Haymana'ya doğru ilerlemeğe bütün gayretleriyle uğraşıyorlardı. Top seslerigecenin ıssızlığında Ankara'dan duyulabiliyordu. O zaman Ankara'yı Kayseri'yenakletmek düşünülüyor. Mebuslar, büyük memurlar ailelerini çocuklarınıpeyderpey Kayseri'ye gönderiyorlardı. Ziraat Mektebi daha bazı müesseselerdahi Kayseri'ye göç
Üçüncü Plevne Zaferi üzerine II. Abdülhamid, Osman Paşa'ya “Gazi” unvanını vermişti. Padişah tarafından, resmen, bir kumandana bu unvanın verilmesi, geçmişi savaşlarla ve zaferlerle dolu olan Osmanlı tarihinde bile nadir görülen bir olaydı. Diğer Türk kumandanları, bunun üzerine Osman Paşa'yı büsbütün kıskanmaya başladılar. Plevne’yi kurtarmak için teşebbüse geçmiyorlardı. Ellerindeki kuvvetleri tehlikeye atmaktan, yenilmekten, mes'ûl olmaktan korkuyorlardı. Süleyman Paşa, başkumandanlıkta selefi olan Müşîr Mehmed Ali Paşa ile Müşîr Rauf Paşa'ya, Plevne yolunu açmalarını emrettiyse de, bu kumandanlar, böyle bir şeye teşebbüs bile etmediler. Kendilerinden genç olan yeni başkumandanı da kıskanıyorlardı.
YAKIN TARİHİN ACI BİR SAYFASI: 150’LİKLER
16 Kasım 2015 Pazartesi
Lozan’da umumi affı kabul eden Cumhuriyet hükümeti, Anadolu hareketine katılmayan 150 kişiyi bundan istisna ederek sürgüne gönderdi. Bu isimlerin tespitinden itibaren nice trajikomik hâdiseler yaşandı.
Fransız tarihinin iki figürü, dışişleri bakanı Talleyrand ve polis şefi
Eylül Türk Edebiyatının ilk psikolojik romanı olmakla birlikte Mehmed Rauf'un da ilk ve son başarılı eseridir.
Ben de bu sebepten dolayı bu kitaba büyük bir merakla başladım,kitabın konusu,karakterleri,sonu gibi detayları çok fazla olmasa da biliyordum bu yüzden alıcı olur diye okumaya başladım.
Yanıldım doğrusu çok da akıcı bir kitap olmamakla birlikte okurken bunaldığımı da hissettim ama her şeye rağmen kitaptaki tasvirler gayet başarılıydı,keza yazarın kitapta aşk konusunda söyledikleri de gayet hoştu,bu kitap zaten imkansız bir aşkı anlattığı için sonu beni pek şaşırtmadı ve doğruyu söylemek romanın akışına en uygun son da bu olurdu zaten ama bu sonun trajik olduğu gerçeğini değiştirmez tabiki.
Kitaptaki karaketlere gelirsek Suat ve Necip yer yer olumsuz tavırları da olsa başarılı bir şekilde tasvir edilen karakterler olmuş kitabı okurken onların aşkını derinliklerine kadar hissettim.
Diğer karakterler de yeterince derin bir şekilde betimlenmiş yer yer sinir bozucu olsalar da kitaba iyi oturmuşlar.
Kitaba benim puanım 7 o da üsluptan ötürü,zaten kitabın kaybettiği nokta da üslup,yazarın üslubu bana sıkıcı geldi belki de aşık olmadığım içindir bilemiyorum.
Neyse aşık olunca okunacak kitaplar listeme bunu da yazdım ve yazıyı burada bitirdim.
Şimdiden size iyi okumalar.
Kitap bilindiği üzere ilk psikolojik roman olarak öğretildi bizlere. Konusuna gelince; Mutluluk ve huzur için bir yalıya taşınan evli çift, dostarı ve aynı zamanda akrabalarının yanlarına gelmesiyle başlayan yasak aşk.
Suad ve Necip'in gizli aşkları,yaşadıkları çıkmazlar,ikilemler.bunalımlar anlatılmış.Elimden bırakamadım,çok akıcı diyemeyeceğim;fakat eserleri donemi göz önünde bulundurarak okumak gerek.İlk psikolojik romanımız olduğu için mutlaka okunmalı.
Tek odağı aşk olan kitaplardan çok hoşlanmıyorum. Ama bu kitabı severek okudum. Acıklı ve karamsar olmasına rağmen okuması güzel ve etkileyici bir kitap.
TEVFİK FİKRET KİMDİR?
Tevfik Fikret 24 Aralık 1867'de doğmuştur. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılma sürecinde Servet-i Fünûn topluluğunun lideri olan Tevfik Fikret, devrimci ve idealist fikirleriyle Mustafa Kemal başta olmak üzere dönemin pek çok aydınını etkiledi. Türk edebiyatının Batılılaşmasında öne çıkan isimlerden biridir. Farsçada
Arşive intikal eden 6 Nisan 1837 tarihli bir belgede de Sadrazam Mehmed Emin Rauf Paşa, Şeyh Mehmed Geylanî Cami-i Şerifi’nin, harabe olduğundan bahisle, tamiri için Sultan İkinci Mahmud Han’a sunduğu takrir üzerine padişah: “Manzûrum olmuştur, işbu takririn vechile meblağ-ı mezbûr otuz dokuz bin yedi yüz bu kadar guruş hazîne-i mezkûreye masraf kayd edilsin.” diyerek caminin tamirinin hemen yapılmasını istemişti.
istanbultarihi.ist/167-istanbulda-...
İSTANBUL’DA TASAVVUFÎ HAYAT
Mevleviye
Mevlana Celaleddin-i Rumî ile birlikte Konya’da teşekkül eden Mevleviye, fetih sonrası Vezneciler’deki Kalenderhane Camii’nin bir süre Mevlevî zaviyesi olarak kullanılması suretiyle ilk olarak İstanbul’da temsil edilmiştir. Ardından Sultan II.
II. Abdülhamid devri hayatta hiçbir harekete müsaade etmeyen sıkı bir baskı devridir. Bu devirde aydınların aldığı tavır dışarı kaçan ihtilalciler müstesna- umumiyetle Ahmed Cemil'inden farksızdır. Onlar da seyrederler müteessir olurlar ve hayal kurarlar. Devrin hâkim vasfı can sıkıntısıdır, Mehmed Rauf, Eylül romanında, bu can sıkıntısını kuvvetle tasvir etmiştir. Hareket etmeyen ve canı sıkılan insanlar, zamanı öldürmek için oyalanırlar. Oyalanma kelimesi ile oya arasında bir münasebet vardır. Aşk-ı Memnu romanının kahramanı Adnan Bey, boş zamanlarını "oymacılık"la geçirir. Devrin hem hâkimi, hem mahkûmu olan II. Abdülhamid'in iyi bir oymacı olması tesadüf eseri değildir. Hareket kabiliyetini kaybeden hükümdarın da canı çok sıkılıyor ve oyalanmak için oyma yapıyor veya polis romanları okuyordu. Zamanın âdeta durduğu böyle bir durumda en küçük nüansa önem verilir. Büyük aksiyonlar ince duyguları yok eder. Ne Ahmed Cemil, ne Adnan Bey hareket adamlarıdır. Onların bütün davranışlarında kadınlara has bir incelik ve zarafet vardır. Halid Ziya'nın en çok sevdiği ve tekrarladığı kelimeler "zarif" ve "mini mini"dir. Onun bütün romanları "zarif" ve "mini mini" eşyalar, tavırlar, jestler, duygular ve hayallerle doludur.
Sayfa 446 - Mâi ve Siyah Romanının Üslûbu Hakkında