Bilmiyorum, bazen hayretler içerisinde kalıyorum elime gelen kitabın o an ‘’okumazsam olmaz’’ hissine kapılma durumuna.. Hüzünle dolu dünyamda, insanlarla konuşmak istemeyiş zamanımda kapı aralığından sessizce girip yanımda olmak isteyişi gibi oldu bu kitap benim için. Sevgili dost yanındayım, şimdi seninle manevi lezzete doğru uçacağız hazır
Seçilen Ölümler
Bir anons üzerine olay yerine giderken , olay faillerinin tanıdığım insanlar olduğunu bilmiyordum. Ama o, kendisi için geldiğimizi biliyordu. Sokağın başından kalabalığın uğultusunu duyuyor, dikkatlice dinleyince yaklaştıklarını işitebiliyordu. Yaklaşıyorduk. Onu vazgeçirmeye geldiğimizden adı gibi emindi. Zamanı
Adı ve konusu açlık olan bir kitabı karnı tok sırtı pek okuduktan sonra nasıl inceleme yazılır ya da düşünceler ne kadar duygu yüklü ifade edilir bilemiyorum.
Bütün kitap boyunca sürekli empati kurmam gerektiğini düşünerek ilerledim, çünkü belli bir olay, daha doğrusu yoğun bir olay anlatımı olmadığı için ara ara bir kopukluk yaşayarak bitirdim
Sevgili Peygamberimiz Hz. Muhammed Mustafa sallahü aleyhi vesselam, insanlığın önderi olma vasfını yaşamış bir insandı. Sevgi ve merhameti en güzel biçimde, hayatının zorlu şartları içinde yaşamış nadir, bir şahsiyet. İnsan, özünde sakladığı merhamet hissiyatını, sevgili peygamberimizi örnek yaşantısıyla yasaya bilir. Biz merhamete muhtaç oldukça, Sevgili Peygamberimizin her zerresini özümüz de yaşamak durumundayız.
İlahiyatçı Bayram Ali Çetinkaya, siyer türünde Peygamberimizi (sav) irfan ve hikmet yönünden dönemin şiddet vukularına karşı sevgi dilini nasıl kullandığını anlatmakta, günümüzün modern düşünce durum ve karşı tavırlara karşı nasıl ideal bir insan olduğunu anlatır.
Çetinkaya, Sevgili Peygamberimizin (sav) in toplum içinde karşılaştığı zorluklara cevaben merhamet, nezaket, adaletli ve koruyan bir dilin inceliklerini örnek olaylarla okuru aydınlatır.
Bir ideal insan modeliyle kadınlara, çocuklara ve bire bir muhatap olduğu hastalara, yolculara ve misafirlere nasıl bir iletişim gücü geliştirdiğine dair bilgiler vermektedir.
Kitabın giriş başlığında son dönem 11 Eylül saldırı gibi yaşanan toplumsal olaylarda Hristiyan aleminin İslam alemine karşı tutumlarından bahsetmekte, okuru bilinclendirmektedir.
Yunus Özdemir
Nazım’ın aşklarını, belki de aşka âşık olduğunu çoğumuz biliriz. Bu kitaptan beklentim, Nazım’ın sadece Piraye ile olan ilişkisine yönelikti. Öncesini veya sonrasını, onun aldatmalarını okumayı istemiyordum. Öyle de başladı kitap, Nazım’ın, bazen de Piraye’nin aşk ve hasret dolu mektuplarını okudum. Hapisteydi Nazım, Piraye ise onun biricik karısı
Hayatımı kendi ruh haline göre bana ithaf ettiği cümleler içerisinde geçiriyor olmak pek eğlenceli.. Kimin mi tabii ki de annemin. Babama sinirlendiği zaman evime gelip '' ne yapacaksın kocayı ohh en rahat sensin '' demesinin ardından babam ile ikinci bahar moduna geçince de '' ahh kızım çocuklar da gidecek, bizler bugün var yarın yokuz nasıl geçecek ömrün tek başına '' diye ağıtlar yakan annem..
Bir yandan yaşam sevincim olurken diğer yandan göğüs kafesimi
genişleten, dostluğu ve varlığı ile merhamete, aşka ve geleceğe dair umudumu arttıran, bir çift güzel söz, bir tutam tebessümü ile gecemi mehtaba çeviren annem.
Her ne kadar ilk evlat olmanın verdiği mecburiyet sebebi ile erken büyümek zorunda olan kızların kaderini yaşamış olsam da;
Rahatlıkla içimi dökebilme güvenini bana verdiği, yaptığım tüm hatalarıma rağmen doğruları ne beni ne de dizini dövmeden anlattığı için gerçekten çok şanslıyım.
Hiçbir şey yolunda gitmiyor sanıyoruz ya, değmiyor uğruna yorulduklarımız emin olun...Dünya yalan olduktan sonra; düz olsa ne yuvarlak olsa ne...
Gülmeyi, sevmeyi öğretenlerimiz eksik olmasınlar etrafımızdan..
Baş başa olduğumuzda, hep iki kuklaymışız gibi konuşuyordu. Hep dalgın, umursamaz, alaylı bir tavrı vardı. Bazen de ansızın bu tavrı bırakıp sanki merhamete geliyordu.
"seni tahmin edemeyeceğin gibi, kadar, özledim. hani bir söz vardır: ölmeden bir kere yüzünü görsem yeter derler. işte öyle. sonra kafam da bir tuhaf işliyor bazen. sana ve bana dair sevinçli ve korkunç rüyalar görüyorum. hatta haklı buluyorum. en korktuğum merhamet uyandırmak, merhamete dayanmak, merhamet bağı. sadece içimde dumandan bir keder, bu rüyanın tesiri altında bir iki gün dolaşıyorum. rüya bu! rüyaların kusuruna bakılmaz. sonra böyle rüyalar gördüğüm için utanıyorum. velhasıl yarı uykuda, yarı uyanık, bazen sevinç bazen kederle, hep sana ait yaşıyorum"
Sabahattin Ali ‘nin 1936-1942 yılları arasında farklı dergi ve gazetelerde yayınlanmış öykülerinin 13 tanesinin biraraya 1943’te getirilip basılmış 136 sayfalık yüreği lime lime eden şahane ,okunası üst bir eser...
Kitap içindeki öyküler;
1-Asfalt Yol
2-Hanende Melek
3-Çaydanlık
4-Ayran
5-Isıtmak İçin
6-Uyku
7-Selam
8-Bir Mesleğin
"Büyükhanım'ın içine insanın insanı yediği bir cehennemde insanlığa dair bir şefkat resmi çizildi, bir inşirah indi. Demek dünyada hâlâ rahmete, merhamete dair emek vardı."
Guillermo Rosales ' in, hayatının en bunalımlı döneminde kaldığı bakımevinde yaşadıklarını temel alarak yazdığı ve ana karakter Willian Figueras ile kendisini özdeşleştirdiği eser
Felaketzedeler Evi . Bu açıdan aslında otobiyografik bir kitap da denilebilir. Ayrıca Rosales’in ölmeden önce yaktığı eserleri
"Ben gidersem sazım sen kal dünyada
Gizli sırlarım aşikar etme...
Ben bir insanoğlu sen bir dut dalı
Ben babamı, sen ustanı unutma.. '
Aşık Veysel s. 221
13.bölüm epigrafı
Heves Ali adlı saz aşığı ve oğlu Avukat Yusuf'un öyküsü. Okuduğunuzda yüreğinize ok olup çarpacak bir yolculuk romanı Aşıklar
Seni tahmin edemeyeceğin gibi, kadar, özledim. Hani bir söz vardır : Ölmeden bir kere yüzünü görsem yeter, derler, işte öyle. Sonra kafam da bir tuhaf işliyor bazen. Sana ve bana dair sevinçli ve korkunç rüyalar görüyorum. Bazen rüyalarımda beni bırakıyorsun. Sana kızmıyorum, gücenmiyorum. Hatta haklı
buluyorum. En korktuğum, merhamet uyandırmak, merhamete dayanmak. Merhamet bağı. Sadece içimde dumandan bir keder, bu rüyanın tesiri altında bir iki gün dolaşıyorum. Rüya bu! Rüyaların kusuruna bakılmaz. Sonra böyle rüyalar gördüğüm için
utanıyorum. Velhasıl yarı uykuda, yarı uyanık, bazen sevinç bazen kederle hep sana ait yaşıyorum, sevgili karıcığım.
Dün bu kitabı kütüphanede masanın üzerine bırakıp bir çay ocağına uğradım.Yarım saatlik mola vermek niyetiyle gitmiştim ancak arkadaşlara rastlayınca muhabbet hayli uzadı.Nihayet veda edip kütüphaneye döndüm.Bir de baktım.İki tane genç kardeşimiz masada bıraktığım kitabı okuyorlar.Okurken mest olmuşlar."Abi nereden buldun bu kitabı.Senden