Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sevgilinin Ölümü
Onu deli gibi sevmiştim. İnsan niçin sever? Dünyada tek bir varlığı istemek, kafamızda tek bir düşünce, kalbimizde tek bir arzu, dudaklarımızda tek bir isim yaşatmak. Garip bir şeydir bu; öyle bir isim ki, kaynaklarından fışkıran su damlaları gibi, ruhumuzun derinliğinden dudaklarımıza kadar yükselir; bu ismi her yerde, her an bir dua gibi yavaş
_Kanatsız uçmaya kalkışma! _Ham, pişkinin halinden anlamaz; öyle ise söz kısa kesilmelidir vesselâm. _O, kırmızı güldür, sen ona kan deme. O, akıl sarhoşudur, sen ona deli adı takma! _Hakiki olan vaadleri gönül kabul eder; içten gelmeyen vaadler ise insanı ıstıraba sokar. Kerem ehlinin vaadleri görünen hazinedir; ehil olmayanların vaadleri ise
Reklam
“Kocamı değiştiremediğim evlilik hayatım boyunca yedim yuttum ama hiç değilse içime atmadım. Hepsini kustum, hepsini. Kamuran'ın yüzüne yüzüne hem de. Ufak tefeğim diye, iyi niyetliyim diye kimse de beni piknik sepeti sanmasın öyle. İlk zamanlarımızda gençliğin ateşiyle alabildiğine intikamcıydım. Kalbimde açtığı her gediği Kamuran'a misliyle ödetmeye ant içmiştim. O bana hayatı zindan ettikçe ben de ona evi dar ettim. İstedim ki görsün, anlasın ve biraz zahmete girip, kırılanları yapıltırmak için çaba harcasın. Savaşalım, barışalım, sonra hasretle sarışalım. Tepemizdeki kara bulutlar dağılsın. O uzak gün geliversin ve birlikte mutlu olalım. Ne var ki Kamuran korkak adam, mücadeleye girmedi. Geri çekilmek kolayına geldi. Böyle böyle aramızdaki uçurumlar derinleşti. Ben onu kaybettim, o beni kaybetti. Sonra biz ayrıldık. Daha doğrusu ayrılmışız. Bir gün baktım, aynı evde iki çocukla, fakat artık birlikte değiliz. Bir zaman bir yerde birbirimizden vazgeçmiş, bunu da kabullenmişiz. Kamuran koltuğuna çekilmiş, ben mutfağa yerleşmişim. İçimizde öfkeler, kırgınlıklar, alışkanlıklar, sevinçler, birlikte geçmiş koca bir hayat biriktirmişiz. İki kör bıçak gibi birbirimize bilenmiş ama kesmeyi de becerememişiz. İnsan her şeye alışıyor ya, buna da alışmışız. Mutluluk heveslerimizi ileri bir tarihe ata ata yaşayıp yaşlanmışız.”
İlk Karşılaşmalarımız ve İlk Sözlerimiz
Geçenlerde, uzun yıllar görmediğim bir arkadaşıma rastladım. Uzun yıllar dediğim, on yıldan fazla birbirimizi görmemişiz. Sarıldık birbirimize. İlk sözü: «Sen kilo almışsın» oldu.
Sayfa 153-154
Ertesi gün çarşıdan oyun için gerekli şeyleri almış. Yemekten sonra, erkenden yukarı çıktık. Sobaya odun attı. Önce ders çalıştık. Sonra eteğimi belime toplayıp koltuğa oturttu beni. "Gözlerini kapa, ben aç demeden açma. Ne oluyor diye de sorma. Parakalo." Yatak odasına koştu, şarkı söyleyerek geri geldi. Omuzumun üzerinden eğilip Parmak Çocuğa bir şeyler yaptı. Dirseği zaman zaman karnıma çarpıyordu. Birden neşeyle bağırdı. "Aç gözlerini, haydi, aç, aç!" Baktım. Parmak Çocuğu bir tülbent parçasıyla kundaklamış, kaş kalemiyle de başına iki göz, burun, küçücük bir ağız yapmış, minicik bir bebeğe benzetmişti. Kahkahalar atarak birbirimize sarıldık.
Rüya ile gerçek arasındaki farkı kökten unutuncaya dek birbirimize yaklaştık ve sımsıkı sarıldık.
Reklam
“- Bir gün, dedi, hayatımıza ait bir kitap yazmak istiyorum. Orada bundan şüphesiz bahsedeceğim. Hatta bazı parçalarını şimdiden hazırladım. “Kaldırım Çocukları”nı bilirsiniz. - Haydi, yanında ise bir daha oku! dediler. - Yanımda. - Haydi oku, - Peki. Ve okudu: Şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirdim, pardösümün geniş eteklerini bir
Evim şehrin en tenha köşesindedir. Hem yürüyor, hem şarkı söylüyordum. Neşeli olduğum zamanlar, sevincini paylaşacak dostu, ahbabı olmayan kimsesiz her mutlu insan gibi ben de mutlaka bir şeyler mırıldanırdım. Tam o sırada başıma hiç ummadığım bir serüven geldi. Kanalın parmaklığına dayanarak duran bir kadın gördüm. Parmaklığın demirine abanmış,
Peyami Safa'nın da Kaldırımlarla alakalı bir şiiri olduğunu biliyor muydunuz?
“Şap­ka­mın ke­na­rı­nı göz­le­ri­min üs­tü­ne in­dir­dim, par­dö­sü­mün ge­niş etek­le­ri­ni bir har­ma­ni­ye gi­bi vü­cu­du­ma sım­sı­kı do­la­dım, el­le­ri­mi di­van du­rur gi­bi önüm­de ka­vuş­tur­dum, ken­di ken­di­me sa­rıl­dım ve yü­rü­düm. “Ge­ce ya­rı­sın­dan son­ra üçün­cü sa­at. “Be­yoğ­lu kal­dı­rım­la­rın­da­yım. Ağır ağır
Ötüken NeşriyatKitabı okudu
sonra darıldık...
Korku ve mutluluk arasında gidip gelirken birbirimize sarıldık.
Reklam
Ben zaten öyle manken gibi ortalığa çıkmayı pek sevmem. Bütün dikkatler sizin üzerinizde oluyor, insanlar baştan aşağı, dikkatle süzüyorlar gelinle damadı. Gerçi damattan çok geline bakıyorlar Allah’tan. Bilge bütün bunlardan hiç şikâyetçi olmadı. Kızlar gösteri yapmayı seviyorlar. Bir de gelinlik vardı ki üzerin­de, bütün gece o
Kaldırım Çocukları
“Şapkamın kenarını gözlerimin üstüne indirdim, pardösümün geniş eteklerini bir harmaniye gibi vücuduma sımsıkı doladım, ellerimi divan durur gibi önümde kavuşturdum, kendi kendime sarıldım ve yürüdüm. “Gece yarısından sonra üçüncü saat. “Beyoğlu kaldırımlarındayım. Ağır ağır yürüyorum. Caddenin kenar çizgileri bir makas ağzı gibi açılarak
Sarıldık... Birbirimize... Bin yıllık bir hasretle sarıldım sana.. öylesine sıcak, öylesine korkutucu.. sımsıkı sarılmışken, ağzını unutmaya çalışıyordum. En çok ağzına ulaşmaktan korkuyordum ve ağzında kaybolması istiyordum en çok.. ne bitmez sarılmaydı... Öyle durduk, zaman, duruşumuzdan sıkılana, kollarımız, yüreğimiz yorulana dek... Hiç konuşmadan, nefes almadan... Yalnızca yutkunduk... Öyle gürültülü bir yutkunmaydı ki, avaz avaz bağırdık sanki.. önce ben, önce sen... Sonra kolların düştü yanına... Ellerimi koydum dizlerine... Ve alnın alnıma dayalı, öylece kaldık. Kaç yıl, kaç saniye?... Kaldırdım başımı... Elimle çenenden tutup, kaldırdım başını... Ve işte ağzın... Dünyanın en acımasız, en faşist, en tehlikeli düşmanı ağzın... Korkma, onlara öpüşmeyi bilmediğini söylemeyeceğim.
sarılmıştık ..
Rüya ile gerçek arasındaki farkı kökten unutuncaya dek birbirimize yaklaştık ve sımsıkı sarıldık...
16 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.