"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
SPOILER SPOILER
Kitap içeriği hakkında bilgi içerir.
Allah’ın indirdiği bir kitapta, kutsal bir kitabın incelemesinde “spoiler” da olur mu diyeceksin biliyorum, ama olur. Nasıl mı olur? Bakalım nasıl olurmuş.
Okumadın ki sen bu kitabı, hem de hiç okumadın, onun için çok güzel olur “spoiler”, hatta en rahatsız edeninden. Sana sorsalar en başta
Susmak istiyorum hiç konuşmamak...
Uyumak istiyorum hiç uyanmamak...
Meğer ne çok kıymet verdiğim şeyler varmış meğer ne çok kıymetlim varmış...
Hayata eksik başladım derdim hep eksiğim derdim meğer ne kadar çok şeye sahip mişim kaybettikçe farkettim...
Uzun uzun konuşmak istiyorum...
Uzun uzun sadece sana susuyorum...
Bir yere gitmek istiyorum, o
Ocak Ayı Öykü Etkinliği
#191271500
"Biraz yalnız kalmalıyım." dedim karşımdaki aynaya. Yalnızlığımı çoğaltan insanları hayatımdan çıkardığımdan beri çok rahattım. Kendi kendimle konuşurken kendimi dinlemediğimi fark ettiğimden beri bu rahatım da kaçtı. Bunun iki tür sancısı oldu bende. Birincisi, kendimi
Aşk, kış kıyamette bile kelebek olmaya heveslenecek kadar çocuk tutabilmektir kalbi...
On yedi yaşında bir şizofrenim; benim de aşk tarifim böyle. İnsanların arasında yalnız hissediyorum kendimi; kimse sincaplardan ve kelebeklerden konuşmak istemiyor.
"Ben kelebek olacağım" dedim anneme; "kelebeğin ömrü üç gündür" dedi.
Bugün günlerden Ülkü Tamer,
İsmet Özel’le başlayan etkinliğe (#108590209) uygun olması için aynı şairin sözleriyle giriş yapalım incelemeye, “Ben yaşarken oldu her şey.” Ben de bahar teması ve çiçeklerle başlayan bu etkinlik sayesinde usta bir şairin günümüze bıraktığı şiirlerle tanıştım yaşarken. Bu yüzden farklı bir
Hüner sahibinin hazinesinin anahtarı ağızdaki dilidir, Sidi. Kapı kapalı olursa kim ne bilecek mücevheratçı mı, yoksa hırdavatçı mıdır? Erdemli kişilere ziyanı dokunan iki şey vardır, konuşmak gerekirken susmak ve susmak gerektiğinde konuşmak.
Kimi zaman susmak, kimi zaman konuşmak; kimi zaman dinlemek, kimi zaman anlamak; kimi zaman gülmek, kimi zaman ağlamak, kimi zaman ise nefes dahi almak zor gelir insana... Yaşamak için yaşar. İsmet Özel'in ifadesi ile" Bu silinmez yaşamak suçu üzerimde..." dediğimiz anlar olur. Böyle bir zaman diliminde oldu daha önce okumayı
AYNI OLSAK KENDİMİ NEYLEYİM ?
Okuduğum ilk Orhan Pamuk kitabı. Yazarı belki popüler olması nedeniyle, siyasi mevzularla anılması nedeniyle veya sadece ihmal ederek okumamış olabilirim. Pek çok kitabının birbirinden farklı üsluba sahip olduğu söyleniyor ve bu nedenle tek kitap ölçü olmayacaktır elbette lakin bu kitap özelinde anlatımını ve
Bu satırlar, bir daha üzerinde sapsarı başakları özgürce salınan bir bereket ülkesinin doygun son neslinin yurttaşları olarak okuyacağınız son satırlardan biri olabilir. Beni en çok korkutan ve geleceğe dair endişelendiren bir meselede düşüncelerimi yazıya döktüğüm bu yazılara sebep olan şirketin adını kapattım ki bir hukuki sorun doğmasın. Çünkü
Bilge’ye sormuşlar: “Konuşmak mı daha faziletlidir yoksa susmak mı?
Şöyle cevap vermiş: “Konuşmaya ihtiyaç hasıl oluncaya kadar susmak daha faziletlidir.”
Yalnızlık ağır geliyor. Bir dostum olsun isterdim, gerçek bir dostum ya da kendisine dertlerimi açabileceğim bir sevgilim. (S/33)
Yalnızlık... Birçok insanın tercih sebebi, bazen isteyerek bazen de mecbur kalarak...
Gerçekten yalnız olmak, yapayalnız kalmak ne ürkütücü geliyor kulağa öyle değil mi?
Oysa ki yaşadığımız bu çağda birçoğumuz yalnız kalmak istiyoruz, soyutluyoruz bir bakıma kendimizi, ya 'kafa dinlemek' adına ya da bir parça 'nefes almak' adına...
Victor Bâton bir savaş gazisi yalnız ve fakir. Mütareke yıllarının fakir Paris'inde zor bir hayat yaşıyor, yalnızlığı iliklerine kadar hissederek. Her gün yaşadığı köhne dairesinden eski püskü kıyafetleriyle çıkarak sokak sokak o insanı arıyor. Bir arkadaş, bir dost ya da bir sevgili. Kâh konuşmak, kâh ağlamak, kâh susmak için gözgöze...
Arkadaşlarım; Emmanuel Bove'un 1924 tarihli ilk romanı. İlk romanı olduğu için çok özel. Yalnızlık gibi zor bir konuyu işlediği için daha da özel. Bunu iç monologlarla betimlediği için, böylesi melankolik bir kurguyu sıkmadan ve kasmadan okuyucuya aktarabildiği için daha da özel.
Knut Hamsun nasıl açlığı anlatmışsa eserinde, Emmanuel Bove da yalnızlığı resmetmiş son zerresine kadar. Yalnız kalmak istemekle gerçekten yalnız olmanın arasındaki farkı tüm soğukluğuyla yüzümüze çarpmış.
Ah! Yalnızlık ne güzel ve ne hazin şey! Kendimiz seçtiğimizde nasıl da güzel! Bize yıllarca dayatıldığında nasıl da hazin! (S/150)
Yalnızlığın tercihimiz olması dileğiyle...
Sevgiyle...
ArkadaşlarımEmmanuel Bove · Can Yayınları · 2020247 okunma
Ölüme bu kadar takılıp kalma oğul! İnsanlar ölmek için doğuyor. Zaman bir bezirgan, ölüm alır ölüm satar. Gecede ve gündüzde, gençte ve yaşlıda iyide ve kötüde hep budur yaptığı.İnsan gaflete kapılıp zamanı öldürdüğü için yapar bunu.Bir intikam alır gibi. Ve zamanlar öldükçe ölümün zamanı gelir.Kaçışı olmayan, kurtuluşu olmayan andır o. Bir yerde susmak gibi; bir yerde konuşmak kadar...Ebedi hakikatin ta kendisidir ölüm. Her başa gelecek ve tek başına olacak.
Zamanın ölümler alıp ölümler satan bir bezirgan olduğunu işte o sırada bildim. Güzel ölümler ile güzel cennetlerde güzel dostlarda buluşmak için, gecede ve gündüzde, yaşlıda ve gençte ölümler alıp ölümler satan o zamanı bildim. Yeryüzünde ışığın azalıverdiği o zamanı, güneşin, üzüntüden ışığını kesiverdiği o anı. Bir ibret ile bir vuslat arasında bir rüye ile bir gerçek arasında, dosttan ayrılmanın ne olduğunu anladım. Bir ucunda yanlışlar, diğer ucunda aldanışlar olmadan gelen ölümlerdeki saadeti göklerin bulutlandığı ve kalplerin yandığı bir eşikte, bu dünya ile öteki dünyanın eşiğinde, gidenlerle kalanların eşiğinde, kara mı ak mı, yakın mı uzak mı olduğunu bilemediğimiz bir neticede ölümü bildim.
*İskender Pala- mihmandar*