Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"İnsanlar birbirinin yaşamına fütursuzca giriyor. Sınır tanımadan. Kimi zaman buna hakları olduğunu bile zannederek. Her sınır tanımama bir zulümdür. İnsanlar insanların dedikodusunu yaparak onların manevi kişiliklerini öldürüyor. Bir insanın kişiliğini öldürmek zulümdür. Halbuki insan içinde çekiştirilecek bir nefis taşıyor. Burnumuzun dibini göremiyoruz. İçimizdeki şeytanın şeytanlıklarını göremeden haince oklarla saldırıyoruz bir mü' min kardeşimizin meleksi özelliklerine."
Sayfa 94
1940’larda Perón’un yükselişinin ardından Arjantin’e onun kurduğu parti hâkimdi; kısaca Perónist Parti olarak bilinen Partido Justicialista. Perónistler oy satın alan, iltimas geçen, siyasal destek karşılığında devlet ihalelerinde ve memuriyetlerde yolsuzluk yapan muazzam bir siyasal makine sayesinde seçimleri kazandılar. Bir bakıma bu bir demokrasiydi fakat çoğulcu değildi. Güç Perónist Parti’nin elinde aşırı ölçüde yoğunlaşmıştı; buna karşın yapabileceği şeyler üzerinde çok az kısıtlama söz konusuydu, en azından ordunun onu iktidardan uzaklaştırmaya gücünün yetmediği dönemde. Daha önce gördüğümüz gibi eğer Yüksek Mahkeme partinin politikalarından birine karşı çıkarsa onun için hiç de iyi olmuyordu. Perón 1940’larda işçi hareketini bir siyasal taban olarak geliştirdi. Bu hareket 1970’lerde ve 80’lerde ordunun baskısıyla zayıflayınca partisinin yaptığı da sadece oy satın alacak başkalarını bulmak oldu. Ekonomik politikalar ve kurumlar eşit şartlar oluşturmak için değil destekçilerine gelir sağlamak için tasarlanmıştı. Başkan Menem 1990’larda onu yeniden seçilmekten alıkoyan bir dönem kısıtlamasıyla karşılaşınca yine aynı şey olmuş, basitçe anayasayı yeniden yazarak dönem kısıtlamasından kurtulmuştu. El Corralito’nun gösterdiği gibi, Arjantin’de seçimler ve halkın seçtiği hükümetler olsa bile hükümet rahatlıkla mülkiyet haklarına baskın gelebiliyor ve fütursuzca, bir ceza görmeden kendi yurttaşlarının mallarına el koyabiliyordu. Arjantin başkanları ve siyasal eliti üzerinde çok az denetim söz konusuydu ve elbette çoğulculuktan eser yoktu.
Reklam
Başını açana, kapa diyoruz, kapayana aç diyoruz, okuyana, aç diyoruz; okumayanın psikolojisini bozuyor böyle kahkaha atma, çocuklu kadınsın, diyoruz; ay hiç kaç cocuk annesi adına yakışıyor mu, bak türban takmış ama bir ton makyaj. Şuna bak kırmızı ruj sürmüş saçı da sarı, o pantolon simdi hiç olmuş mu, biraz kilo ver bari, diyoruz. Kilo verene, iyyy hasta mısın, biraz kilo al, diyor. Üniversiteyi bitirene yüksek lisans yap, onu yapana doktora yap, bunları yapana oku oku nereye kadar diyoruz. Hiçbir şey yapmayana evlen, evlenene çocuk yap, onu yapana ikinciyi yap, hepsini yapana o çocuğa öyle bakılmaz, böyle bakacaksın, diyoruz. E artık çocuğun var, alış bunlara, diyoruz. Bakıcıya çocuk bırakana vicdansız diyor, evde oturup çocuk bakanı hakir görüyoruz. İşte her an herkesi fütursuzca yargılıyor ve infaz ediyoruz.
Sayfa 129
Ortalıkta öyle fütursuzca, rahatça şiir okuman büyük aptallıktı. Bir insana üç beş dize verirsen kendini tüm Yaradılış'ın tanrısı sanır. Kitaplarınla su üstünde yürüyebileceğini sanırsın.
Sayfa 143Kitabı okudu
Türkçülüğün önemi büyük
Büyük Atatürk'ün ölümünden sonra, iç ve dış politikasında Türklük bilincini bir kenara bırakarak ilkesiz ve kararsız bir imaja bürünen Türkiye, bu ruhsuz ve kişiliksiz görüntünün bedelini en ağır biçimde ödüyor. Yakın bir geçmişe kadar, Milli Merkezleri ihmal ile Dış Türkler kozunu kullanmayı beceremeyen Türkiye'de örneğin, Kızıl Çin bile binlerce kilometre uzaklıktan ve rahatlıkla Maocu örgütlenmeyi gerçekleştirerek devletimizi tehdit edebiliyor. Aynı şekilde, T.K.P. ve benzeri illegal örgütlenme, Sovyet çıkarlarını ve ideolojisini her şeyin üstünde tutacak kadroları yetiştiriyor ve Türkiye'yi bir iç savaşa sürükleyecek kaos ortamını yaratıyor. Küçük Bulgaristan ve hatta Enver Hoca'nın zavallı Arnavutluğu bile Türkiye'de kendi çıkarlarına hizmet eden terörist örgütlerini yetiştirebiliyor. Bulgaristan Türk azınlığın isimlerini fütursuzca değiştirecek ve yüzbinleri Türk sınırına iterek ülkemizde ekonomik ve siyasal kriz yaratmayı sağlayabiliyor.
Sayfa 409Kitabı okudu
“Bu dizelerin yazıldıkları tarihler hakkında, 14. yüzyıldan önce yazılmış oldukları dışında da hiçbir şey bilmiyoruz. Acaba bir pagan, bir yandan kendi tanrılarıyla bu şekilde fütursuzca dalga geçerken, diğer yandan onlardan yine de medet umabilir miydi? Yoksa bu şiir, sahte tanrıları aşağılamak isteyen muzip bir Hıristiyan tarafından mı kaleme alınmıştı? Eğer bu şiir muzip bir Hıristiyan tarafından yazıldıysa, kaynağını İskandinav mitolojisinde bulan hakiki mitlere mi dayanmaktadır, yoksa eski inancı hor görüp kötülemek için uydurulmuş bir öyküden mi ibarettir? Bu konudaki tartışmalar hâlen devam etmektedir.”
Reklam
"Gerçekten aşk hisseden bir erkek tüm ayıpları çiğneyip ezer bir hadsizlikte, fütursuzca bir diklikte yaklaşırdı sevdiğine, bir mıknatısın kendini zıttına yapıştırması gibi aidiyetin adresi belliydi. Aşk, eğer gerçekse, engellenemezdi... "
Sayfa 531
Toplumun ikiyüzlülüğüne bak sen! Namusları adına ciğerparem dedikleri öz kızlarını fütursuzca öldürebilirler; ama öte yandan kısacık bir zevk için kızları yaşında bir insana da tecavüz edebilirler...
Yıllarca, kişisel olması gereken bilgiler fütursuzca paylaşılınca, ortaya mahremiyet mahrumiyeti çıktı.
Sayfa 111Kitabı okudu
Olduğu şeyden ve yaptığı hemen her şeyden utanan eril, hayatının bütün alanlarında mahremiyet ve gizlilik konusunda ısrar etse de aslında kendisinin mahremiyete hiç saygısı yoktur. Boş olduğu ve ayrı, bütünlüklü bir varlığı ve seveceği herhangi bir benliğe sahip olmadığı için ve sürekli olarak kadınlarla birlikte olma ihtiyacı duyduğundan, tamamen yabancısı bile olsa bir kadının düşüncelerine herhangi bir zamanda, herhangi bir yerde fütursuzca girmekte bir sakınca görmez, hatta böyle yaptığı için bozum edilirse kendisini hakarete uğramış hisseder ve öfkelenir. Aynı zamanda kafası da karışır -bütün hayatı boyunca, herhangi birisinin, etraftaki herhangi bir yaratıkla birlikte olmak yerine yalnız kalmayı tercih edebileceğini anlayamaz çünkü. Kadın olmak istediğinden, sürekli dişilerin çevresinde bulunmaya çalışır, bu kadın olmaya en yaklaşabildiği durumdur, o yüzden aileye dayanan bir "toplum" yaratmıştır; aile yani eril-dişi çiftinin ve çocuklarının (ailenin varlığını affettirecek bir bahane) birbirlerinin üzerinde yaşayıp kadının hakların, mahremiyetini ve akıl sağlığını bilinçsizce ihlal ettikleri birim.
Reklam
Küçük insanlar, sıradan beyinlerle çevreledim kendimi. Kendi dehamı fütursuzca harcadım.
Geri199
1.500 öğeden 1.486 ile 1.500 arasındakiler gösteriliyor.