Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Samed Behrengi
Şunu öğrendim ki balıkların çoğu yaşlanınca ömürlerini boşuna geçirdiklerini söyleyip yakınırlar. Sürekli sızlanıp herkesten şikayet ederler. Ben bilmek istiyorum, hayat gerçekten bir avuç yerde durmadan dönüp durmak, sonra da yaşlanıp ölüp gitmek mi yoksa bu dünyada başka türlü yaşamak da mümkün mü?
Kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum, onlara hiç aldırmadan, onların seslerine, kokularına, isteklerine, sevgilerine ve nefretlerine aldırmadan kendim olmalıyım ben, kendim olmalıyım, diye tekrarlıyordum, sehpanın üzerinde memnun duran ayaklarıma ve tavana üflediğim sigara dumanına bakarak; çünkü kendim olamazsam onların olmamı istedikleri biri oluyorum ve onların olmamı istedikleri o insana hiç katlanamıyorum ve onların olmamı istedikleri o dayanılmaz kişi olacağıma hiçbir şey olmayayım ya da hiç olmayayım daha iyi, diye düşünüyordum.
Reklam
Şu duygu...
"Kitapların uzaklaştığı, yabancılaştığı saatler vardır. En iyilerini, en sevdiklerinizi açın, sarmazlar sizi: anlattıklarına kendinizi bir türlü kaptıramazsınız, aradığınız sözleri, yalnızlığınızı avutacak sözleri birinde bulamazsınız. Bir insanın, size kendi sorularınızı aydınlatacak bir kardeşin ruhu diye elinize aldığınız kitap, bir de bakarsınız ki bir yığın cansız kağıttan başka bir şey değildir; içlerinde gizlenen sesi duymaz, o kara yazılardan ürperirsiniz."
Sayfa 152 - Yapı Kredi Yayınları, 18. BaskıKitabı okuyor
kronoloji/insanlık tarihindeki bazı önemli olaylar
MÖ Beş Milyon: Bilinen en eski insan benzeri maymun cinsi olan Australopithe- cus Afrika'da ortaya çıktı. MÖ İki Milyon: Homo habilis ve dişisi ellerini kullanarak yonttukları taşlarla aletler yapıyordu ve hâlâ Afrika'dan çıkmamışlardı. MÖ 1,5 Milyon: Meşaleyi homo erectus ve femina erecta devraldı. Gerçekten de ateşi keşfeden ilk
Sayfa 179 - selKitabı okuyor
soğuk kış gecelerinde, “sonunda ayakta kalabildim!” derken kendime, içimin boşalmış olduğunu da bilirdim.
Sayfa 104 - yapı kredi yayınlarıKitabı okuyor
Reklam
güzel, çok güzel bir kadın vardı perdede, güzel olduğu kadar dertliydi de. sonra geniş ve sakin bir ırmak gördü, sonra bir çiftlik evi, yeşillikler içinde bir amerikan çiftliği. sonra, dertli güzel kız galip’in daha önce hiçbir filmde görmediği orta yaşlı bir adamla konuşmaya başladı. konuştukları kadar ağır ve sakin hareketlerinden ve yüzlerinden hayatlarının dertlerle dolu olduğunu anlıyordu galip. anlamaktan öte, biliyordu. hayat dertlerle doluydu, acılarla, biri bitince öbürü gelen, öbürüne alışırken bir yenisi bastıran ve yüzlerimizi birbirine benzeten derin acılarla. birdenbire de gelseler, bu acıların çoktan beri yolda olduğunu biliyorduk biz, onlara kendimizi hazırlamıştık, ama gene de dert, bir kâbus gibi üzerimize çökünce bir tür yalnızlığa kapılıyorduk; başka insanlarla paylaştığımızı sandığımız zaman mutlu olacağımız umutsuz ve vazgeçilmez bir yalnızlık. galip bir an kendi derdiyle perdedeki kadının derdinin bir olduğunu hissetti; ya da dert yoktu da ortak bir dünya vardı: çok fazla bir şeyler beklenmeyen, ama hiçbir zaman da küsülmeyen, anlamı ve anlamsızlığı sınırlı, insanı alçakgönüllüğe çağıran yerli yerinde bir dünya.
Sayfa 102 - yapı kredi yayınlarıKitabı okuyor
kolunun altındaki polisiye romanların kendisine huzur verdiğini anladı. sanki, bu tür romanlar uzak ve sihirli ülkelerde yazıldığı ve yabancı dil öğreten liselerde başladıkları eğitimlerine devam etmedikleri için pişman olan mutsuz ev kadınları tarafından “dilimize” çevrildikleri için herkes her zamanki hayatına devam edebiliyor, han girişlerinde çakmak dolduran soluk giysili satıcılar rengi atmış eski elbiseleri hatırlatan kambur adamlar ve dolmuş durağının sessiz yolcuları da her zamanki hayatlarının içinde soluk alıp verebiliyorlardı.
Sayfa 102 - yapı kredi yayınlarıKitabı okuyor
Uzun bir günün , hatta akşamın ardından insanın yalnız başına kalıp , kendi koltuğuna oturup kendisi olabilmesi , yıllar süren uzun ve maceralı bir yolculuktan sonra yolcunun kendi evine dönmesine benziyor .
Efendiiii hiç umma abı hayatı badeden hisse Anı insana tahsis ettiler hayvana virmezler! - Kolay gelsin Fuat Bey . . . Neden yoruyorsunuz kendinizi? . . - Dervişlikte yorulma yoktur, çabalama vardır. Biz Kadiri donuna boş yere mi girdik! Hayır! Ne denilmiştir: "Arısının ha­ lıyım, bahçesinin gülüyüm I Bağının bülbülüyüm, pirim Abdül­ kadirin" denilmiştir. Abdülkadir'i ayandan Kürt Abdülkadir bel­leme Kamil Bey, Abdülkadir Geylani Efendimizdir anılan eller­ de, küçük baltasiyle zikreder gibi iki yana sallanarak çalışan kı­ranta adama seslendi - Gel bakalım bahçıvan dedi ... Yaklaş ki adı Kamil, kendisi kadiri yoluna girmediğinden, kara cahil bir can göresin! Kederlenesin! Kederlenesin! Çünkü ne denilmiştir, "ham ervaha eyvah eyvah!" denilmiştir,
Reklam
Nicedir akşam, kara bir kefen gibi geriliyor bu acılı, bu yoksul ülkemin üstüne...
Sayfa 21 - Kırmızı Kedi Yayınları, İstanbul.Kitabı okuyor
O mendilin bir Ezidi kadına ait olduğunu anlatıyorum, belki de kendi elleriyle işlemiştir Melek Tavus'u diyorum. Ezidilerin meleği bu, herkesin inandığı gibi şeytan değil. Ne olur beni dinleyin, bana inanın, şeytanın çocukları degil bu insanlar, Güneşin çocukları! Üç dağın çocukları, kelamın çocukları. Kutsal kitapları Mushaf-i Res yani Kara Kitap kayıp olduğu için artık sadece sözler var ellerinde, soydan soya aktardıkları sözler. Bu sözler kutsal onlar için. Bu yüzden kelamın çocukları, sözün çocukları deniyor ya onlara.
Ah’lar Ağacı
Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi, Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan. Yıllarca biriktirdim Rengarenk çokomel kağıtlarını kitap aralarında. Aşık olduğumda, Çikolata kokardı kırmızı yazgım Hayatıma hayat diyemem artık. Sarı yazgım her sonbahar onu Biraz daha fazla ,ömür yaptı. Maviye de, yeşile de dili dönmez ömrümün artık. Kara yazgımı şimdi kim bilir Hangi kitabın arasında saklıyorsun Tanrım? Ah.Dedim sonra ah!
Geceleyin ormanda ...
Gökyüzünde burgaçlanan bir şeyler vardı. Kara bulutlar arada iç geçiriyor, sonra zifiri karanlığın ortasında bir şey, ak bir gölge gibi, insanın gözünü yalayıp geçiyordu. Orman her yerinden nefes alıyordu. Orman, başlı başına bir ciğere dönüşmüş nefes alıyor, sağda solda gizli gözler seziliyordu. Yağmur uğultusu vardı sonra. Sanırsın bir at sürüsü.
‘…güneşin doğuşunu seyredeceğim, geçmişimi unutacağım bir oda. Ne o, ne de onun kara gözleri.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.