Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sabaha değin Oturup bekliyorum Karanlıkta Başına Karanlık şeyler Gelmesin diye.
Hiçbir karanlık içimdeki kuyudan daha tehlikeli, hiçbir gökyüzü içindekinden daha mavi olamazdı nasıl olsa.
Reklam
Yatmadan 1 saat önce telefonları bırakarak mavi ışık alımını engelliyoruz
Cihazlarınızdan yayılan mavi ışık veya herhangi bir ışık gözünüzden fotoreseptörler aracılığıyla içeri girip retinadan hipotalamusa geçer ve vücudunuzun saatini uyararak uyanıklığı tetikler. Bu fotoreseptörler çok hassastır ve görevleri zaten çevreden yayılan ışıkları algılamaktır. O saatte uyku ve uyanıklık ritminizi organize eden ve ancak tam bir karanlık- ta salgılanacak olan melatonin artık ya yeterince salınmayacaktır ya da tamamen geri kaçacaktır Melatonin, vücudun en önemli hormonlarının başında gelir. Zira tüm mekanizmanın başında bu hormon vardır. Uykunuzu, uyanıklık durumunuzu düzenlediği gibi eksikliğinde yaşlanma hızlanır, vücut savunma sistemi çöker, dikkat ve konsantrasyon bozulur, duygudurumda bozulmalar meydana gelir. Bunun için yapılması gereken, yatma vaktinizden 1 saat öncesinden itibaren bu tür ışıklara maruz kalmayı bırakmak, yatak odasına bu cihazları almamak, bildirimleri kapatmak. Son derece basit, değil mi?
Sapun Dağı'nın üzerinde gök balkıyor,yıldızlar göz kırpmaz oluyor,ışıltılı soluyor,gürleyip duran karanlık denizin üzerinden sis çekiliyor,doğu ufkunu şafağın kızıltıları kaplıyor,uzun şeritler halindeki bakırsı bulutçuklar açık mavi ufukta dört yana dağılıyor ve yine hep olduğu gibi bütün gücü,göz alıcılığıyla güneş denizin ufkunda yükselirken,dirilen tüm dünyaya sevinç,sevgi ve mutluluk vaat ediyor.
İnsanlara güvenmek, aslında karanlık bir tünelde gördüğün bir ışık huzmesine doğru yol almak gibiydi. Ya o ışık hüzmesi tünelin sonuydu ve mavi gökyüzünün bir parçasıydı ya da son hız üzerinize doğru gelen bir trendi ve sizi parçalarınızı ayırırdı.
Sayfa 108Kitabı okudu
Lyon 'da Düğün
Birçoğu bitkin bir halde saman çuvallarının üzerine yaslanmıştı , bazıları ise ayakları sallanan tahta masaya geçip titrek mum ışığı altında aceleyle geride kalanlara veda mektubu yazıyordu, hepsi de hayatlarının bu soğuk mahzende mavi titrek ışığı olan mumdan daha kısa süreceğini biliyordu. Fakat hiçbiri fısıldaşmanın dışında bir şey yapamıyordu, tam da o sırada caddede patlayan bombaların boğuk sesleri ve hemen arkasından yıkılan evlerin gürültüleri donmuş sessizliği parçaladı. Ancak olayların bu kadar hızla cereyan etmesi, bir sınavdan geçen bu insanların hissetme ya da net düşünebilme yetilerinin tümünü yok etmişti; çoğu da bu karanlık mahzende mezarlarını hayal ediyormuş gibi hiç hareket etmeden, hiç konuşmadan, bir yere yaşlanmış öylece duruyordu; artık hiçbir beklentileri kalmamıştı,hayata, yaşayanlara çoktan sırt dönmüş, hiç hareket etmiyorlardı.
Reklam
"Canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık."
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim. Elimde uçuk mavi bir kalem cebimde iki paket cıgara. Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz "Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz." Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere, O gülün yüzü gülmüyor sensiz O köklensin diye
"Yıllarca aranan, arzulanan bir şey... Uzak ülkelerden bir insan-kuşu getirtmek. Nice çabadan sonra artık insan-kuşum gelecektir. Beklemekteyim. Karanlık doklar. Yürüyordum, rıhtımlar üstünde insan-kuşu bir gemiden çıkacak. Öyle çok kağıtlar, belgeler, insanlarla uğraşmak gerekiyor ki, kafesiyle birlikte insan-kuşunu alabilmek için. Karabasansı gidiş-gelişler, koşuşturmalar, çarpışmalar, ricalar, neredeyse ağlamalar... Nihayet rıhtıma, üzerinde beyaz bir örtü serili getirilip bırakılan bir kafes biçimi seziliyor. Örtüyü endişeli bir beklentiyle kaldırdığımda, bir çift mavi gözle karşılaşıyorum, dehşetle parlayan. Zarif, demirden oymalarla süslenmiş, iri beyaz kafesin içinde, üzerinde mavi bir giysi bulunan, kırlaşmış saçlı, belden kesik, bir yarım adam. Kafese gövdesiyle oturmuş-oturtulmuş, bakıyor; ürkek, acılı. Alıp onu yaşadığım yere getiriyorum, konuşamıyoruz, yalnızca birbirimize bakıyoruz. Bu sözsüz iletişim korkunç ve güzel. Belki de onun ızdırabını oluşturan bedeninin aşağı bölümünün olmayışı, benim gizli sevincimin kaynağı. Kafesin içine küçük yazılı kağıtlar uzatıyorum, bazen o da bana bir şeyler yazıyor. Bu yazı tanıdığım hiçbir dile benzemiyor, inanılmaz bir biçimde yabancı ve o denli tikel ki! Bu dili ancak ben ve yarım adam biliyoruz, başka birileriyle bu dille iletişim olanaksız. Biricikliğin böylesine kanıtlanmasına daha önce hiç rastlanmamış; onun ve benim için. Sonsuz bir zaman sürecek gibi, büyük kafesten küçük kafese, yeşilden maviye, küçükten büyüğe, maviden yeşile... bir düş!"
Canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, gel bana, nerede olursan ol gel, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.
Reklam
Nisan'ın Notu Çerçeve açılır ve metin burada biter. Bu kadar basit. Bu kadar basit mi sahiden? Bu kadar basit mi sahiden? Şimdi sorular kafamın içinde dönüp duruyor: Bu mavi gözlü yabancıya çerçeve öykümü anlatacak mıyım? Ayhan'la Karadeniz'in karanlık sularına bakarak, gözlerimi kapatmayı bilmeden öpüştüğümü; Ayhan'ı Venedik'te terk ettiğimi (yoksa aslında o mu beni terk etmişti?); bu çerçeve öyküyü ne kocama ne de Omar'a anlattığımı; aydınlık bir yaz gecesinde o kumsala omuzlarımda yıldız tozlarıyla indiğimi ve Hiroşima Sevgilim'i bir çok kez seyret- tiğimi; bu çerçeve öykünün beni damgalayıp, belirlediğini? Bunları anlatıp çerçeveyi sahiden açabilecek miyim? Öteki şeyleri anlatabilirim: Durumsuzlar koyunu; Omar'ı da bırakıp gittiğimi; güneş enerjisini o kocaman akülere nasıl aktardığımı; Afrika'daki o otel odasına sızan flüt sesini; geri dönüşümü; geçmişimi değiştirmeye uğraştığımı; kırmızıya boyadığım o tabureyi; Ada'da kaybolan oyuncu kadını; o vahşi bahçeyi; o soğuk ülkedeki pansiyoncu kadını... Bunlar belki anlatılabilir. Şehrazad olsa anlatırdı, ama ben Şehrazad'tan önce boynu vurdurulan o öteki kızlardan biri de olabilirim! Sonra bir soru daha var: Neyi anlatırsam anlatayım, hangi dilde anlatacağım: Matematikçinin dilinde mi, bilim tarihi dersleri veren akademisyenin dilinde mi, yoksa Spor Akademisinde çalışan koşucu kızın dilinde mi? 163
İnsan tatil zamanını neden dört gözle bekler? Neden kısacık tatil günleri yılın karanlık angarya günlerinin arasında ferahlıkla nurlu olarak aydınlanır? Çünkü insan, özgür olarak dışarlamayı tasarlar da ondan. İnsan böyle davranırken insandır, böyle davranmaktan vazgeçince insan olmaktan da vazgeçer.
Canım, güzelim, kederlim, felaketler zamanı gelip çattı, nerede olursan ol, ister sigara dumanıyla dolu bir yazıhanede, ister çamaşır kokan bir evin soğanlı mutfağında, ister dağınık mavi bir yatak odasında, nerede olursan ol, vakit tamam, gel bana; yaklaşan korkunç felaketi unutmak için perdeleri çekili yarı karanlık bir odanın sessizliğinde bütün gücümüzle birbirimize sarılarak ölümü beklemenin zamanı geldi artık.
Hiçbir karanlık içimdeki kuyudan daha tehlikeli, hiçbir gökyüzü içimdekinden daha mavi olamazdı...
Sayfa 126Kitabı okudu
Limon Ağacı okurken karşıma çıkan şiir
birdenbire seni andım yahudi karla kaplı o karanlık ormanların ardında dahav sis içindeydi belkide hala sıcak belkide hala tüten fırınlar sis içinde ürperdim bakamadım o kanlı kampa çevirdim gözlerimi sıcak mavi sularına güneşli kıyıların
Dahav: Nazi toplama Kampı (dachau)Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.