İbni Sina şöyle diyor: "Çile insanı eğite eğite, ahlakını arıta arıta öyle bir noktaya getirir ki, o, uzaktan görünen ve kimi zaman parlayan, kimi zaman sönen bir ışığa döner.
İslam dünyasının alegorik öykü geleneği İbn Sina ile başlar. İbn Sina, filozof ve hekimdir. En ünlü eseri el-kanun fi't-tıp'tır.
İbni Tufeyl'in Hay bin Yakzan adlı yapıtı ile İbni Sina'nın aynı adı taşıyan eserleri arasında bir ilişki yoktur. Ancak bu kitapta her iki eserde bir arada verilmiş. İki metnin ortak noktası alegorik olmasıdır.
Eserin İbn Sina kısmını okurken yorulsamda yazar bunun farkında olarak ara ara bunu belirtmiş ve bu okumamı biraz da olsa hefifletti.
İbn Tufeyl kısmı ise, oldukça akıcı. Araya Kur'an ayetlerinin girmesi eseri daha da anlamlı kıldı. Aklın ve muhakemenin kullanımından doğan bilginin güzelliği gözler önüne ancak bu kadar güzel serilebilirdi.
Yine bu eserde din ile felsefenin birbirinden ayrılmadığı çok net ortaya konulmuş:
"Kuşku duymayan kişi bakmaz ,bakmayan görmez, görmeyen kör ve şaşkın kalır. Gördüklerini kabul et, söylentileri bırak Güneşi görenin Zuhal'e ihtiyacı kalmaz." Gazali
"Bir türün bütün bireyleri, gerçekte tek bir varlıktır... Biçimler duyularla değil, ancak akıl yoluyla kavranabilir... Cisimler sürekli bir oluş ve bozuluş içindeydi. Ne ki bozuluş cismin maddesinde değil, biçiminde veya biçimlerinde kendini gösteriyordu. Bütün cisimler arasında yaratılmış olmayan, bağımsız Özne'ye gereksinim duymayan tek bir cisim bulamadı...
Bütün bu nitelikler, O bağımsız öznenin eseri olarak var oluyordu."