Kaç kitap oldu bilmiyorum ana karakterinin kadın olduğu bir roman okumayalı. Yazar Zülfü Livaneli olunca, romanın geçtiği yer Türkiye, kadın da dul olunca birçok gerçeklere, birçok olmaması gereken ama olan konulara da değinmiş yazar. Evlilikten, giyime, iş hayatından aile hayatına kadar birçok konuya değinmiş ve mesajlarını da vermiş Livaneli.
Kendi kişiliğinden ziyade davasını ön planda tutmuş yazarımızın yaşamı hakkında "Türkçe sevdalanan; İslamca yanan binlerce Anadolu evlatlarından biri." olduğu dışında pek bilgiye sahip değiliz . Kitabımız ise Dava Yazıları, Gençlik ve Şuur Yazıları, Biyografik Yazılar olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. Bu bölümler içerisinde
İmzalı Kitap Link: instagram.com/sonkaleninburcu...
Şehit liderimiz Muhsin Yazıcıoğlu'nun 21.yüzyıla uyarlamış olduğu Alperenlik anlayışı ile Türk-İslâm dünyasının meselelerini ele almaya çalıştığım ve “Son Kalenin Burcundan” ismini verdiğim kitap “Dikeni bıraktılar, gülümüzü aldılar.” diyerek sistemi hedef
Tolstoy ile bir çoğumuz, okul yıllarından öğretmenlerimizin ödev verdiği ‘İnsan Ne ile Yaşar’ kitabı sayesinde tanımışızdır. Ondan beri de kendime yakın hissettiğim, sevdiğim yazarlardandır. Birkaç kitabını okuduktan sonra, sevgili Öznur’un sayesinde Savaş ve Barış’a topyekün cesaret etmiş olduk.
Kitabın konusu; adından da belli olduğu üzere,
Zülfü Livaneli kalemini ilk kez okudum. Bana kimin önerdiğini hatırlamıyorum :)) ama iyi ki de bu öneriye uymuşum.. Serenad ;müziğin, edebiyatın, sanatın, bilimin, tarihin harmanlandığı bir yaşanmış gerçeklik hikayesi. Anlatımının sağlam, kurgunun güzelliği ve kelimelerin hafif naiflği kitabı akıcı bir şekilde okumanıza vesile oluyor.
Kitabın
İstanbul şehrinde olanlar anlatılamaz, dile gelmez. Kelimeler yetmez. Padişahlar oğullarını, oğullar padişah babalarını, padişahlar bütün kardeşlerini doğradılar. İstanbul şehri bir ölüm, bir kırım yeridir.
Size yazarı anlatmalı mıyım? Haddim değil deyip susmalı mıyım? Elbette pek çoğunuz benden çok daha iyi biliyorsunuzdur. Hele ki bu eseri okumaya kalkışmış yahut okumuş biriyseniz zaten oldukça aşina olmanız muhtemeldir. O nedenle bu çipil gözlü, ( bizim oraların deyimiyle) bi kucak sakallı adamı anlatmak işlemini pas geçiyorum.
Tolstoy bu
Lev Tolstoy, kimilerine göre Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kalemi. Kimilerine göre filozof, kimilerine göre pasifist yani savaşa, şiddete karşı, kimilerine göre eğitim reformcusu, kimilerine göre yazar. Bana kalırsa hepsi. Kısaca Tolstoy.
Tolstoy, zengin bir ailenin evladı. Hem anne hem de babasını genç yaşta kaybetti. Yalnızlığı ve bu büyük eksikliği çok erken tattı.
Jean-Jacques Rousseau sayesinde edebiyata merak sardı. Köy hayatını ve onların derdini özellikle dert edildi. Tipik bi burjuva değildi. Kırım Savaşı nda subaylık yaptı. Burjuva hayatını hiç sevmedi. Köyde bi okul kurdu. Eğitime işte bu şekilde adım attı. Ortodoksluktan yeni bir Hristiyanlık şekli oluşturuyor diye afaroz edildi.
16 yaş küçük eşi ile tam 13 çocuk yaptılar. Tek derdi Rus halkı oldu. Köyler, yoksulluk. Hep kazandı, çok parası oldu ama fakir halka harcadı. İşte bu nedenle çok sevildi. Zatüreden 82 yaşında öldüğünde cenazeye binlerce köylü katıldı. Çok sevildi. Hiç unutulmadı.
İnsan Neyle Yaşar kitabını 1885 yılında yazmıştır. Mini mini bir kitaptır. Kitap vermek istediği mesaj açısından değerlendirilirse harika bi iş çıkarmıştır. https://1000kitap.com/yazar/i86492 ın Kanser Koğuşu kitabında bu kitaba bir atıf da mevcuttur.
3 karakter var demek yeterli olur sanırım. Kitap, Simon, eşi Matryona ve Michael arasında geçer.
Kitabın konusuna giremeyeceğim. Spoiler olmadan bu iş zor olur çünkü. Kitap çok kısa. Ama bir hususa değinmek istiyorum. Konunun etrafında gezindiği yer yani çıkış yolu harika. İnsan neyi ister?, insan hangi duygulara değer verir?, insan ne ister?, insanın arzuladıkları vs değil kitabın adı, insan neyle yaşar? Peki insan neyle yaşar? Cevabı kitapta.
Kitaba puanım 9.
Yazmak istiyorum, güzel bir kitabın bıraktığı izler görünsün diye. En iyi ne zaman anlatılır bir kitap? Okuyup bitirince hemen mi, yoksa ateşin altı fazla açık kalmışsa biraz demlenmesi için beklemek mi lazım? Ben sıcağı sıcağına yazmak istedim.
Kitabın verdiği hisleri aktarmak, yazarın dünyasına tanıklık etmek ve daha çok kişinin okumasını
Tarihi olayı kendi kurgusuyla harmanlayıp okuyucuda iz bırakan harikalardan biri..
Kitap 2021 yılında The Boston Globe tarafından 2020 yılının en sevilen kitabı ödülüne layık görülmüştür.
Tarihi bütün gerçekliği ile öğrenmek istiyorum diyenler;
Kırım Türkleri, Mavi alay, Nazi Almanyası, Struma gemisi, faşizimden kaçan Yahudiler, Nazi
İkinci Dünya Savaşı sıralarında Sovyet Rus zulmüyle vatan Kırım’dan sürülerek Fransa’da kimsesiz ve fakir bir hayat yaşamak zorunda kalan, kendisini Sen Nehri’nin sularına bırakarak vatan hasretinden yaşamına son veren Kırım Tatarı Buğra Alpgiray’ın bedeninin üzerinden çıkan şiir: “Paris Akşamları”. Vatan Kırım’a olan hasretini Sen Nehri'nde intihar etmeden önce kaleme alan Alpgiray’ın Azerbaycanlı Mehmet Ağaoğlu’na ithaf ettiği “Paris Akşamları” şiiri, Türkiye’de ilk kez “Bozkurt” dergisinin 1972-Mayıs sayısında yer aldı.
Türk dünyasının ve Kırım Tatarlarının Sovyet Rus zulmünü en ağır şekilde yaşadığı 2. Dünya Savaşı sıralarında vatan Kırım’dan sürgün edilen Kırım Tatarı Buğra Alpgiray, yapayalnız ve fakir bir hayat sürdüğü Fransa’nın başkenti Paris’te vatanına olan hasretine dayanamayarak 1947 yılında hayatına son vermişti. Kendisini Paris’teki Sen Nehri'nin sularına bırakan Kırım Tatarı Alpgiray’ın Fransız polisleri tarafından bulunan cansız bedeninin üzerinden çıkan evraklarda “Paris Akşamları” adında kaleme aldığı bir şiir bulundu. Alpgiray, “Paris Akşamları” şiirinde yurduna, milletine olan özlemini ve Fransa’da yaşadığı gurbet hayatını kaleme almıştı.
Dilê te kevire, çavê te xencer
Nava min xwîn dike, bê hilm û navber
Agir dicemide, li ber serma te
Êdî bû ye xeyal, miradê min û te
Ez dilê te li kevir xim, ewê agir jê here
Ji hisreta te bûm xulî, te ne got î tasek av
Behra Wan ê bi min re digirî, biranînên te histirî
Dilê min kirîye qulqulî, te ne got î merhemek
Ji nû ve ava bûm, bê êş û
Bu kent her şeyiyle bana yabancı
Caddeler, binalar, bütün insanlar…
Öyle hasretim ki ezan sesine
Ararım çevremde minare, cami
Lakin takılırım çan kulesine
Her semtin muhteşem kilisesine
Yâd el elemleri sarar içimi
Uzaklarda yurdum! Burdan çok uzak
Her mevsimi güneşli, masmavi göklü
Camili, kubbeli, kümbetli, köşklü
Ozanlı, garipli,