İçimizdeki Şeytan 'ı okumuş ve çok beğenmiştin ancak Yusuf ile yollarımız kesişmemişti bir türlü. Halbuki sevgili
Sabahattin Ali 'nin yazdığı ilk romanmış. Kitapçılardayken sürekli gözüme çarpan ve online kitap satan sitelerde sürekli sepetimde duran bu etkileyici romanı sonunda alıp okuyabildim. Gerçekten, roman hakkında tek bir kelime
Yumuşacık olduğum, yüzümden gülümsemin eksik olmadığı bir kitaptı..
Bekar ve genç bir anne olan Hadley’in, her türlü mücadelesini okuyoruz.
Bir şekilde çocuk sevmeyen, sert , katı Elijah ile yolları kesişiyor ve onların mutlu hikayesini okuyoruz.
İçimi sıcacık yaptı ve çok sevdim
Selamlar sevgili kitap severler.
23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.
Bugün sizlere #neydiknoldukailesi #neslihanacu kitabından bahsedeceğim.
Gümüşsoy ailesinde baba Engin tekstil işiyle uğraşmaktadır. Anne Seval o alışveriş merkezi senin bu mağaza senin gezmekte, sözde dostlarıyla sosyalleşmektedir.
Büyük kızları Burcu
Küçük şeylerle mutlu olmayı öğrettiler bize.
Ne her gördüğümüzü isterdik,
ne de her istediğimiz olurdu.
Ama öyle bunalımlara depresyonlara girip çıkmazdık.
Ertesi gün unuturduk.
Bir giydiğini bir daha giymemek,
önüne konan yemeği beğenmemek ne haddimize.
Bunları sorgulayacak kadar zengin değildik.
Hani bir kıyafetin miras gibi büyükten
küçük
“1993 yılında İngiltere'de, Liverpool’da, 10 yaşında iki çocuk, 2 yaşındaki James Bulger'ı alışveriş merkezinden kaçırmışlar ve döverek öldürmüşlerdi. Çocukların James Bulger'ı bazen eğlendirdikleri, bazen de başına taşlarla vurdukları 4 km’lik yürüyüşlerinde onları tam 38 kişi görmüş, ama hiçbiri olağandışı bir durum olduğunu akıl edememişti. Çünkü çocuk bazen dayak yiyor, bazen de eğlendiriliyordu. Şahitlcr, James Bulger'ı kahkabalada gülerken gördüklerini söylüyorlardı.
Anne-babaların çocuklarına yaptıklarının bundan farklı olduğunu düşünmüyorum. Anne-babalar da çocuklarının ruhunu, bu iki çocuk gibi yavaşça, aralarda çocuğu mutlu ederek ve bu şekilde çocuğun kafasını karıştırarak öldürüyorlar. Çocuklar bir ölüm yürüyüşüne çıkarılmışlarken, biz onları anne-babalarının yanında, kahkahalarla gülerken gördüğümüzü söylüyoruz. Çocuk, anne-babası bazen onu mutlu ettiği, güldürdüğü, ara ara onlarla iyi vakit geçirdiği için, anne-babasının ona acı çektirdiğinin farkına varamadan, yavaş yavaş ölüyor.”
Harvard Üniversitesinde 1938 yılında başlayan ve hala devam eden bir araştırma var. Bu araştırma "insan hayatını anlamlı kılan nedir, sağlıklı ve mutlu bir yaşam için neler önemlidir?" sorularının cevabını bulmak için 724 erkek üzerinde başlatılmış ve halen hayatta olan 19 katılımcıyla devam ediyor. Bütün veriler analiz edilip incelendiğinde şu sonuç ortaya çıkıyor :
Anlamlı, sağlıklı ve mutlu bir hayat için en önemli şey, insanın içinde yer aldığı yakın ilişkilerdir. Bu ilişkilerin en önemlisi de aile içinde kurulan karı-koca-anne-baba- çocuk ilişkisidir. Kişinin sosyoekonomik mevkii ve maddi refahı ise anlamlı ve sağlıklı bir yaşam için önemli bir etken olarak kendini göstermemiştir. Ailesinden, muhitinden, arkadaş ve dostlarından koparak yalnızlaşan insanlar anlamsız, sağlıksız ve mutsuz bir yaşam yaşamaktadırlar. Yalnnızlığın zehirleyici bir etkisi vardır ve yalnızlık insanı hasta edip erken öldürmektedir.
EFELYA'dan...
........
Elif, Ferhat'ı daha yakından tanımak için, çocukluğuna dair hatıralarını anlatmasını istedi ondan; sonra sesine bir avuç fesleğen katıp:
“Dur, önce anneni anlat, çok merak ediyorum, yaşıyor değil mi?”
“Yaşıyor değil mi?” cümlesiyle Ferhat birdenbire dağılmıştı.
“Hayır, yaşamıyor; çocukken kaybettim
"Yüzünde çiçek açtırmadığınız insanların en son mezarında da çiçek açtırmayın."
Ben bunu yaşadım ve çokta sinir oldum. Yaşarken -kim olursa olsun- acısı ve yarası olduğunuz insanların mezarında size gözyaşı dökmek bile hak değil ki daha mezarına çiçek koymak? Hayırdır öldürdüğünüz mutluluklarını bir çiçekle mi kapatmaya çalışıyorsunuz?
Uzun bir süredir yeni doğan bebekler arasında cinsiyet açısından davranış farklılıkları olduğu konusunda ipuçları vardı. An. cak davranışların, yaşamın ilerleyen dönemlerinde sosyal ve bi. lişsel faktörler tarafından etkileniyor olması doğumla gelen farklılıkların gerçek olup olmadığı konusunda belirsizliğe neden oluyordu. Örneğin kız çocuklar
Çocuğun kendine olan güveni, ana-babasına olan güveninden kaynaklanır ve gelişir. Çocuk, anne ve babasını güçlü olup olmadıkları konusunda sürekli dener. Onları zayıf bulduğu alanlarda çileden çıkaracak davranışlarda bulunur. Örneğin, bazı anneler yemek ya da temizlik konusunda ısrarlı bir biçimde çocuğun üzerine giderler. Çocuk bu konuda annesini çaresiz bırakabileceğini fark ettiğinde onun daha çok paniğe uğramasına neden olacak davranışlara yönelir ve genellikle yenik düşen anne olur. Çoğu anne bu konuda çocuğuyla baş edememekten yakınırken, otorite ve çocuk rollerinin yer değiştirdiğini ve bunun da kendi yetersizliğinden kaynaklandığını göremez. Gerçekte çocuk da kazandığı bu zaferden ötürü mutlu değildir. Anne ya da babasının güçsüzlüğüne tanık olmak, çocuğun onlara, dolayısıyla kendine olan güven duygusunun sarsılmasına neden olur.
Kendi içinde kaybolmuş, çürük elma lakabı altında ezilen Dario, konuşma yeteneği olmayan tekerlekli sandalye de yaşam süren Andy, karşılaşma ve birbirlerine iyi gelme hikayesi desek daha doğru olur. Her iki çocuk açısından da örülen duvarlar, onlara verilen zararlar ve toplumun önyargılarını çok net görüyor, onlar birbirine iyi hissettirdikçe siz de mutlu oluyorsunuz. Keşke herkes okusa ve daha çok bilinçli olsa. Özellikle anne-babalar..
Rabbimin bana layık gördüğü üç güzel evlat, “doğum gününü ilk kutlayan ben olayım anne” diyen ve neyi sevip neleri istediğimi bilen ilk gözümün ağrısı çocuk. Ne mutlu bana bir de,
“ sakin gel 42”
Bu kitabı okumayan varsa okusun, okuyanlar da başkasına okutsun. :)
Tek kelimeyle harika bir kitap...
Sürükleyici, akıcı, sizi içine çeken.
Söke Anneleri kitap okuma grubunda Mart ayı okumaya karar verilmişti. Okuyup, bu toplantıda yorumlamak ve diğer kişilerin yorumunu dinlemek için okudum. Bu toplantıya ikinci kez katılışım olacaktı.
Hepimiz birer sığınmacıyız!
Irk, din, coğrafya fark etmeksizin hepimiz!
Doğduğumuz andan itibaren mutlu olduğumuz anlar biriktirip ilk ihtiyaç duyduğumuz anda o zamanlara sığınıyoruz.
Bir bebek, beyaz gürültü duyduğu anda anne karnındaki zamanı özleyip şimdiki zamandan o zamana doğru sığınıyor.
Bir çocuk, mutlu olduğu zamanları oyunlarına aktarıp o anları yeniden defalarca yaşıyor adeta.
Bir genç kız, dinlediği şarkıda buluyor dönmek istediği romantik anları.
Bir delikanlı, yıllar öncesinin maçının tekrarını aynı zevkle ve ilk defa izlercesine gözünü kırpmadan izliyor ve o an artık o maçın oynandığı zamanın insanı.
Bir 68 kuşağı, aradan yarım asır geçse de 6. Filo protestosunun her saniyesini defalarca yaşıyor her gün. Beden yaşlansa da ruh 1968 sığınağında.
Bir anne, uzun yıllar geçse de evladının bebeklik fotoğrafına bakarak o yıllara dönüyor.
Uzar da uzar bu sığınmacılar…
Kitapta yazarla aynı adı taşıyan ana karakterimiz hayalinde kurguladığı çeşitli karakterler ve hayali projelerle karşımıza çıkıyor. Tek gerçek karakterin kütüphanedeki “evsiz” olması ise çarpıcı! Evsiz bir yere ait değil ama kitapların arasında pek çok yere ait!
Gaustin gibi hayali karakterler ile ütopya ve distopya arasında gidip geliyor okur. “Bir şans verilseydi hangi yıla dönmek isterdin?” sorusunu hem kişisel hem de milletler açısından ele alıyor. Kitabın sonunda öğrendiğimiz üzere bir kütüphanede çeşitli yılları ve ülkeleri anlatan kitaplar arasında günlerini geçiren ve hafızasını gün geçtikçe kaybeden bir yazar ana karakterimiz. Hepimiz gibi…
Zaman SığınağıGeorgi Gospodinov · Metis Yayıncılık · 0456 okunma