Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Eşitlik?
Çok formel ve yaygın bir tanımına göre eşitlik, ahlaksal ve genellikle toplumsal bir ideal olarak, insanların birbirleriyle, aynı insan doğasına sahip olmak bakımından, aynı konum ve değerde olmaları halidir. İlke olarak eşitlik, insanların birbirleriyle eşdeğer olduklarını, bundan dolayı insanlar arasında ayrım gözetilmemesi gerektiğini dile getirir. Ne var ki bu eşitlik tanımı, genel ve olanı değil, olması gerekeni ifade eden bir tanımdır. Buna karşılık özellikle ilke olarak eşitlik, tarih içerisinde değişik dönemlerde değişik anlam içerikleriyle karşımıza çıkar.
Tanzimat’tan bu yana Batı’dan ithal edilen pozitivist yönelimli “modernleşme”, “Batılılaşma” projesinin mimarları olan asker ve sivil aydınlar, pozitivizme özgü ilke ve şiarları birer dogma halinde benimsemiş olmaları bakımından dogmatiktir. Bizde pozitivizmin en amansız muhalifleri İslamcılar olmuştur; ne var ki pozitivistlerle İslamcılar arasında dogmatizmleri yönünden bir ortaklık da vardır.
Reklam
Jön Türk fikriyatı veya Osmanlı pozitivizmi ile Cumhuriyet pozitivizmi olarak Kemalizm arasında kopuşlardan çok, esasen bir süreklilik olduğu söylenebilir. Örneğin, Kemalizmde halkçılık, Rousseaucu cumhuriyetçilik anlayışına sıkı sıkıya bağlı bir biçimde, “ulusal egemenlik” kavramıyla bağıntılıdır. Siyasi temsil ve yönetime katılma ilkesi olma yönüyle halkçılık, elbette bir demokratik ilkedir. Ne var ki aynı ilke, halkın kendi kaderini kendisinin tayin etme hakkı olmayı da içerir. İşte bu yönüyle halkçılık, özellikle 1930’lu yıllardan sonra “halka rağmen halk için” formülü altında ifade edilmiş ve tıpkı Jön Türkler’de olduğu gibi, halkın demokratik katılımını ve temsilini gerçekleştirmekten çok, devletin ve devlet iktidarının pekiştirilmesinin aracı kılınmıştır.
Enantiodrornia (Enantiodromie/Enantiodromia): "zıddına dönüşmek" demektir. Herakleitos'un felsefesinde bu kavram zıtlıkların zaman içindeki oyununu belirtmek için kullanılır -var olan her şeyin zıddına dönüşeceği görüşü. ''Yaşamdan ölüm, ölümden yaşam; gençlikten yaşlılık; yaşlılıktan gençlik; uyanmaktan uyumak; uyumadan uyanma gelir; oluş ve bozuluşun akıntısı asla hareketsiz durmaz", "inşa etme ve yıkma, yıkma ve inşa etme- doğal yaşamın en küçüğünden en büyüğüne her döngüsünü yöneten ilke.
Eğer söz verilen zamanda John’a [ödünç alınan] kitabı geri vermemin asıl nedeni John’a saygı duymam değil de verilen sözlerin tutulması gerektiği şeklindeki genel ilke uyarınca yaşama kararımsa, benim edimim ahlaki değil ahlakçıdır.”
Hz. Muhammed (s.a.v.) tarihin gördüğü en büyük hakikati bir ilke haline getirip yüksek sesle ve cesurca haykırdı. "Allah tektir. O'ndan başka ilah yoktur."
Sayfa 140Kitabı okudu
Reklam
Kendimizin dışına çıkma arzusu:
Başkayı bir bilsem, bilsem ki başkası da var, bu olanlardan başka türlü olabilecek de var, sanki ben de başkalaşırım gibi geliyor. Her başka beni ilke taşıdı, her başkalık aynılığın bildik lezzetini yüzüme üfledi, hele kokusu, uzaktan gelen kokusu ile yine yine, yine o geliyor, benim hayatım geliyor dediğim hep o geldi. Hep hayatım geldi. Halbuki ben hep öbürü gelsin, gelsin artık istedim.
Savaşta şiddete başvurmak kendini savunmanın bir aracıdır. Ama terörizmi bir ilke haline getirmek onu kurumsallaştırnak ve ona toplumsal mücadelede hayati rol affetmek ise bambaşka bir şeydir. Böyle bir terörzm karşı devrimcileşir EmmaGoldman
Devrimci Kadınlar
Devrimci Kadınlar
Bir in bütün sayıların nedeni olması gibi, ilk ilke, ilk neden de varlığın nedenidir.
•Efendimiz'i (sas) sevmek, hissiyatın ve heyecanın konusu değil, imanın bir gereğidir. Bir Müslüman için peygamber ile arasındaki sevgi bağının nedeni konusunda söylenecek ilk ilke bu olmalıdır. İnanan insan, iman etmek zorunda olduğu peygamberini sevme meselesini, hissiyat ve heyecana indırgenmeyecek kadar mühim bir konu olduğunu bilmek durumundadır.
Reklam
İnsaf ve merhamet dilenmekle millet işleri, devlet işleri görülemez. Milletin ve devletin şeref ve bağımsızlığı korunamaz.. İnsaf ve merhamet dilenmek gibi bir ilke yoktur. Türk milleti Türkiye'nin gelecekteki çocukları bunu bir an akıllarından çıkarmamalıdırlar..
Nöro-bilimde Hebb kanunu adı verilen bir ilke vardır. Bu ilke özetle “Birlikte ateşleyen sinir hücreleri birlikte bağlanır,” der. Hebb, sürekli aynı sinir hücreleri aktif hale getirirseniz, o zaman devreye her girdiklerinde, onların birlikte ateşlemelerinin daha kolay olacağını söyler. Sonunda bu nöronlar uzun soluklu bir ilişki geliştirirler. Dolayısıyla ben bağımlı sözcüğünü kullandığımda bu, nöron kümelerinin aynı şekilde sıkça ateşlediği ve bundan dolayı kendilerini uzun soluklu bağlantılarla belirli kalıplara örgütledikleri anlamına gelir. Bu nöron ağları ne kadar çok ateşleme yaparsa, statik aktivitelere o kadar bağımlı hale gelirler. Zaman içinde, sık sık tekrar edilen düşünce, davranış veya duygu her ne ise, otomatik, bilinçaltında yer eden bir alışkanlığa dönüşür. Çevreniz zihninizi bu ölçekte etkilediğinde, çevreniz alışkanlığınız olur.
Etik açık seçik ve kutsal olmalıdır; bu kutsallık, bize vahyedildiği için değil, akıl nedeniyle de ona yaraştığı, Tanrı vahyi hakkında hüküm vermemizi sağlayan ilke olduğu için ahlak yasasına yaraşır; çünkü kutsallık en yüce, en yetkin ahlaksal iyiliktir, bunu hem kendi aklımızdan hem de kendimizden çıkararak, anlarız.
Allah'ım! Beni müminlere kol kanat germeyi ve her zaman onlara karşı yumuşak davranmayı ilke edinenlerden eyle
1.500 öğeden 31 ile 45 arasındakiler gösteriliyor.