Herkese merhaba
Kitap; bir mağazada annesini kaybeden küçük bir çocuğun –bu yazarımız oluyor- hikâyesi ile açılıyor, yalnızlık üzerine neredeyse söylenebilecek her şeyi söyleyip yine aynı noktada bitiyor. Fournier’in önce çok sevdiği karısı ölüyor , sonra kedisi. Ah bir de o panjurlarını hiç açmayan komşuları yok mu.. Son sayfaya kadar o panjurların açılacağını bir ümit bende bekledim. İşte yazarımız yaşadığı tüm bu kayıplar eşliğinde yalnızlığı bize öyle bir anlatıyor ki, içimizde hissediyoruz.
Kitabı çok sevdiğimi söyleyerek istiyorum. Yazardan okuduğum ikinci kitaptı ve her kitabından sonra kendisine daha çok aşina olup onu benimsiyorum.Uzun süre aklımdan çıkmayacak bir kitap oldu benim için. Yalnızlık duygusu nasıl bu kadar derin anlatılabilir? Üstelik mizahi bir bakış açısıyla. Kendi ruh haliyle dalga geçerek ! Yaşlı bir adamın zihnindeki o tek başınalık aşılabilir mi ? Peki anlaşılabilir mi? Anlayabilir miyiz? Bir sivrisineğin bile varlığını farkedip mutlu olacak kadar yalnız oldunuz mu hiç?
Herkesin belli dönemlerinde yalnız olduğu, yalnız kaldığı ya da yalnız bırakıldığı zamanları olmuştur. İnsan bu duyguyu , etrafındakileri tek tek kaybettiğinde anlayabilir ancak. Fournier’in de hayatından kesitler taşıyan, yalnız kalmanın ne demek olduğunu anlatan şahane bir kitaptı. Okumadım , Fournier anlattı ben dinledim. O kadar iyi anlattı ki , onun yalnızlığı benim yalnızlığım oldu.
Herkese keyifli okumalar dilerim