Tesadüf diye birşey yoktur. Seçimlerimiz vardır. Birçok olasılık içinden sadece birini seçeriz. Ve bu seçimimiz geleceğimizi belirler. Kendinizi boşlukta mı hissediyorsunuz? Yolunuzu mu kaybettiniz? Kararsızlık mı yaşıyorsunuz? Ruhunuzu mu arıyorsunuz? Bu sorularıma cevaplarınız “evet” ise kitabı mutlaka okumalısınız? David, üniversitede olasılık ve istatistik derslerine giren bir öğretim görevlisidir. Bir gün ders verdiği sırada hastalanır ve hastalığı ilerleyince görevini bırakmak zorunda kalır. David'in en iyi bildiği konu olasılık konusu olduğu için kumara başlar. Kumar oynarken öngördüğü en düşük olasılık gerçekleşir ve kumarhaneye çok fazla borçlanır. Bu esnada fenalaşınca doktora götürülür. Epilepsi hastalığına yakalanmıştır. Doktor, David'in beyni üzerinde birçok deneysel tedavi uygular. Bu tedavilerin sonucunda David bütün olasılıkları görmeye başlar. O artık olasılıkları hesaplamayı bırakmış onları görmeye başlamıştır. Kitapta ayrıca David'in ajan sevgilisi Nava ve şizofren kardeşi Jasper da var. Bu kitap, felsefesi, bilim kurgusu, aksiyonu, polisiyesi, psikolojisi ve duygusallığı ile okurken sizi ta içine çekiyor. Ve bir an kendinizi unutacaksınız. Sorunlarınız uçup gidecek. Kitapta kendinizden parçalar bulacaksınız. Ben de öyle oldu. Kendimi ikiye ayırdım. Kitabı okumadan önceki ben ve kitabı okuduktan sonraki ben. Bu kitap sanki cevaplanmamış sorularımı cevapladı ve beni değiştirdi. İçimdeki boşluğu doldurdu. Kitabın anlatımı,dili oldukça sade ve akıcı. Kolay okunuyor. Sözün kısası, Olasılıksız'ı okuyun olasılıklar içinde kaybolmayın diyorum...Keyifli okumalar
OlasılıksızAdam Fawer · April Yayıncılık · 201985,8bin okunma
Bir epilepsi'li olarak, bu kitabın benim için önemli olduğunu belirtmiştim. Kitap, tıbbi gerçekler diye bir kısımla başlamış. Eee tabi bana da bu gerçeklerden bahsederek incelemeye başlamak düşer.
1. Nedir bu epilepsi?
Beyindeki sinir hücreleri fazla hareketlendiğinde, kontrolsüz, gelişigüzel gibi görünen sinyaller verirler. Bu sinyallerin
Müthiş bir boğaz ağrısını düşünmemenin yolu uğraş bulmaktır. Ben de küçüklüğümden gelme bir başka ilgi alanım olan 'terörizm' üzerine ki kitap tam olarak öyle olmasa da, birçok yerde ayrıntılı açıklaması ile aktaracağım.
Öncelikle kitabın çıkarılmasında zorlu yolu kısaca yazayım. Kitap, bir ET olan ve Irak, Afganistan, Panama, İran ve birçok
İncelemeye başlamadan önce başlıkta da belirttiğim gibi; konu seçimi yaparken Psikoloji kelimesi yoktu. Kitap da günümüzün nesli, koca bir nesilden bahsetmektedir. Bu yüzden okuyup paylaşmanızı istiyorum. Maksat konu seçimine Sosyoloji-Psikoloji alanı da eklensin. Neden eklenmediği hâlâ zihnimde bir muamma. Felsefe var da neden Sosyoloji ve
Beni takip etmeyen okura yorum yapamıyorum. Benim iletime yorum yapılıyor ben ona yanıt veremiyorum. Olaya gel. 1k şaşırtmıyor. Kimin tavuğuna kışt dedim acaba yine? Hakaret dolu yorumlar alan ben, yorum engeli getirilen yine ben. Sayın 1k bir istatistik paylaşsanıza benim alıntımın altına yapılan yorumlara verdiğim yanıtlar hariç hangi tanımadığım okura yorum yapmışım ki zaten? yüzdesi kaç mesela? Neye göre bu engeli yiyorum ben?
Hepimizin kitaplarla ilişkisi farklı farklıdır. Tabiri caizse 'Kitap Kurallarımı' paylaşmak istiyorum. Bakalım benzer ve farklı durumlarımız nelermiş? :)
-------------------
Bir kitabı asla yarım bırakmam.
Satın aldığım kitabın üstüne adımı ve aldığım tarihi mutlaka yazarım.
Satırların altını çizmekten hoşlanmam. Hatta neredeyse hiç çizmem.
Endülüs'te başlayan ve bugün hala devam eden bu kuşatmaya biz ne tepki veriyoruz?
Müslüman olduğumuzdan bugüne değin bir savaş içinde olduğumuzu hepimiz biliyoruz. Savaş hep aynıdır fakat ismi zamanla değişir. Büyük Selçuklu Devleti zamanında bizi kılıçla, okla yenemeyeceklerini anlayınca bize karşı sadece coğrafi kuşatmanın yeterli
SAVAŞ!
Herkesin kafasında savaş denildiğinde farklı bir görüntü oluşuyor fakat bir çoğu maalesef gerçeğin tahayyülünden bile uzak. Savaş binlerce anasız babasız kalmış çocuk demek, binlerce kesik baş, şarapnel parçalarıyla yaralamış kol bacak demek. Savaş makatına elektrik kabloları bağlanmış, sonrada eşlerinin, çocuklarının gözleri önünde
Kitapta bilim, felsefe, kimya, fizik,aksiyon, macera, polisiye ne ararsanız var. Sürükleyici olağanüstü bir kurgusu var. Sonlara doğru elinizden bırakamıyorsunuz. Kitapta birçok karakter mevcut ama ağırlıklı olarak iki karakter daha baskın. Epilepsi hastası David Caine ve Nava Vaner başrolde olan kişiler. Caine bir istatistik dehası ve
İrvin David Yalom'un orjinal ismi “Lying on the couch” ve bizdeki ismi “ise psikologların hastaları için kullandıkları uzun koltuktan aldığı ismi “DİVAN” ile karşımıza çıkıyor. Aslında bu roman bana daha çok istatistik raporu veya dökümantasyon tadında gerçek yaşamdan kesitlere yer veriyor.
KADIN! Son zamanlarda modernizm putuna hapsolmuş değeri alçaltılmak, yok edilmek, yalnızlaştırılmak istenen varlık.
Dünya ülkelerinin geneli, büyük bir feminizm terörü altında inliyor. Kadını "ilah" ilan eden feminist zihniyet, kadını kullanarak aile kurumunu bitirmeye çalışıyor.
Dillerden düşmeyen "güçlü kadın" vurgusu,
Bayram ve cuma gibi dini günler hariç, insanların uydurduğu günleri kutlamayı hep yapmacık bulmuşumdur;
Doğum günü, evlenme yıldönümü, sevgililer günü, anneler günü, dünya sigarayı bırakma günü, NATO günü, Türkiye istatistik günü, Avrupa günü, uluslararası aile günü, dünya hostesler günü, babalar günü, dünya nüfus günü, dünya barış günü, dünya turizm günü, dünya konut günü, dünya felsefe günü, kadın hakları günü, öğretmenler günü...
Bu tür günlerin hangi mantıkla ilan edildiği ve uygulamada neye hizmet ettiği konusuna şimdilik girmiyorum.
Günü olmayanlar, bizim niçin günümüz yok diye kafaya takmasın; günü olanlar da gereksiz havaya girmesin.
Huzur varsa, bütün günler bizimdir.
Huzur yoksa hiç biri bizim değildir.
Huzurlu günler dilerim.
Peki, kendi ülkesinin sınırları içinde sürgün hayatı yaşayanlar kaç kişi? Boyun eğmeye ve sessiz kalmaya mahkum edilmiş olanları hangi istatistik gösteriyor? Umutları katletmek, insanları katletmekten daha büyük bir suç değil mi?
-Ensest konusu açılınca “Doğu’da, Güneydoğu’da çok var” deniyor. Bu söylem neye dayanıyor ve nasıl değerlendirirsiniz?
-Elimizde istatistik var mı? Yok. Dolayısıyla bu bir bilgi değil. Ayrıca, açıkça ırkçılık, başka bir şey değil.