürünü empoze etme çabası gördüğünüzü düşünebilirsiniz fakat yaşadığı dönemde buna ihtiyacı yoktur. Tamamen tiyatro
Bir itirafla başlamak istiyorum. (Yargılamayın ama)
Herkes ilk gördüğü insan hakkında çok kısa sürede hemen bir izlenim edinir. Bunu neye göre yapar peki? Altıncı his mi? Duyular mı? Kalp mi? Bana göre hiç biri. Gözlemlerim sonucunda şunu net bir şekilde diyebilirim: İnsanlar hakkında ilk izlenimi kimisi gözlerden kimisi alından kimisi
Ölmüş..
(ebediyeten fani dünyaya küsmüş)
Öldü.. Ölmüş.. Ölü deriz falanca kişi için.
Ancak çoğu kez bunun arkasından gelmesi gereken asıl ikinci kelimeyi kullanmayız.. Bilmeyiz, idrak de etmeyiz zaten. Öldürmekle, ölü demekle yetiniriz. Şahsen ben bu kelimeyi, hele değer verdiklerim için hiç kullanmam.
Öldü den sonra ikinci kelime ve ölü
"Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... Gider gelirdi..."
400 sayfalık kitap sadece tek bir günde geçen vakti anlatıyor. Fakat o tek gün hikaye içerisindeki kahramanların anılarıyla uzun zaman dilimlerine ayrılıyor.
Kısacası şöyle diyebiliriz; bir gün içerisinde geçen o vakit yüz yılları göğsüne
Dış görünüşün müptelası olmuş insanlar
Estetik ucuzluk çarşısı ilişkilerinde.
Kalbin asil duygularını
Ne alırsa bir yalana pazarlıyorlar.
Cüzdanların doluluk oranları ise
Kazanan tek bayi.
Yaşananlara seyirci kalanların
Ne işi var bu dünyada!
Yaşanamayacak duyguları, hayatları
Yaşayamadıktan sonra
İnsan olmanın ne anlamı var?
Paranın tanrısı yok, dini, ırkı, sevdası yok!
Tıpkı putlar gibi.
İnsan basıyor, insan tapıyor.
Duygular karaborsaya düştü,
Değer verene karşılık ihanet
Değer vermeyene karşılık esaret oluyor artık.
Ah tanrım,
Kullarının sadakatini görüyor musun?
Peki ya paranın gücünü?
Sen bu tabloda neredesin?
Çok okunurluğu sayesinde herkesin radarına giren bu kitap, sevimli ve sempatik görünen isminin tam aksine ağır dramla okuyucuyu karşı karşıya bırakıyor. Dramdan pek fazla hoşlanmayanlar için ve bence edebi yön arayanlar için beklenti altı kalmasına rağmen kendisini sonuna kadar okutabilen bir kitap. Başkasının acısı üzerinden empati yapmanın
YouTube kitap kanalımda Fakat Müzeyyen Bu Derin Bir Tutku kitabını okumadan ölebilirsiniz dedim : ytbe.one/Rclj5apawe4
Cringe = Başkası adına utanmak
Ölmeden önce okunması gereken değil, okumadan önce ölünmesi gereken bir kitaptı benim için.
Şimdi, bir kitap düşünün. O kitabın içinde küçük bir kız çocuğu için "Orospuyu çok
Okulda sürekli iki kere iki nedir diye sorarlar ve herkes dört diye cevap verir. ben sürekli düşük not alırdım çünkü iki kere iki birdir benim için.
Benim için dudak, diş, dil, çene dört degil. bunlar sadece birdir. ağızdır ve hep beraber çığlık olur.
Benim için iki ayak, iki bacak 4 parca değildir. onlar beraber çalışır ve bedeni olusturur. tektir.
Sokak, cadde, mahalle, ev; bunlar 4 değil; bunlar ayni şehri oluşturur, birdir ve zengin, fakir orda yaşar.
Benim için kök, gövde yaprak ve dal ayrı değil, tektir. ağaçtır.
Benim için aşk, güzellik, estetik, ve uyum dört değil. bunlar bir araya gelerek aşık olduğun kişi olur. tektir.
Ben sadece şunu bilirim: bedenimi bin parçaya ayırsalar, bin kurşun sıksalar bana ve beni katletseler bile, kürdistan dört parça değil tek parçadır. kürdistandır.
Bu yüzden iki kere iki birdir dedim .
- pêşawa qazî muhammed
(Mahabad kürt cumhuriyeti devlet başkanı)
Yazar Nicos Kazancakis önemli bir felsefe, düşünce insanıdır. Hayatının bilinirliği açısından hak ettiği yerde olmadığını söyleyebileceğim, yaşama dair ciddiye alınması gereken düşünceleri olan bir yazarın kitabıyla muhatap olacağınızı kitabı okumadan önce bilmeniz gerekiyor. Osmanlı vatandaşı olarak doğup Yunan vatandaşı olarak ölmesi, yaşadığı
BİR OKUMA SERÜVENİ OLARAK TUTUNAMAYANLARA FARKLI BİR BAKIŞ
1979 kışıydı. Kağıthane askeri kışlasının büyükçe bir salonunda oturuyorduk. Tiyatro ve sinema salonuydu galiba. Toplu gözaltıların en büyüklerinden biriydi. Galiba birkaç yüz kişi vardık. İTÜ-Maden binasından derdest edilmiştik. Sahnede bir arkadaşımız çaldığı sazın yanık sesine melodik