Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Ne kadar acıyorum kendime; bu yüzden başkalarına acımaya fırsat bulamıyorum. Bütün acımamı kendime harcadım. Dilencilerden kaçıyorum. Biri yüzüme bakıp acıklı şeyler anlatacak diye titriyorum. Insanlık dışı oldum. Yüzümü yerden kaldıramıyorum. İşim gücüm başkalarına haksızlık etmek. Bu yüzden tutunamayanların arasında hakkım olan yeri alamıyorum.
Sayfa 671Kitabı okudu
"Buralar," dedi, "bu havalinin yani eski adı lonya'dır, sizin büyük şehirlere göçüp şuralıyım buralıyım demeyi forsuna yediremeyenleriniz, 'Biz lonyalıyız,' derler. Nerelisin, diyene şimdi buna da nasıl anlatılır ama neyse ne, yine de diyelim, lonyalıyız, derler. Şimdi Tevhide kızımız da Allah'ın izni keremiyle Istanbul'a gelecek, bir de gelecek ki, buranın altınları orda pul, bakacak ki öyle değil, böyle, bakacak ki bir yalana paha biçilemiyor, bir de şişinmeye. Ne Manisa'nın kebabı para ediyor, ne en güzel mahallesi, ne kimlerden olduğun, al sana göç, al sana sıfırdan başlama, al sana sıfırı arayıp da bulamamak. Neyse işte bu hal içinde Tevhide ben ne bulayım da bir şişme bota, şişme simide yapışayım da batmayayım derken aklına bu anlattığım lonya gelecek, kendiliğinden gelmez de işte gelsin diye söylüyorum lonya gelecek, hem de yalan mı, hâşâ, işte kurtuldun, lonyalı Tevhide," deyip, fazla da uzatmayayım der gibi durdu ve en olağan hal ile, "Aziz iyi bir çocuktur, lâhmüke lâhmi, iyi damat, iyi eş, iyi baba olacağına şek şüphe yoktur. Sizler de temiz ve iyi bir ailesiniz, şeref duyduk, kusurlarımızı bağışlayın, lütfen görmezden gelin, çünkü ihtiyacımız çoktur. Ben Aziz'in büyüğüm dediği bir abisiyim, Allah daim etsin, baki kılsın, inşallah güzel kızımız ile bizim aklımızdan geçen sizce de muvafıktır, kızımızı Aziz'e babası, büyüğü namına istiyorum, lütfen olur deyin," diye bir uzun söyledi.
Reklam
Nihayet bir öğleden sonra polisler bizim evi de bastılar. Ben mektepteydim. Evde sadece annem varmış. Her tarafı aramışlar, dolaplarımı başaşağı çevirip, içindekileri yerlere döküp saçmışlar ve birkaç kitap alıp gitmişler. Evin dışarısı sarılmış, merdiven başlarında tedbir alınmış, arama bir hayli sürmüş. İki-üç gün sonra bir sabah erken saatte
Sanatçı yazarlara, konu ve materyal gönderiyorum. İlhan Tarus’a “Kımıl” adlı bir böcek hakkında bir roman yahut senaryo olabilecek çapta bir taslak gönderdim. Telgrafla “Fevkalâde! Acele mahallî bilgiler ve teferruat gönder” diyor. Bugünler bununla uğraşıyorum. Benim yayın imkânım pek kıt olduğu için, böylecene geçinmeğe gayret ediyorum. Hem sanata hizmet hem de üç beş kuruş sebeplenmek gibi bir zorunluğu geçiştirmeğe çalışıyorum, senin anlıycan! Ankara’ya hemen gelmem doğru değil. Düşmanım çok! Adım unutulsun biraz, ortalık yatışsın bir hele, dediğim gibi sana gelirim... Daha daha nasılsın şaheser dost? Hatırlıyor musun, yüzünü aklımda tutamıycam diye korktuğumu söylemiştim bir kere. Hâlbûki nasıl yanılmışım! Hasta hâfızama çakılmışsın âdeta. Elim erse, ayağım tutsa, seni bütün cihanın görebileceği bir kuleye çıkarır ve bağırırdım: “ İşte, insan buna derler! Böyle olmağa çalışın!” İki milyar beş yüz milyon âdem evlâdının seni tanımalarını, öğrenmelerini istiyorum, anlıyor musun? Ulan, bu evlenme dalgan amma da kıyak be! Vay anasını! Desene, herifi çarptın! Hanımım, Ankaralı olucak gayrı! Hemşeri olduk. Bana da bizim dost çevrelerde “Ankaralı Ahmed” derlerdi bir vakitler. Oysa dördüncü ordu dedikleri Doğu’da doğmuşum... Neyse ne, iyi olur inşallah! Boş vakitlerinde yazmaya, hiç olmazsa Neruda’dan tercümeler yapmağa çalış. Ve bana gönder. Ama Allah aşkına, söyle kocan sana bir stilo alsın. Ve tülbentten beter kâğıtlara yazma! Otuzumdan sonra bana kaligrafi etütleri yaptırma.
" Hicri 1000 senesinin başında, bu kusurlu ve fakir kul Mekke'de bazı dostlarla peygamber mucizelerinden ve evliya kerametlerinden konuşurken o dostlardan biri bana dedi ki : -Sevgili kardeşim senden dinledigimiz acayip ve garip hikayeleri başka kimseden işitmedik. Dünya kimseye kalmaz ;sen bu hikayeleri yazıp bir defterde toplasan, tâ kıyamete kadar hâyrla anılmana sebep olur. Nitekim derler ki : ' Kâmilin gitse vücudu, nice icadı kalır ; Anla, bil sen dahi kim;er ölür adı kalır.' Bu şekilde o kadar üsteledi ki, o iyi niyetli arkadaşı kıramadım. İlmel yakin bildiğim ve aynel yakin müşahede ettiğim büyük peygamberlerin ve velilerin yaşadıklarını ve anlattıklarını bu kitaba topladım. İnsanlar gerçekten acayip hikaye ve garip rivayetlere düşkündür. Hadis-i şerifte : ' Peygamber mucizeleri ve evliya kerametleri hangi toplulukta anlatılsa, Hak Tealanın rahmeti hiç şüphesiz onlar üzerine iner.' buyurulmuștur. Ümidim şudur ki, bu kitaptaki hikayeler duası hak katında makbul bir Hak așıkına rastlar da; bu kitabı yazana hâyr dua eder inşallah. "
Darbe sonrası Türkeş ve ekibi günlük bir gazete kurmaya karar verirler. Türkeş bu iş için Irkçılık-Turancılık davası döneminden tanıdığı ileri sürülen ve istihbaratçı olduğu hususunda rivayetler olan Ziya Tansu'yu görevlendirmiştir. Ziya Tansu, sonradan Özel Harp Dairesi adını alacak olan Seferberlik Tetkik Kumlu'nun ilk mensuplarından ve
Reklam
nefes
Yanımda Alexandergille tek göz odalık evine daldığımda dalgın dalgın burnunu karıştırıyordu.Ümit Necati. Kapısını yaz kış kilitlemez, hava sıcaksa örtmezdi bile. Şöyle bir baktı. Benim ben olduğum da belliydi turistlerin turist olduğu da. Hayrola? derken az önce burnunu karıştırdığı eliyle uzanıp "Hoşgeldiniz." dedi Hollandalılara. Ben
Sayfa 49 - April Yayınları 1.baskı
38 öğeden 21 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.