Marquez kitaplarından okumadığım pek azı kalmıştır. . Gerçeği en net haliyle yazan, abartmayan, dejenere etmeyen akıllı bir yazardır. Kitapları bana hep bunu hissettirir. Yine bir kitabı ile bu düşüncem perçinlendi.
Bu kitabında da yokluğun en gerçek hali, umudun sınırları zorlayan durumu, sansürü, sıkı yönetimi ve insan ilişkileri ile bilindik dünya hallerini sade, gerçekçi bir dille anlatmış. Dünyanın herhangi bir yerinde yaşanan benzer durumlardan bir kesit sanki bu uzun öykü...
Karakterler naif çizgide... Albay ve eşinin hastalıkları, doğal tabiat döngüsü içinde biraz dramatik ama psikolojik ağırlığı okura yüklenmeden yazılmış. "Yokluğun dini de yok imanı da " der eskiler, aynı öyle, bu çaresizliği albayın bütün gücü ile tutunduğu, maaş haberi getiren mektup umudu ve oğlunun emaneti sayılan horozun dövüş kazanma hayalleri ile var oluyor. Doktor'un iletişim dili ve aklı beni gülümsetti. Hastalıklar ve sosyal hayat düzeni yanında varoluşun gerekleri mesleği ile güzel bağdaştırılmıştı.
Okurken bir ara Yüzyıllık Yalnızlık, kitabındaki albaya da gitmedi değil aklım.... Sanki o albayın hayatından bir kesit mi öykü? diye düşünmeden edemedim.
Bazen bazı yazarlar için " ne yazsa okurum" derim. İşte o yazarlardan biri de Gabriel Garcia Marquez.... Kitabın üstünde 1982 yılında Nobel Edebiyat Ödülü aldığı notu var. Okumak isteyenlere yazarın bu kitabı sadece anlamaya yetmez, her kitabı okunur, okumalısınız, demek isterim. Keyifli okumalar...