Gabriel Garcia Marquez, Latin Amerika edebiyatının bilindiği üzere en bilinen kalemlerinden biridir. Nobel ödülü de vardır. Lakabı Gabo dur. Aynı zamanda oyun yazarlığı, hikaye yazarlığı, siyasi aktivist, gazeteci de demek gereklidir. 2014 senesinde ölmüştür. Büyülü gerçekçilik türünde eserleri ile bizlere kendini tanıtmıştır. Büyük gerçekçilikte bilindiği üzere
Çok iyi öykücülerimiz, çok güzel öykü kitaplarımız var. Son okuduğum öykü kitabı
Hakan Sarıpolat'ın Cıs'ı da bunlardan biri. Cıs bu yıl 68.si verilecek olan Sait Faik Abasıyanık Öykü Armağanı'nın on kitaplık kısa listesinde kendine haklı bir yer bulmuş. Hem Cıs'a hem de listede yer alan tüm kitaplara şimdiden başarılar.
Cıs'a gelecek olursak... Kitabın girişinde Gabriel Garcia Márquez'in şu sözüne yer vermiş yazar ;
"Gerçek anılar, belleğin hayaletleri gibi görünüyorlardı bana, sahte olanlar ise gerçekleri bozacak kadar inandırıcıydılar."
Kitapta yer alan öyküler de aynen Gabo'nun dediği türden öyküler. Gerçekle düşün birbirine karıştığı, buram buram büyülü gerçeklik kokan, özenle kurgulanmış, karakterler, olaylar ve mekanlar hem bizden, çok tanıdık hem de okurken ancak bir düş ürünü olabileceğini düşündüren öyküler.
Kitapta sekiz öykü yer alıyor. İlk öykü olan Zincir kitabın en uzun öyküsü adeta bir novella tadında. Kitaba adını veren Cıs ise son öykü. Kitabın sonunda öğreniyorsunuz Cıs'ın ne olduğunu.
Satılık Melek Tüyü, Leyla Kokusu, Evde Unutulan Bir Çift Göz, Kuyruk Acısı, Kelebekler ve Atlıkarınca ise diğer öyküler. Hepsi gerçek dünyada başlayan sonrasında düşsel dünyalara yolculuğa çıkaran öyküler.
Ben severek okudum öykülerin hepsini. İlla en çok hangisini sevdin derseniz Evde Unutulan Bir Çift Göz ve biraz daha duygusu ağır basan Leyla Kokusu derim.
Öykülerle hem gerçek hem fantastik, alışılmış ve alışılmamış olanın dünyasına bir yolculuğa çıkmak isterseniz Cıs biçilmiş kaftan.
Keyifle okuyun...
1950’lerde gazeteci olarak Doğu Avrupa’daki sosyalist ya da Sovyet işgalindeki ülkelere yaptığı seyahati günce gibi, biraz da deneme türünün yanağından makas alarak kaleme almış Márquez.
Doğu Almanya, Macaristan, Çekoslovakya, Polonya ve Sovyetler’de pek zahmetli ve yorucu bir yolculuk bu. Gabo’nun seçici gözlerinden dönemin ekonomik, sosyal
YouTube kitap kanalımda Sevgili Arsız Ölüm kitabını yorumladım: ytbe.one/0QsuJ9RyBtA
Kış kış cinler kış kış
Yallah cinler yallah
Cin çık cin çık cin çık
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde. Yıllardan 1957, Karacahevenk köyünde Latife Tekin, yıllardan 1927 Aracataca kasabasında Gabriel Garcia Marquez doğmuş.
Márquez der ki: "Hafıza hem hammadem hem de aracım. O yoksa hiçbir şey yok."
Yaşamını ülkesinin hatta tüm Latin Amerika'nın belleğini yaratmaya onu unutulmaz kılmaya adamış bir yazarın kişisel tarihinde bir gün gelip de bir kitabı tamamlamasına engel olacak zihinsel bir zayıflamanın esiri olacağını düşünüp düşünmediğini bilemiyoruz. Belki de bu sözde bu korkunun da altını çiziyordur, bilemiyoruz.
"Ağustosta Görüşürüz" yazarın zihinsel dalgalanmalarından önce yaratılmış 'Ana Magdalena' karakterinin mahrem yaşamına dokunan çok özel bir yapıta dönüşmek üzereyken istediği kıvama bir türlü gelemeyen oğullarının tabiriyle cilalanmamış bir eser olarak kalıyor.
Önemli mi?
Gabonun tüm eserlerini okuyan bizler Ana Magdalena'nın ihanet serüvenine kaynaklık eden durumları anlamadık mı, öte yandan son anda bir adaya gömülmeyi vasiyet eden annenin niyetini sezmedik mi?
Onun yaratım süreciyle hafızasını elde tutma gücü arasındaki mücadeleye her daim saygı duyan okurları olarak diyebiliriz ki Gabo, (kelimenin tam anlamıyla) her şeye rağmen okurunu ötelerden sarıp sarmalamayı başarmış.
Dipçe 2:
Marquez okumalarımı hem bireysel hem de en sevdiğim insanlarla yaptım hep. Nerede olursak olalım hangi durumlarda ve duygularda olursak olalım Gabo ve eserleri bir yığın hatırayı ve tükenmez bir sevgiyi hep diri hep kıymetli tutacaktır.
Sevdiklerime ve Gabo'ya
Dolu olmaktan çok daha fazlası olan bir kitap. İnanılmaz derecede eksiksiz. Gabriel García Márquez'in başyapıtı Yüzyıllık Yalnızlık'ın inceliklerine hayran kaldım. Kolombiya ve Latin Amerika edebiyatının köşe taşlarından biri olan bu roman, dünya çapında milyonlarca okurun hayal gücünü yakalamış bir büyülü gerçekçilik klasiğidir.
Gabo
En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim :Eğer imkanım olursa bu kitabı muska kadar küçültüp boynuma asmak isterdim. Öyle ki hep hatırlamak için hep yanımda olsun. Hatırladıkça Marquez 'in büyüsü hep benimle olsun. O ladar ki eğer bir hikaye aklımdan silinirse ve ben bu unutmuşluğu fark edecek olursam çok üzülürüm. Çünkü bu kitap adeta bir
Marquez kulliyatinda sonlara bırak uyarılarını dikkate alıp kulliyatin sondan 3.ü kitabı olarak seçtim Başkan Babamızı...
İnsan bu kitap için ne yazacağını bilemiyor, o kadar evrensel 1kitap ki yaşamın her döneminde karşına çıkacak 1 başkan Babamız var ki herkes ölüyor ama o her ölüyor dediğimizde tekrardan ortaya çıkıyor, yine Latin Amerika edebiyatı geleneğine bağlı kaldığını, birtakım 'tip'ler aracılığıyla, yalnızca sevgisiz, zavallı, bunak bir başkan'ı değil, onu yaratan gerçekdışı düzeni yargılama amacı da güttüğünü görüyoruz, efsane tespitleriyle...
Soluksuz yazılmış ki burda Gabo biz bu dönemleri soluksuz ne sıkıntılarla ve sonu ne olacak ki merakıyla yaşadık ey okur sende okurken bu sıkıntılara ortak ol okurken zorlan ama her yeni bölümde ne olacak ki de her defasında demek mi istedi acaba diye deli düşünceler kafamda zira hiç tarzı omayan 1 yazma biçimiyle karşıma çıktı bu kitapta, en zor olaniyla resmen...
Ölmeden önce okunması gereken #1001kitap arasındadır... Kesinlikle tavsiyemdir ama Gabo ' ya bu kitapla başlamayınız...
Latin Amerika Edebiyatında Kolombiyalı GabrielGarciaMarquez külliyatını bitirdiğim ilk NobelliYazardır, hepsi 1arada olduğundan ötürü olsa gerek (LatinAmerikalı, NobelliYazar) yeri hep ayrıdır ki grup arkadaşlarımizla kurduğumuz 1GaboMahallesi bile vardır zira anlattığı durumlar bize çok benzer olduğundan nezaman 1karışılık olsa GaboMahallesi nden
Herkesin en fazla aklında kalan bir veya birkaç alıntı vardır. Benimkisi ise Kolera Günlerinde Aşk kitabından.
Kitabı açıp ilk sayfayı açtığınızda bomboş sayfanın ortasında tek bir cümle sizi karşılar:
"Mercedes'e elbette."
Beni bu kadar düşündüren, sürükleyen başka bir alıntı daha okumamıştım. Gabo ve Mercedes aşkını yakından incelediğinizde beklentiniz nirvanaya çıkıyor. Bilmem katılır mısınız ama bu sonsuza kadar yalnız kalma tehlikesine(!) de gebe bir durum. Gabriel Garcia Marquez 9 yaşındayken, 14 yaşındaki Mercedes'i gördüğü ilk anda ona evlenme teklif etmiş.
Yine Yüz Yıllık Yalnızlık kitabının sonlarına doğru yaklaşık olarak şu satırları yazmıştır:
"Elinde bir lambayla kapıyı açan yaşlı kadın onun hezeyanına acıdı ve hayır diye ısrar etti. Orada hiç eczane olmamıştı, Mercedes adında ince boyunlu, uykulu gözlü bir kadın da tanımamıştı.”
İyi ki doğdun
Güney Amerika'nın güneşi, Marquez'i okumaktan her zaman büyük bir keyif alırım. Ama şu hikayeler resmen heyecanımı artırdı. Şu an hala kalbim çarparken yazmak istedim.
Marquez'in dili üzerine söylenecek binlerce şey söylendi elbet ama insanı bu kadar uçuran, büyüleyen bir yazar zannımca çok azdır. Kitabın ön sözünde yazma hikayesini öyle güzel