Eyyy film severler :) Siz de benim gibi bir film izlemek için bir film süresini hangi filmi izlesem diye zaman geçirerek mi tüketiyorsunuz? İşte dev olmasa da bir arpa yolu boyunda hizmet :)
Linkleri de koyayım anında yararlanın:)
Uzun zamandır izlediğim filmleri bir köşeye not ediyorum, her güne bir film izleme projem kapsamında dedim bunları
Masalla gerçeği ayırt edebilecek okurlara… diye başlıyor bu seferki romanımız. Bugüne kadar Azra Kohen'in herhangi bir kitabını okumamıştım ve Aeden benim için bir ilkti diyebilirim. Ne zaman vakit bulup Ankara Olgunlar caddesinde ve diğer kitabevlerinde yenilikler ya da aradıklarım için bakınsam, Fi, Çi, Pi üçlemesini görüyordum. O kırmızı, mavi
Rıfat Ilgaz dediğimde aklınıza ilk ne gelir? Tabii ki
Hababam Sınıfı! İtiraf ediyorum okumadım ama çok izledim. Benim gibi sizlerin de izlerken kahkaha ile güldüğüne eminim. Peki Rıfat Ilgaz Hababam Sınıfı'nı neden yazmış ve nasıl bu kadar güldürebilmiş, biliyor musunuz? Buyurun cevabını kendinden dinleyelim.
Soru: ‘’Nasıl bu
Açmıyor kapıyı. Açmaz..
Buz kesti içimin cehennemi. Ne akla hizmet geldim o kadar yolu sanki.. Ben onu dinledim mi ki o beni dinlesin?..
Oysa bir okyanus var yüreğimde kabına sığamayan. Bir başlasam, saatlerce konuşabilirim. Düğüm düğüm, alev alev, rüzgar rüzgar.. Öyle dolu, öyle yarım, öyle eksiğim.
Kim bilir ne kadar yaşlanmıştır şimdi.
Ey, bu topraklar için toprağa düşmüş, asker!
Gökten ecdâd inerek öpse o pâk alnı değer.
Ne büyüksün ki kanın kurtarıyor Tevhîd’i...
Bedr’in arslanları ancak, bu kadar şanlı idi...
Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın?
“Gömelim gel seni târîhe” desem, sığmazsın.
Herc ü merc ettiğin edvâra da yetmez o kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istîâb.
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud
Kalem bir yay gibi sayfaların üzerinde dolaşıyor. Kağıda her dokunuş inceden hüzünlü nameler fısıldıyor. Kalbiniz de kulağınızla birlikte dinliyor bu hüzünlü besteyi. Uzaklardan bir düdük sesi ardından gürül gürül lokomatifin homurtusu. Kim bilir nereye hangi hüzünlü hikâyeyi taşıyor. Belki Sadullah da trendedir. Babasının elinden tutmuş "babam beni gezmeye götürüyor" diye seviniyordur. Kim bilir belki son durakta bekliyordur onları saadet. Şimdi
Mustafa Kutlu ; sana ne desem bilmem ki. Bana da inceleme yazdırdın ya aşk olsun! Aşk olsun sana!
Ben duygusal adamım öyle yok kitabın diliydi, üslubuydu, yok efendim karakterlerin analiziydi falan gibi alengirli laflar beklemeyin benden. Yazamıyorum olmuyor. Bu sebepledir uzak dururum bu yeşil sayfalardan. Ama gel gör ki bam teline dokundu
Mustafa Kutlu gel gör ki yüreğimi titretti bu kitap. Adetimi bozdurdu bana.
Aşk nedir bilir misin? Aşk yarası nedir? Hüzün babadan oğula miras mıdır? Hiç küçük bir çocuğun gözlerinde annesini gördün mü? O çocuğun yüreğinden babasını bildin mi? Sen hiç keman tellerinden aşkı, ayrılığı, hüznü ve ölümü dinledin mi? İşte bütün bu sorularınıza ve daha fazlasına cevap bu kitapta.
Bu nasıl inceleme demeyin ne olur. Şuracığa iki damla gözyaşımı bırakayım da affedin kusurumu..
Tirende Bir KemanMustafa Kutlu · Dergah Yayınları · 20153,907 okunma
Simone de Beauvoir 1908-1986 yılları arasında yaşamıştır. Oldukça baskıcı ve muhafazakar bir ailede büyüyen yazar, üniversiteye başlaması ve eşi Sartre ile tanışmasıyla bambaşka bir hayata doğru yolculuğa başlamış. Uzun yıllar evli kalan çiftin evliliği Sartre'nin ölmesiyle son buluyor ve Simone de Beauvior, her seferinde
Kitabın adı " Güneşi Uyandıralım " ama
" Büyükler güneşi uyandırmayı bilmez." demişti Zeze kitabın sonunda. Haklı da aslında; biz büyükler çocukların güneşini çaldık, karanlıklara çağ açıp onları fenersiz bıraktık. Şimdi güneş nasıl uyandırılır nerden bilelim?...
Şeker Portakalı kitabının devamı olan kitabımız Zeze ' nin
Çanakkale Şehitlerine
Şu Boğaz Harbi nedir? Var mı dünyâda eşi?
En kesîf orduların yükleniyor dördü beşi,
-Tepeden yol bularak geçmek için Marmara’ya-
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.
Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle “Bu: Bir Avrupalı!”
Dedirir- yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş,