Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Yaşadığımız şeyin hayat değil, sadece hayata benzer bir şey olduğunu, içinde yaşadığımız bolluk koşullarının bizi hayatı anlama olanağından yoksun bıraktığını ve hayatı anlamak için istisnaların yani biz hayat asalaklarının hayatını değil, hayatı yapan, basit, emekçi halkın hayatını ve onun bu hayata verdiği anlamı anlamak gerektiğini kabul edip bizim çevrenin hayatından elimi eteğimi çektim.
Yahudiler tüm dekadanlığın karşılığıdır: onlar onu hayale varıncaya dek temsil etmek zorunda kalmış, oyunculuk dahisinin non plus ultra'sını kullanıp bu akımlarının içinden, yaşamı onaylayan tüm taraflardan daha güçlü olan bir şey yaratmak için tüm dekadan akımlarının başına geçmelerinin (-Paulus'nun Hıristiyanlığı olarak-) gerekli olduğunu kav- rayabilmişlerdi Dekadanlık Yahudiliğin ve Hıristiyanlığın içinde bulunan ve güce ulaşmak isteyen türden, yani papazlar türünden olan insanlar için sadece bir araçtır: bu insan türü nün, insanlığı hasta etmeye ve "iyi" ve "kötü" ile "gerçek" ve "yanlış" kavramlarını ölümcül ve dünyayı yalanlayacak bir anlama getirmeye hayati ilgileri vardır. -
Reklam
“Ben neden yaşamalıyım, yani benim yapmacık ve yok olmakta olan hayatımdan gerçek ve yok olmayan ne çıkacaktır, benim sonu olan varlığım bu sonsuz dünyada nasıl bir anlama sahiptir?” Bu soruyu yanıtlamak için hayatı inceliyordum.
Başlangıç olarak logoterapistin, insanın hayatı boyunca karşılaşmak zorunda kaldığı tüm tekil durumlara içkin olan potansiyel anlamla ilgilendiğini netleştirmek istiyorum. Bu yüzden de hayatın anlamını bir bütün olarak değerlendiremeyeceğim ancak buna rağmen anlama ilişkin böyle kapsamlı bir tanımın var olduğuna inanıyorum. Bir benzerlik kurmak için bir filmi gözünüzde canlandırın: Teker teker binlerce resimden oluşur ve her biri mantıklı ve anlamlıdır. Yine de son kareyi izlemeden filmin anlamını kavrayamayabiliriz ancak her bir bileşenini, her bir tekil resmi anlamadan da filmi anlamamız mümkün olmaz. Hayat da böyle değil midir? Varsa, hayatın nihai anlamı da sadece ölüm döşeğinde en sonda anlaşılır olamaz mı? Nihai anlam da her bir tekil durumun, bireyin bilgi ve inançlarına en uygun şekilde gerçekleştirilmesine bağlı değil midir?
Sayfa 145Kitabı okudu
İyi kötü bir anlamı var yaşadıklarının. İyi kötü, zoraki de olsa bu anlama ihtiyacı var. Değersiz hayatı tamamen çekilmez olmamalı. Yoksa dayanmanın sınırından aşağı düşer.
Ah, ara sıra ruhunu heyecanla ürperten o saf meyil ve anlama daima olsaydı... Herkes gibi o da hayatı sade, ilk renkli masum gözlerle görseydi... Hayat onu kollarının arasına alıp tırnakları, dişleri ile parçalayarak bu hâle getirmemiş olsaydı...
Reklam
Daha çok İran’ın doğu eyaletleri Sistan, Belucistan, Kerman ile Horasan’ın bazı bölgelerinde yaşamaktadır. Çoğunlukla göçebe hayatı sürmektedirler. Sistan ve Belucistan’ın uygunsuz yaşam koşullarından dolayı bu bölgeyi terk edip Gilan, Mazenderan, Azerbaycan ve Horasan taraflarına göç etmişlerdir. Bu göçler mevsimsel olabileceği gibi daimi de olabilmektedir. Beluçlar göç ettikleri şehirlerde daha çok tarımla uğraşırlar. En önemli Beluç grupları Yar Ahmed Zai, Mir Abdi, Rigi ve Seravani’dir. Sünni mezhebine mensup olup ülkenin geri kalmış bölgelerinde dağılmışlardır. İllegal selefi Cundullah Örgütü bu bölgelerde faaliyet göstermektedir.
Sayfa 73 - BeluçlarKitabı okudu
“—hayır, hayatı derinlemesine anlama, acıyı küçümseme ve diğer konularda neden kendinizi yetkin gördüğünüzü bilmek isterim. Yoksa zamanında siz de mi acı çektiniz? Acının ne olduğuna dair fikriniz var mı ? Şunu sormama müsade edin; çocukken hiç dayak yediniz mi ?
Sayfa 40 - Türkiye iş bankasıKitabı okudu
İlmin başı güzel dinlemedir. Sonra anlama, sonra hıfzetme, sonra onunla amel etme ve sonra da onu yayma gelir.
"İnsanın dünyaya gelmesi mucizevi bir olay; insanın kendini, çevresini, evreni anlama öğrenme çabası hayatı anlamlı kılar. Cehaletin mutluluk vereceğini sanmıyorum. Merak etmeyen, sorgulamayan, bilmeyen gelişemez; mutlu olduğunu sansa da mutsuzdur. İnsan öğrendikçe, geliştikçe yaşama bakış açısı da değişir. Özetle; insan kendinin, yaşamın, güzelliklerin ve evrenin ne kadar farkında ise o kadar mutludur. " ~~Doğan Cüceloğlu ~~
Reklam
Kısacası siz hayatı görmediniz, onu zerrece tanımıyorsunuz. Gerçeklikle tanışıklığınız ise yalnızca teoriden ibaret. Acıyı küçümsemenizin, hiçbir şeye şaşırmamanızın sebebi ise çok basit: içte ve dışta her şeyin beyhude oluşu, hayatı, acıyı ve ölümü küçümseme, hayatı derinlemesine anlama gayreti, gerçek mutluluk...
Hayatı anlama ve anlamlandırma gayretimiz, bizi, oyalanmaktan, iç huzursuzluktan ve dışarının kalabalığından içerinin sadeliğine alır. İçeride sadece sen varsın.
Hiçbir dahiyane akıl yürütme biçimi ve beyan Ayasofya Camisi'nin önce tamir gerekçesiyle ibadete kapatılmasını ve ardından 1934 yılı sonlarında müze haline getirilişini Türkiye'nin kendi tercihi ve o devrin üst yöneticilerinin kendi hür iradeleriyle bile isteye/güle oynaya yaptıkları “doğru” ve “medeni”, “evrensel” bir icraat üzerinden açıklayamaz. Bu mümkün değil. Meseleyi modernleşme, batılılaşma, laiklik, “muasır medeniyet seviyesi”, bütün dinlere ve medeniyetlere müsamaha gibi, parlaklıkları ölçüsünde anlama ve açıklama kapasiteleri olmayan kalıp ifadeler üzerinden geçiştirmek de -yapanlar, destekleyenler ve sürdürenler dahil- hiç kimseyi ikna edemeyecektir. Belli ki Türkiye Ayasofya'nın kiliseye dönüştürülmesi konusunda büyük bir dayatma ile karşıkarşıya kalmış ve zor zamanda hayatî bir uzvunu kesmek yerine onu kendi eliyle yarı meflüç hale getirmekten başka bir çıkış yolu bulamamış, bir çözüm üretememiştir.
Sayfa 1132Kitabı okudu
Halk Müslümanlığı esas itibariyle büyük kalabalıkların dini anlama ve yaşama biçimlerinin, hissiyat ve maneviyat âleminin, dünya ve hayat tasavvurunun tamamı olarak mütalaa edildiği zaman hem İslâmın farklı coğrafyalarda ve kültürler içinde nasıl anlaşıldığı ve o kültürlerle nasıl münasebete geçtiği hem de bugün için taşıdığı kuvvet ve zaaflar açısından kıymetli ve verimli bir alan haline gelecektir. Halk Müslümanlığıyla alakalı yasakların ve ideolojik söylemlerin, karalamaların olduğu Türkiye için bu daha da mühim bir meseledir. Modernleşme döneminde ortaya çıkan veya yoğunluk kazanan ve bugüne kadar gelen tenkitlerin, karşıtlığın, küçümsemenin, kaba ifadelerle reddetmenin dönemsel ve ideolojik sebepleri, doğrudan sekülerleşme ile irtibatlı tarafları da var. Bunlardan biri hissiyat ve yaşama kademelerinden ziyade "doğru" ve sade bilgi ile tektip din anlayışını öne çıkaran Yeni Selefi İslâm yorumlarıyla Halk Müslümanlığı arasında oluş(turul)an mesafe ve gerilim diğeri de modern hayat ve modern bilimle dindar halkın inançları, kabulleri ve hayatı anlama biçimi arasındaki boşluklar ve zıtlıklardır.
Sayfa 875Kitabı okudu
1.496 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.