Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
BEYAZ LÂLE Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Karanlık Duvarlar I.
Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşan bir deniz gibi Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik.
Sayfa 50
Reklam
KARANLIK DUVARLAR
I Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor Bir gürültü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi. Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik?
Sayfa 50 - İz YayıncılıkKitabı okudu
Esirlerin salıverilmesinden sonra Tiflis'te çıkan Kafkas adlı ga­zetede, avulda geçirdikleri esaret günlerinin hikayesi yayınlan­dı. Gazetenin yazdığına göre "ilk akşam, tanışmayla geçti." Bu denli dehşet verici bir akşamı, sosyal kaynaşma çağrışımı yapan bir ifadeyle tarif etmeleri ilginç. Fakat Şamil, daha ilk günden esirlere
Kudüs'e Sesleniş
Yüce Rabbim Kudüs'ten, göğe merdiven kurmuş, Ta ezelden bu şehir, peygamber yurdu olmuş. Sinesini bürümüş, güngörmüş nice mabet, Hakk'a buradan yürümüş, kutlu nebi Muhammed. Bir yanda taş duvarlar ve Süleyman Mabedi, Şu asılı duran taş, miracın alameti. İşte Mescid-i Aksâ, İslam'ın ilk kıblesi, İsa'nın mihrabıdır, Kıyamet Kilisesi. Kudüs şimdi pek mahzun, kederinden ağlıyor, Meryem'in beşiğinden, bebek kanı damlıyor. Demir zırhını giymiş, yine geliyor Calut, Karşısında bekliyor, elinde taşla Davut. Elbet bir gün bitecek, taş demir rekabeti, Mutlak mağlubiyettir, Calut'un akıbeti. Mahzun olma ey Kudüs, karanlık deliniyor, Korksun artık Ebrehe, ebabiller geliyor. Mehmet Teber
Sayfa 134
Kafkasyalılar, tıpkı bir sevgiliye yazar gibi hançerleri için aşk şiir­leri yazar, adeta sevgiliyle buluşmaya gider gibi savaşa giderlerdi. Dünyanın en güzel insanları olduğu söylenen bu esmer halk için savaşmak hayatın ta kendisiydi. Hançerleriyle yaşar ve yine han­çerleriyle ölürlerdi. Cenk etmek onlar için nefes almak gibiydi. Amentüleri
Reklam
KARANLIK DUVARLAR
I. Önümü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu.
Sayfa 50 - İz YayıncılıkKitabı okudu
_Kadın olsam hayat kadını olurdum. _Bir çiçeğe konan kelebek olmaktansa, bir boka konan sinek olmayı tercih ederim. _Kelebeklerin ve arıların arzuladığı bir çiçek olmak varken, sinekleri cezbeden bir bok parçasıydım. _Beni soğuk, kibirli, ukala falan bulduysanız sizi sevmemişimdir. Sevdiğime kedi gibi olurum ben. _Yeterince dürüstsen, fazlasıyla
KARANLIK DUVARLAR
I. Önünü alamıyorum bu kör gidişlerin yollarda, Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum, Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarında kimse elini uzatmıyor. Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi.
“Zamanın sıcak, soğuk, rüzgâr gibi müessir altına uzun senelerden beri ümitsiz bir mukavemetle karşı koyan, içini ve duvarlarının sathını yabanî yeşilliklerbürümüş cami harabesi bir yığın hüzün haliyle gözleri mahzun ediyordu. Bir çok ezanlar, kametler, tekbirler, dualar, mevlûtlar dinlemiş, o yıkık duvarlar şimdi tükenmez bir sabır ve tevekkül
Reklam
Ne kadar su çıkarabilir bir baba lekesini kendi kızından...
... Tanıklık yapar m ı şimdi o yatak Ne bileyim perde işte, halı, yastık, karyola Sır verir m i evlerin karanlık köşeleri Konuşur mu duvarlar, ahır içleri Bir tanık istiyorsan iyi bak gözlerime... “Sus” diyordu “sus” Üstümde ağır gövde, çırpınan iki bacak Öyle cılız, öyle güçsüz, öyle zavallı Tükenmiş nefes nefes, “sus” diyordu ”sus” “Yol olamn yolcuları çok olur.” N e bayramlar sevincimin sabahı N e bir hayal yarınlara hevesli N e ilk aşk hatırası kalbim in bir yerinde N e çocuk oldum , ne genç kız Hiçbir şeydim hiçbir şeyin içinde Bir babanın altında bir cesettim bay hâkim Bir tanık istiyorsan iyi bak gözlerime... Suna Araş
Sayfa 183Kitabı okudu
Ama şehrin güzel günleri çoktan sona ermiş, eski görkem'i erimiş, gösterişi, parlaklığı tarihten bir yaprak olmuştu. Duvarlar yıkılıyor, boyalar dökülüyor, avluların taş döşemeleri çatlıyor, ara yolları otlar bürüyordu. Şehrin kadınları kara çarşaflı, peçeli hayaletler halinde, karanlık basmadan evlerine varmak için duvar diplerinden süzülerek kaldırımlarda telaşla yürürler, erkekler kahvelerin derme çatma peykeleri üzerinde, asma çardaklarında ya da çınar ağaçlarının gölgesinde sessizce otururlar ve yalnız günde 5 kez namaza çağıran müezzinin sesi ile yerlerinden kımıldarlardı. Geceleyin İstanbul, Haliç'in ötesinde ölü bir silüetten ibaret kalır ve bunun ardından Türkler, Doğu'nun sonsuz sessizliğine bürünmüş olarak uyurlardı. Oysa, bugünün şehri Beyoğlu, pırıl pırıl ışıklarıyla bir deniz kızı gibi, öbür kıyıdan insanı çekerdi. Tavernalar'ın sıralandığı kalabalık rıhtımlarından başlayan baş döndürücü yokuşlar, İtalyan stilini andıran dar ve yüksek binaların uçurumları arasında yukarılara doğru tırmanırdı. Yer, yer, çift kanatlı, gösterişli bahçe kapıları ya bir konsolosluk avlusuna ya da zengin bir tüccarın güzel konağını açılırdı. Bu konakların bahçeleri çoğu zaman kat kat, Boğaz kıyılarına kadar inerdi. Sözde batı zarifliği ve havası ile Levantenliğin bayağılığını birleştirmiş olan Beyoğlu, kendini çağdaşlığın örneği sayarak böbürlenirdi.
Sayfa 30 - Altın Kitaplar YayıneviKitabı okudu
KARANLIK DUVARLAR
I. Önünü alamiyorum bu kör gidişlerin yollarda Herkes bir yere gidiyor önünü alamıyorum Çaresiz direniyorum bu dönüm noktalarinda kimse elini uzatmıyor Bir gürültülü yaşamağa gidiyor dünya boşalan bir deniz gibi Bu sesler ormanında kaybolan bir çağ bu. Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup doldugu bu dar yapılarda Bir kisir döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik. II. Kara agaç gibi baglıyım katı bir çağ bu Her şey bir makine düzenine gidiyor -- düzen diyorlar beni çagiriyorlar -- Irmak yatağına sığınıyorum sınırlı bir çağ bu Baktığımız her şeyde bir yalan kabuğu Bir mercek düzenine baglanıyor gözlerimiz.
Karanlık Duvarlar - I
Nereye gitsem hep apartmanlar çıkıyor önüme Alıp başımı duvarlara çarpıyor bu yollar Gidip gelmelerim bu dar sokaklarda İnsanların koşup dolduğu bu dar yapılarda Bir kısır döngüye girmek için bütün çabalar Biz bunun için mi geldik.
57 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.