Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Müşteri Hiçbir Zaman Velinimetim Olmadı
Şair yarasının derinliğini işaret ettiği nipette şairdir. Tedavi edilemeyecek bir yara insanları acaba niçin cezbetti? İnsanlar sızlayan yaraları sebebiyle yaralıya yakınlık duydular. Yaraların hangi türden olduğu, hangi acılara yol açtığı önemli miydi? Hayır, önemli olan insanların yaralı oluşlarıydı. Hangi çağa, iklime, kültüre iltisak etmiş olursa olsun insan ömrünün üç safhası vardır: Doğum, acı çekme ve ölüm. Acı çekme dediğimiz şey cennetlik mi, cehennemlik mi oldukları fark etmeyen insanların doğumu ile ölümü arasına girmiştir. Başka hiçbir meslek mensubu değil, sadece şairler kendilerini acı çekişin telaffuzuyla meşgul eder.
Çocukluk: Sıkıntılar İçinde Bir Memur Ailesi Bizim yaşlarımızda, çocuk yaşta, en çok giyilen şey, cızlavet lastikler vardı. Başka türlü ayakkabı falan alamazdık. Ama amcam bize zaman zaman bayramda ayakkabı alırdı. Doktor amcam... Zaten elini öperdik amcamın bayramlarda. 5 lira, 2,5 lira falan para verirdi. Onları da getirir koşa koşa annemize
Reklam
Tutku da haz da yazma eyleminin bizatihi ken­disidir. Zaten haz dediğimiz de çok keyif veren bir şey değildir her zaman bu durumda. "Yazarlık bir meslek değil, bir mutsuzluk uğraşıdır. Bir sanatçının mutlu ola­ bileceğini hiç sanmıyorum" diyen Simenon oldukça haklıdır.
Bütün nevrotik hastalıkların tedavi edilebileceği beklentisi, tahmin ediyorum ki meslek dışı kişilerin, nevrozların var olmaya hakkı bulunmayan gereksiz şeyler oldukları düşüncelerinden doğmuştur. Oysaki nevrozlar yapısal hastalıklardır ve genellikle birkaç atakla sınırlı kalmaz, insan ömrü boyuncauzun zaman sürerler.
Bütün nevrotik hastalıkların tedavi edilebileceği bek­ lentisi, tahmin ediyorum ki meslek dışı kişilerin, nev­ rozların var olmaya hakkı bulunmayan gereksiz şeyler oldukları düşüncelerinden doğmuştur. Oysaki nevrozlar yapısal hastalıklardır ve genellikle birkaç atakla sınırlı kalmaz, insan ömrü boyuncauzun zaman sürerler.
Atatürk şunu söylüyor: Biz modern hukuku alalım, kendi memleketimize uyarlayalım, bir de hukuk felsefesi alalım. (Hukuk felsefecisi Alman Ernst Hirsch, be nedenle Türkiye’ye davet edilmiştir.) Bu hukuk felsefesi bütün toplumu kucaklasın, uluslararası camiayı kucaklasın. Hukukumuz bizim uluslararası camiada da başımızın dik olmasını sağlasın. Biz
Reklam
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Atatürk Milliyetçiliğinin Özellikleri Birinci Dünya Harbinden sonra ülkesi işgal edilmiş, esaret altına alınmış bir milleti kurtarmanın yegâne yolunun milliyetçilik duygusu olduğu kadar, yeni kurulmuş Devleti yükseltmenin ve kalkındırmanın yolunun da milliyetçilikten geçeceğini bilen büyük Atatürk, bu ilkeye sıkı sıkıya sarılmıştır. Atatürk
Sayfa 213Kitabı okudu
_Evrenin sırlarını bulmak istiyorsanız; enerji, frekans ve titreşim cinsinden düşünmelisiniz. _3, 6 ve 9 sayılarının azametini bilseydiniz evrenin anahtarını elde edebilirdiniz. _Nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, bütün dünyayı aydınlatmaya yeterdi. _Evren enerjiyle doludur. Nesiller sonra makinelerimiz, evrendeki herhangi bir noktadan
Espriler - Otobiyografi
_Nükte’yi anlamak oldukça güç. _Nükte, benzemezin içindeki gizli benzerleri açığa çıkarma yeteneğidir. _Nükte, zeka ürünü olarak haz üretmeye yarayan bir etkinliktir. Esprilerin malzemesi, yasaklanmış arzulardır. _Bazı Nükte formülleri: Şaşırtma, aydınlatma, karşıtlıklar, anlamsızlıktaki anlam. _Kraeplin: Karşıt iki kavramın birleşimi ve
Reklam
Ve ayrıca, bazı modern toplumlarda, seçim anları gibi hissettiren durumlar çıkar karşımıza; istemek ve bir şey olmayı istemek söz konusudur; kültürel ideallerin, tercih edilen imgelerin çekimi ve cazibesi vardır; amaçlardan, başarılardan ve tercihlerden oluşan bir yaşamdır, arkadaş ve meslek seçimlerinin, beğeni gelişiminin olduğu bir yaşamdır. Mevcut kültürel kaynaklardan oluşan bireysel arzunun tekilliği söz konusudur. Genetik kalıtımın ve kalıtsal çevrenin buluşmasının kendine has sonuçları görülür; nesiller arası tarih, mevcut çağdaş koşullarla iç içe geçer. Biçimlendirilme (doğa ve kültür dediğimiz unsurlar tarafından biçimlendirilme) ve süregiden bir kendi kendini biçimlendirme meselesi vardır; kişinin olmak isteyebileceği kişiye dönüşmesidir. İnsan neyle yaşamak zorundadır ve nasıl yaşamak ister?
2013 yılında Bodrum’da liseye ve üniversiteye giriş sınavlarına öğrenci hazırlayan bir eğitim kurumunda rehber öğretmen olarak çalışmaktaydım. Ortaokul ve lise grubu öğrencilerin tamamıyla ilgilenen tek rehber öğretmen olarak bulunduğum kurumun öğrenci sayısı fazla olmadığından, tüm öğrencilerle ve aileleriyle yakın bir iletişim halindeydik. Uzun
‘‘İnsanlar ölüm dediğimiz şeye çok fazla anlam yüklüyor. Fakat doğa bize karşı son derece kayıtsız ve acımasızdır. Bir insanın ölmesiyle bir güve kelebeğinin ölmesi arasında pek fark yoktur. Yalnızca insandan daha fazla kan çıkar. Bir kalbin durması, bir kan akışının sona ermesi, bir tek hücrelinin hücre zarının yırtılması birbirine eşit olaylardır. Hepsinin sonucunda bir organizma artık yaşamsal faaliyetlerini devam ettiremez hale gelir ve ölüm dediğimiz olay meydana gelir. Öyleyse neden bir insanın ölümü bu kadar değerlidir? İnsan yaşamında değer dediğimiz şey çoğu zaman arz-talep dengesine dayanmaktadır. Bir kadın güzeldir ve çok fazla erkek tarafından talep edilir. Kadın yalnızca bir erkeğin olacağı için değeri oldukça yükselecek ve insan olduğu için de egosu aynı oranda artacaktır. Ya da Kız Meslek Lisesinde sınıftaki tek erkeğe edilen talep oldukça fazladır. Yine olgumuz insan ve arz sınırlı olduğundan değer ve egoda oldukça yüksek bir artış yaşanacaktır. Öyleyse insan hayatının değerli olması da yalnızca insanlar için geçerli bir olgudur. Ormanda aç bir aslana insan hayatının değerinden bahsedemeyiz.
Hangi çağa, iklime, kültüre iltisak etmiş olursa olsun insan ömrünün üç safhası vardır: Doğum, acı çekme ve ölüm. Acı çekme dediğimiz şey cennetlik mi, cehennemlik mi oldukları fark etmeyen insanların doğumu ile ölümü arasına girmiştir. Başka hiçbir meslek mensubu değil, sadece şairler kendilerini acı çekişin telâffuzuyla meşgul eder.
Yaşam kolay değil; çok karmaşık, ama bizim ona basit yaklaşmamız gerek. Sorun biziz; sorun bi­zim yaşam dediğimiz şey değil. Sorun biziz ve onu ancak ona nasıl yaklaşacağımızı bilirsek anlayabiliriz. En önemlisi yaklaşımdır, sorun değil.
54 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.