YouTube kitap kanalımdaki Azerbaycan edebiyatı videosunda bu muhteşem kitabı önerdim: ytbe.one/FM7RoOXGSok
Hayatımda ilk kez
Celil Memmedguluzade okuyorum ve Azerbaycan edebiyatı okudukça her geçen gün şaşkına dönüyorum. Meğer ne güzel kitaplar kaçırıyormuşum da hiç haberim yokmuş...
Şimdi bu kitabın gözünüzde biraz olsun canlanabilmesi için size bir
Sakallı yaban domuzu, yani Sus Barbatus. Ne kadar da başarılı bir benzetme. Sakallı domuz insanlar misali. Domuzu kötülediğimden demiyorum ama deyim yerindeyse, domuzluk yapmak da insanlara atfedilmiş bir şeydir.
Sus Barbatus tek kelime ile harika bir roman. İnanıyorum ki zamanla yirmi birinci yüzyıl klasiklerinden biri de olacaktır. Çünkü
*
NOT : Okurken kafanız karışabilir '' Az önce ben ne okudum ya '' diyebilirsiniz.
NOT : Kitabın ilk bölümlerinde kendinizi Özel Kuvvetler veya Komando Kampında hissedebilirsiniz. :D
For example :
''Yaşamın ancak ölümünden sonra belli olacak
-yani hiç,
belli olmayacak .
Yaşayacaksın hep - hiçe dek; sonra da
hiç
olacaksın. ''
Gibi. Daha çok var :))
Gelelim kitaba , Oruç Aruoba'nın daha önce okuduğum
''Hani'' kitabını daha çok beğenmiştim. Kitaptaki dil , biçim , üslup kısaca her şey diğer kitabıyla aynıydı. Ancak konu bakımından çok farklıydı. Ölüm ile başlıyordu kitap. Biraz gerilerek okuduğumu itiraf etmeliyim. Daha sonra Yaşam konusuna geçince '' hıh tamam ya işte bu , biraz gitsin karamsarlıklar '' dedim ama demez olaydım. Meğer yaşamak ölümden daha kötüymüş... En son Felsefe bölümü vardı. Tamam harika başlangıç , tamam şiirle felsefeyi karşılaştırma ve benzetme. Her şey süperdi. Ama daha sonrasında sadece Felsefe dersi gördüm diyebilirim. Felsefe dersinden tek farkı , Felsefe'deki terimlerden bahsetmiyor oluşuydu ki çok şükür... Oraya da girseydi durum feci olabilirdi.
''Her şeyin fazlası zarar'' bölümümde bu kitapta gereksiz yere uzatılan cümleler vardı. Ölüm yok olmadır , ölüm var olmamadır , ölüm silinip gitmedir. Gibi sürekli kısır döngüyle anlatmış yazarımız. Diyorum ki anlatılmak istenenin en 3 farklı şekilde anlatılması iyi değil midir? Yani matematikte , fizikte ya da zor bir konu da iyidir. Fakat bu kitapta abartı geldi.
Oruç Aruoba , lütfen bu kadar kelime oyunu yapma.
Lütfen kelime oyunu yapma bu kadar Oruç Aruoba.
Kelime oyunu yapma Oruç Aruoba lütfen.
De ki İşteOruç Aruoba · Metis Yayınları · 20185bin okunma
ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor.
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 28. kitap, Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerden ise okuduğum 4. kitap oldu. Daha önce Arkadi ve Boris Strugatski kardeşlerin okuduğum 3 kitabından da tam olarak mutlu ayrılamamıştım; fakat Uzayda Piknik isimli bu kitap, şu ana kadar okuduğum en iyi ve en derin kitaplarıydı.
Strugatski kardeşleri
1200' lü yıllarda ki , devletleri, coğrafyayı ve halkların zorluklarını Yunus Emre'nin de bir insan olduğunu hatırlatırcasına yaşadığı zorlukları,bir evlat,bir seven,bir sevilen ve de bir baba oluşu üzerinden anlatan güzel bir roman.
Yunus Emre'nin normal insan oluşu dedim?
Çünkü; tarihe ve tarihi insanlara kutsallık atfetmek gibi kötü bir alışkanlığımız var!
Oysa bu kitap Yunus Emre'nin, yediği içtiği,sevilip sevildiği, tarlada çalıştığı ölüm ile her an yüzyüze olduğu yani bizler gibi olduğunu anlatıyor.
Sevmenin güzelliğini ve sevgilin özel sevilen olduğunu hissettirdiği bölüm ise "SİTARE" dir.
Herkes herşeyi sevebilir! Ama kalbinin sahibi sevgili sevdiğin olur ki bunu da göklerde ki herhangi bir yıldızdan çok daha parlak olan yıldız manasında tanımlaması aşkına düşülen sevgili sevdiğimizin ne kadar özel olduğunu anlatmak için harika bir benzetme.
Bol çokomelli bir Proust kitabıyla da karşınızdayız sayın seyirciler ve seyretmeyenler. Bilenler bilir ve bilmeyenler için de #47102686 , #47929813 ve #48983599 incelemelerinde görülebileceği gibi tüm yavaşlığıyla devam ediyor Kayıp Zamanın İzinde okuma
Her ne kadar uzun süredir varlığından haberdar olsam da Haruki Murakami’yi ilk kez yakın bir dönemde okudum. Kitaplığımda Murakami’ye ait 3 kitap vardı ve ben de en bilinen eseri olan Sahilde Kafka ile başladım. Öncelikle şunu söylemek isterim. Murakami gerçekten inanılmaz betimlemelere sahip bir yazar. Benzetme yaptığı şeyle hiç ilgisi olmayan benzetme cümleleri gerçekten hikayeye ayrı bir tat katmış.
Açıkçası kitap başlar başlamaz bir anda oldukça gizemli bir hikayenin içine giriyorsunuz. 15 yaşında evden kaçan Kafka Tamura’nın hikayesi ve bu hikayeye paralel bir şekilde ilerleyen geçmişten gelen gizemli bir olay. Kitaptaki tüm karakterler kesinlikle çok güçlü. Metaforlar inanılmaz. Gizem harika. Kitapta ara sıra karşımıza çıkan ilginç esprili bir dil de var. Açıkçası ben bu dili en fazla Hoşino ve Nakata’nın yolculuğu sırasında hissettiğimi söyleyeyim. Hatta bazı yerlerdeki diyaloglar sesli gülmeme bile neden oldu. Ama gelin görün ki kitabın son kısmı beni bir miktar üzdü.
Spoiler vermek istemediğim için çok detaya giremiyorum ama şöyle söylemek gerekirse benim açımdan bir şeyler havada kaldı. Tüm hikaye boyunca gizem ve birtakım doğaüstü olayların çok güzel harmanlandığı bu hikaye benim beklentimi karşılamayacak bir sonla bitti ne yazık ki. Sonradan başka yorumlardan anladığım kadarıyla bu durum yazarın tercih ettiği bir yöntemmiş. Ama yine de eğer daha önce Murakami okumadıysanız ve vaktiniz varsa kesinlikle çok farklı bir kafada yazılmış olan 653 sayfalık bu kitaba bir göz atmanızı öneririm.
Sahilde KafkaHaruki Murakami · Doğan Kitap · 20209,8bin okunma
...
Bu insan, bireysel olarak özgür olduğunu
anlayınca, "özgür" olduğunu hisseder! Oysa, bu durum, tıpkı salon kapalı olduğu halde bir kuşu kafesten çıkarmalarına benzer! Böyle bir özgürlük ne farkeder?
Sayın okur, sana bu kitabı anlatabilmek için ne yapabilirim ya da nasıl bir benzetme kurabilirim bilmiyorum.
Dostoyevski'nin Suç ve Ceza kitabında da başıma bu gelmişti. Dünya'da konuşulan kaç yüz dil olmasına rağmen, bu kitabı tanımlayacak herhangi bir kelime bulamıyorum. Ama nasıl hissettiğimi şöyle sunayım:
Beynime koca bi' evren girdi. Sanki
Merhamet, şiddettir. İyi ki başıma gelmedi'nin bir başka dildeki karşılığı aslında. Acı dozu arttığında yalnızlığımızın rahatsız edilmesi içinizde öfke damarının kabarmasına yol açar. Ben, bir seferinde, durumun yanardağ indifasıyla eşdeğer sayılabileceğine varmıştım, insanın içdünyasında. Lavlar püskürdüğünde, hele geceyse, görünüm büyüleyicidir, izleyeni mıknatıs gibi çeker. Ama ne kadar yaklaşmayı göze alabilirim, sorusu yabana atılamaz.
Merhabalar Sevgili 1000K Okurları,
Tezer Özlü’nün bu kitabı hakkında kısa da olsa bir inceleme paylaşmak istedim. Lakin nereden, nasıl başlayacağımı bilemedim… Çünkü o kadar çok söylenecek söz var ki. Üzerine saatlerce, günlerce konuşabileceğim bir kitaptan öte bir “insan” olarak da düşündüğümden biraz zorlanacağımı hissediyorum. Yine de bir