Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fatma Nur

Hayaller vitrindeki elbiseler gibidir; dışarıdan çok güzel görünürler ama bazen denediğinde üstüne olmazlar. Bazıları çok küçüktür, bazılarıysa fazla büyük. Neyse ki annem bana dikiş dikmeyi öğretmişti; zira hayaller de elbiseler gibi üzerine oturması için kesilip biçilebilirler.
Sayfa 269Kitabı okudu
Reklam
"İnsan düşünmeye başlayınca hayat sevilmeyecek bir şey oluyor."
Sayfa 273Kitabı okudu
“Benim gibi insanlar tarafından geride bırakılan fikirler, anıtlar ha­yattaki en büyük zevkimdir. Kitaplar olmasa uzun zaman önce umutsuzluğa gömülürdüm.”
Sayfa 313Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“…Ama şunu da söylüyorum ki başkasının benimle ilgili görüşü benim kendimle ilgili görüşümü değiştirmez, değiştirmemeli." "Kulağa mekanik geliyor. Pek insanca değil," dedi Tony. "Gerçekte insanlık dışı olan şey, kendi değerimi tahminimin, önemsiz olan diğerlerinin bakışına göre bir mantar gibi inip çık­masına izin vermemdir."
Sayfa 205Kitabı okudu
“En büyük bilgelik şu andan zevk almayı hayatın en büyük amacı kıl­maktır çünkü tek gerçek budur, başka her şey düşünce oyunudur. Ama bunun en büyük budalalılığımız olduğunu da söyleyebiliriz çünkü yalnızca kısa bir süre için var olan ve bir rüya gibi kaybolan içinde bulunduğumuz bu an asla ciddi bir çabaya değmez.”
Reklam
“Daha önce işe yarayan bütün yolları denesen de yaşamaya dair bir lokma heves bulamadığın zamanlar vardır ya, işte öyle çukurlarda debelenip duruyorum bu aralar. Düşmesi de, çıkması da bitmiyor. Bunu söylemek hoşuma gitmese de, bazen hiçbir şey avutmuyor Osman.”
Lakin tek korkum: Yarın ölebilirim kendimi tanıyamadan. Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım, elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir. Duvardan doğru eğilmiş, yazdıklarımı oburca yutmak, yok etmek isteyen gölgeme. İşte onun için denemek istiyorum: Birbirimizi ola ki daha iyi tanırız. Uzun zamandır başkalarıyla bütün bağlarımı koparmışım, kendimi daha iyi tanımak istiyorum.
“Sybille Bedford bir yerlerde şöyle yazmıştı: İnsan gençken ken­dini bir bütüne, insanlığın temel ilkelerine bağlı hissetmez, in­san gençken bir sürü şey dener çünkü hayat bir genel prova gibi algılanır, perde gerçekten açıldığında değiştirilebilecek bir prova gibi. Ama gün gelir perdenin her daim açık olduğu kafa­sına dank eder. Sahnelenen, oyunun kendisidir.”
Sayfa 217Kitabı okudu
“Her şey bağlantılıdır. Anlamak üzere kulak kesilmiş biri için hiçbir sözcük tamamen masum değildir.”
“..Gertrude de saygın ve mutlu bir rahibe olabilirdi. Ne var ki, tersine kızcağız bu boyunduruk altında çırpınıyor ve çırpındıkça da onun ağırlığını ve sarsıntısını daha şiddetli duyumsuyordu. Yitirdiği özgürlüğüne karşılık bir ıstırap, içinde bulunduğu duruma karşı sonsuz bir nefret ve artık doyuramayacağı arzularının arkasında yorucu bir başıboşluk görüyordu. İşte, gönlünü kaplayan başlıca sıkıntılar bunlardı. Acı geçmişini gözden geçiriyor; belleğinde orada bulunmasına neden olan tüm gerçekleri bir araya topluyor; eliyle yaptığı bir şeyi, düşüncesiyle binlerce kez boşu boşuna yıkıp dağıtıyordu. Kendisini korkaklıkla, ötekilerini zorbalık ve hainlikle suçluyor, içi içini yiyordu. Kendi güzelliğine tapıyor ve ona ağlıyordu. Bir gençliğin ağır ağır çürüyüp harap olmasına isyan ediyordu. Bazı anlarda herhangi bir kadının, durumu ne olursa olsun; ne ölçüde ve ne biçimde olursa olsun, dünya nimetlerinden yararlanmasını kıskanıyordu.”
Sayfa 204Kitabı okudu
Reklam
Geceleri sabahlara kadar okumayayım da ne yapayım? Ben, el ayak çekildikten sonra odamın kapısını sürmeleyip kitaplarımla baş başa kalmak saatini dört gözle beklerim. Çünkü, bu ömrümün bütün hazin sergüzeştini ve yaşadığım anın ağır sıkıntısını unuttuğum tek saattir. O vakit, bu çıplak ve yalçın oda, gerçek dünyadan daha geniş, daha ferahlı bir âlemin munis, sevimli ve her biri sihir ve füsunla yoğrulmuş mahlûkları ile dolmağa başlar.
“Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım.”
"İnsan yanında biri ol­mazsa delirir. Kim olduğu hiç önemli değildir, yeter ki yanında olsun." Ağlamaya başladı. “Sana bir şey diyeyim mi? İnsan çok uzun süre yalnız kaldı mı hastalanır, yalnızlıktan hastalanır."
“O kadar çok gördüm ki ben bunu... Biri ötekine anlatıp durur, ötekinin duyup duymadığının ya da anlayıp anlamadığının hiçbir önemi yoktur. Konuşuyorlar ya da hiç konuşmadan kar­şılıklı oturuyorlardır ya, önemli olan budur işte. Karşıdakinin dinleyip dinlememesinin hiç ama hiç önemi yoktur."
“Bu ifadeden, Sir John,” dedi Marianne, sıcak bir sesle, “hiç hoşlanmıyorum. Kinayeli tüm bayağı sözlerden nefret ederim; ‘birini tavlamak’ ya da ‘birini elde etmek’ ise en iğrençleri. Anlamları ağır ve densiz; uydurulduğunda hoşa gittiyse bile zaman tüm hoşluklarını çoktan yoketmiş.”
Bu dünyada insanların korktuğu tek şey öğrenmekti. Acıyı, susuzluğu, açlığı ve üzüntüyü öğrenmek onların uykularını kaçırıyor, bu yüzden daha rahat döşeklere, daha leziz yemeklere ve daha neşeli dostlara sığınıyorlardı. Dünyaya olan kayıtsızlıkları bazan o kerteye varıyordu ki, kendilerine altın ve gümüşten, zevk ve safadan, lezzet ve şehvetten bir âlem kurup, keder ve ızdırap fikirlerinin kafalarına girmesine izin vermiyorlardı.
Reklam
İnsanın elinden hürriyetini aldın mı, öldür gitsin, hayretmez.
Sayfa 338Kitabı okudu
Ana rahmine düştüğümüz andan itibaren bir kefene sarılmış olarak gelişir ve o kefenle doğarız; çünkü bir mezar aramak için dünyaya geliriz.
Bunu düşünürken, o günden sonra sevgili vadime her gelişimde altında dinlendiğim ceviz ağacına yaslandım. Düşüncelerimin sırdaşı olan o ağacın altında, onu son gördüğüm günden beri yaşadığım değişiklikleri sorardım. Orada yaşıyordu, yüreğim bu konuda hiç yanılmıyordu: Geniş bir fundalığın bayırında gördüğüm ilk küçük şatoda oturuyordu; ceviz ağacımın altına otururken, çatısının arduvazları ve penceresinin camları öğle güneşinde parıldıyordu; pamuklu elbisesi, bağlarındaki bir zerdali ağacının altında beyaz bir nokta oluşturuyordu. Şimdi daha hiçbir şey bilmeden, şimdiden bildiğiniz gibi, gökyüzüne doğru serpilerek erdemlerinin parfümünü yaydığı BU VADİNİN ZAMBAĞI oydu.
“İnşa edilen bir kütüphane, yaratılan hayat demektir; yığılmış kitaplar toplamı değildir asla.”