Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
On yaşındayım ama son zamanlarda olanlar bana kafadan yirmi yaş kattı. Kaç yaşındasın diye sorsan rahatlıkla 30 derim , hatta 40 bile diyebilirim , bazen oluyor 50 ' leri hissediyorum . İnsan 10 yaşında emekliye ayrılmak ister mi? Ben istiyorum. İçimdeki yaşam enerjisini sünger gibi emdi bu kasaba benim. Büyük olsam bir dakika durmaz çeker giderdim. Tası tarağı topla git bir sahil kasabasına yerleş! Torun torba bile istemiyorum. O kadar bıktım insanlardan . Neyse ki mücadeleci bir ruhum var ve zorluklarla mücadele etmeyi seviyorum.
Sayfa 7 - E-kitapKitabı okudu
Yok eski cesaretimden eser , geçti benden Olayların içinde değil, dışındayım Seyirciyim, ne hayatlar geçer önümden Bilmiyorum aslında kaç yaşındayım Ne gecem belli ne gündüzüm, dünya durdu Hep aynı mahallede geçiyor rüyalarım Beni ayrılık değil, acı söz can evimden vurdu Ama daha bitmedi , bu hikâye yarım Tam vaz geçiyorken yetiştin Az da olsa ümidim var şimdi Ben ki aşk için ölmeli demiştim Ne yazık ki aşklar da çok değişti ."
Reklam
Mihail Yuryeviç Lermontov, Kafkasya'da Rusya'nın ete kemi­ğe bürünmüş haliydi. Gördüğü manzara karşısında büyülenen o aksi, gösterişli ve genç subayların ilk örneklerindendi. O, Rus halkına Kafkasya'yı tanıtan büyük bir yazardı. Rusların gözünde "Kafkasya Şairi" olarak yerini koruyor. Adı, kısa ve bahtsız hayatı ile acıklı
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
ulan meral.. ah aziz nesin ah.. =/
Meral, şimdi söyleyeyim, senin çocukları her dövüşünde, onlara her bağırışında, benim içerde, kendi odamda ağladığımı, çocuk gibi ağladı­ğımı biliyor muydun? Ali’nin her, “Anne beni dövdün, dövdün ha?” diye soruşunda ben ağlıyordum. Meral, ben çocuk gibi değil, bir çocuk adamım. Bu yanımı herkesten sakladım. İçli insanım. Sertliğim, kabalığım, belki bu duyarlılığımın, içliliğimin dışa ters vuruşu. Gazetedeki haberler beni ağlatıyor, şarkılar beni ağlatıyor. Ama kişiliğimi de bu kızgınlığıma, içliliğime, duyarlılı­ğıma borçluyum. Sen çocukları boyuna dövüyordun. Bundan nasıl tedirgin olduğumu bakışımla, duruşumla, sözle, ricayla, yalvararak belli ettim. Olmadı. En sonunda bigün patlayıverdim. Ama senin öyle sinirlerin bozulmuş ki... Çocuğa bundan ne? Benim dertlerim, üzüntülerim, yorgunluklarım sen­den az mı Meral? Nasıl dayanıyorum? Daha da dayanacağım, senin beni bırakıp gitmene bile... Bana baksan, yine dayanmam için yeterdi. Han­gimiz çok dayanıyoruz? Benim kadar yorgun musun, bitik misin? 44 ya­şındayım. Bu 44 yıl 10 tane 44’lük adamın çilesi içinde geçmiş, öyle de geçiyor. Kaç kişi çekmiş benim çektiğimi? Yine de gözlerimle gülmesini, dayanmasını biliyorum. Çocuklara son zamanlarda “Allah cezanızı versin.” “Allah belanızı versin!” diye bağırmaya başladın. Bu bağırmaların, bu cezalar, belalar onlara değil, elbet banaydı. Bilerek değilse bile, bilinçaltında bana kızı­yordun. Belki farkında bile değilsin. Bu içten kızgınlıklarını, türlü ne­denlerle dışa vuruyordun. Beni azarlıyordun, paylıyordun. Başkalarının yanında bile yapıyordun bunu.
Ama aslında bugün kaç yaşında olduğumu ben bile bilmiyorum. Belki bin yaşında, belki on bin, belki milyon, kim bilir? Ben ki tüm zamanları aştım, yandım ve küle döndüm, geçtim acı tellerle örülü tüm sınırları kandan bir bedenle. Adı konmamış bir çağın yaslı ve yalnız kadınıyım… Anlamaktan vazgeçtim, anlaşılmaktan çoktan. Ben böyle bin yaşında, ben böyle on bin yaşında, ben böyle milyon yaşında ve ben elli beş yaşındayım ya, sık sık soruyorlar, “Yaşamak nedir?" diye. Ben de “Sevdiğini kalbinde taşımaktır” diyorum. Belki acıyarak, belki de şaşırarak. “O halde kime ölmüş denir?” diye soruyorlar müstehzi. “Unutulandır,” diyorum, “unutulandır ölen.”
Sayfa 151 - Everest Yayınları
Reklam
Danton kendisini Robespierre'in öldüreceğini biliyordu. Arkadaşları bu konuda Danton'a birçok defalar haber verdiler, İngiltere'ye kaçmasını teklif ettiler. O, bu teklifleri şiddetle reddetti. "Kaçmak mı? Asla! Vatan ayakkabı ökçesi altında götürülür mü?" diyordu. Kaçmadı. Yabancı memleketlerde hayatını dilenerek kazanmak yerine giyotin altında, fakat kendi vatanında ölmeyi tercih etti. İhtilâl mahkemesi huzuruna çıktığı gün mahkeme reisiyle arasında şöyle bir konuşma oldu: Reis, "Adın ne? Kaç yaşındasın? Nerede ikamet ediyorsun?" Danton: "Adım Danton'dur. 30 yaşındayım. Paris'te ikamet ediyorum. Yarın tarihin panteonunda oturacağım. İşi uzatma, aldığın emri infaz et alçak!" Giyotin önüne geldiği zaman, arkadaşı ile kucaklaşmak istedi. Cellât engel oldu.Danton soğukkanlılıkla dedi ki: "Alçak, şimdi başlarımızın düşeceği sepette de bizi öpüşmekten menedemezsin ya!" Danton böyle kahramanca yaşadı, dava uğrunda kahramanca öldü. Ölmezden önce: "Robespierre! Üç aya varmaz beni takip edersin" diye haykırdı. Hakikaten üç ayı biraz geçiyordu ki, bir kurşun darbesiyle çenesi kırılan Robespierre giyotin önünde göründü. Ve başı mukadder sepete düştü! İlk Cumhuriyetin başı da düşüyordu. Başarılı ihtilâllerin en büyük düşmanı, onu başaran arkadaşların birbirine girmesidir.
Değiştim
Değiştim, maalesef değiştim. Beni de kayırmadı, yordu hayat. Gün oldu dövüştüm, gün oldu seviştim. Bir tek ana evindeymiş rahat. Yok eski cesaretimden eser, geçti benden. Olayların içinde değil, dışındayım. Seyirciyim, ne hayatlar geçer önümden. Bilmiyorum aslında kaç yaşındayım. Ne gecem belli ne gündüzüm, dünya durdu. Hep aynı mahallede geçiyor rüyalarım Beni ayrılık değil, acı söz can evimden vurdu. Ama daha bitmedi, bu hikâye yarım.. Tam vazgeçiyorken yetiştin. Az da olsa ümidim var şimdi. Ben ki aşk için ölmeli demiştim. Ne yazık ki aşklar da çok değişti.. 2006
...Mutsuz insanlar arasında yaşayan insanların çok çabuk yaşlandıklarını söylerler ve ne yazık ki doğrudur. Güney İngiltere'nin insan- ların güzelliğini korumak için iyi bir yer olduğu da söylenir." Yanakları kızararak sordu: "Sizce ben kaç yaşındayım?" "Bana her zaman bir kadının, göründüğü yaşta olduğunu söylemişlerdir. Sizi kırmak ya da övmek için söylemiyorum ama yirmi yaşında göründüğünüzü söyleyebilirim."...
Sayfa 28 - İthaki YayınlarıKitabı okudu
Demek ki tensel çekim kuvvetli
Dalgın bir şekilde dudağının köşesinden kırıntıları alıp ağzına atıyor ve parmağını emiyor. Bu hareketine karşılık aletim kıpırdıyor. Kaç yaşındayım, on dört mü?
Reklam
Arza göre din
-Ya gelirlerse? -Vallaha gelmezler. -Günah olur. -Olmaz, biz daha çocuğuz -Çocuklara da günah olurmuş. -Kim diyor? -Şeriat kitabı. Evlenecek yaşa geldiler mi, çocuklara sa günah olduğunu söylüyor. -Biz o yaşa gelmedik ki! -Sen o yaşa gelmişsin. Geçmişsin bile. -Ben daha 12 yaşındayım. -Şeriatımıza göre, kızlar 9 yaşına geldiler mi, evlenecek çağa gelmiş olurlar. -Yaa?!!! -Vallaha. Peygamberimiz Aişe 6 yaşındayken evlenmiş. Ama Aişe anamız 9 yaşına basınca “zifaf” olmuşlar. -Peygamberimiz kaç yaşındaymış o sıra? -52 yaşında. -Bunu da kitap mı yazıyor? -Evet. Hadis kitapları. Burari’de bile var.
Sayfa 328Kitabı okudu
Bunun tek çaresi bu,” dedi Kraliçe kararlılıkla. “Bilirsin, hiç kimse aynı anda iki şeyi birden yapamaz. Gel senin yaşını düşünmekle başlayalım... Kaç yaşındasın?” “Aslına bakarsanız tam yedi buçuk yaşındayım.” “Aslına bakmama hiç gerek yok,” diye belirtti Kraliçe. “Bakma-sam da inanırdım. Şimdi ben de sana inanasın diye bir şey söyleyeceğim. Ben tam yüz bir yıl, beş ay, bir gün önce doğdum.” “Buna inanamam!” dedi Alice. “İnanamaz mısın?” dedi Kraliçe ona acıyarak. “Bir daha inanmayı dene, derin derin nefes al ve gözlerini kapa.” Alice kahkahalarla güldü. “Böyle yapmanın hiçbir faydası yok,” dedi. “İnsan imkânsız şeylere inanamaz.” “Öyle sanıyorum ki senin bu konuda çok fazla inanma denemen olmamış,” dedi Kraliçe. “Ben senin yaşındayken her gün yarım saat inanma denemesi yapardım. Yaa! Bazen kahvaltıdan önce altı tane imkânsız şeye inandığım olurdu.
Çocukken öyle çok şey var ki onlara öğretilecek; ama dır dır söyleyerek değil, kendi hareketinle öğrete. ceksin. işte size anlatmıştım; otobüsteyiz, hanımın ku. cağında çocuk... Biletçi geldi: “Hanım, çocuk kaç yaşında” dedi. 5, dedi annesi. Çocuk, şöyle döndü anne. sine: “Anne ben 7 yaşındayım, değil mi?” demez mi? Tamam, daha 7 yaşındaki çocuğa annesi yalancı ol oğlum, dedi, bitti! E demek ki ilk iş yuvada başlıyor, yuvada başlıyor. Hattâ yuvadan evvel de başlıyor. Gene böyle bir şey okumuştum: Birisinin bir bebegi olmuş. Çocuk devamlı olarak ağlarmış gece gündüz, durmaksızın ağlarmış. Nihâyet olacak şey değil, psikoloğa götürelim, demişler. Götürmüşler. Doktor sormuş, demiş ki: “Ana baba geçimli misiniz?” “Maalesef,” demişler. “Geçimli değiliz ve hırgürdür aramız.” “O halde çocuğu son derece sâkin ve gürültü patırtı olmayan, kavgasız, gürültüsüz, neşeli bir eve misâfir bırakın” demiş. Götürmüşler sâkin, temiz, gürültüsüz eve. Şak demiş çocuk susmuş. Bir vibrasyon var ki o geçiyor ama biz fark etmiyoruz; ama geçiyor, geçiyor.
FEDA Kaç zamandır aklımdaydı çocukluğumun Beşiktaş'ıyla ilgili bir yazı yazmak. Bugüne kısmetmiş. Az önce Beşiktaş TV 'de başkan Fikret Orman'ı dinledim. Feda'dan bahsetti yine. Beşiktaşlılık duruşundan, değerlerinden, taraftarın biraz daha dişini sıkması gerektiğinden falan bahsetti. Yazdıklarım muhtemelen sana ulaşmaz Sayın
Sayfa 131Kitabı okudu
76 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.