Zor bir soruydu, düşünmem gerekti. düşündüm, taşındım. yalnızlık bir durum muydu; yoksa bir algı mı? yani yalnızlık şu anda tuşlarına bastığım bilgisayarım gibi somut bir şey miydi: varsa vardı, yoksa yoktu,
ya da mutluluk gibi göreceli bir algı mıydı, sözgelimi yaşamım x kişisinden daha çok mutluluk içermesine rağmen kendimi ondan daha mutsuz olarak niteleyebilmem gibi, çevrem y kişisinin çevresinden daha çok samimi ilişkiyle dolu olsa bile, kendimi y kişisinden daha yalnız hissedebilir miydim?
bu farklı bir sorunun yanıtıydı. yalnızlık kesinlikle paylaşılamazdı. çünkü;
evet, bence yalnızlığı paylaşmak, yalnızlığın tanımına tamamen aykırı.
üstelik yalnızlığın bizim algımız olup olmaması da değiştirmez bunu.
diyelim ki yalnızlık bizim algımız değil, sadece içine düştüğümüz durum.
bu durumda şairin dediği gibi yalnızlık paylaşıldığında artık bir şeyi paylaşmış olduğumuzdan artık yalnız olamayız.
ancak yalnızlık bir durum değil, bir algıysa bile ister milyonların;
ister milyarların arasında olalım;
bizim algıladığımız şey gene yalnızlıktır ve isteyen istediği kadar paylaşmaya çalışsın, biz kendimizi yalnızlığı algılamaya programlamış olduğumuz için gene yalnız kalmış oluruz.
bize karşı empati kurmaya çalışan insanları red ederiz. onlar bizim duygularımızı paylaşsa bile, biz bu paylaşımı algılayamayız.
algılasak o zaman gene yalnızlık algısından kurtulmuş oluruz.
^^^^^^^^^^^^^^