"'Bilmek ıstırap verir.' denir. Bir yönüyle doğrudur bu söz; zira insan bildikçe ıstırabı artar. Bilginin, bilgeliğin olduğu yerde ister istemez acı da vardır. Kişi bildikçe, bilmeye çalıştıkça çaresiz ıstırabını da arttırmış olur."
Tevazu göstermek başka, tevazu gösterisinde bulunmak başka! Böylelerine verilmiş cevaplardan biri şudur:
“Beyefendi! Siz tevazu gösterecek kadar büyük değilsiniz!”
Konuşuyorsak sözcükleri iyi anlamak, düşünüyorsak kavramları iyi bilmek, yaşıyorsak duyguları iyi tanımak zorundayız. Çünkü kelimeleri anlar, kavramları bilir, duyguları ise tanırız.
O halde sözcükleri anlamadıkça dile, kavramları bilmedikçe düşünceye, duyguları tanımadıkça kendimize dair, kısacası anlamadan, bilmeden, tanımadan hazret-i insana dair asla sağlıklı bir tasavvurun sahibi olamayız.
Tekdüze hayatımızın hızına kendimizi kaptırmış, son sürat uçuruma doğru ilerliyoruz adeta.
Nereye gittiğimizi düşünmüyoruz, düşünemiyoruz.
Denir ki; "Düşünen durmalı ki düşünme harekete geçebilsin."
Zira "Düşünme aklın hareketine verilen addır" son sürat koşuşturma içerisinde düşünmek bu yüzden zordur, "durup düşünme" tabirini de böyle yorumlamak gerekir.