Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Pencerenin önünde, elindeki kitabın sayfalarını dalgın, karıştıran bir kadın. Dışarıda günlerdir bitip tükenmeyen bir ince yağmur.Başını kaldırıyor. Karşısında gülen küçük kız çocuğuna bakıyor. O bakarken geçip gidiyor yıllar. Çocuk büyüyüp bir genç kız oluyor birden. "Yüzüm değişmemeli" diye düşünüyor kadın. Çünkü senin yüzün hiç değişmiyor onun için. Kiralar değişiyor, okul masrafları, dostlar, nizamiye kapıları, mevsimler değişiyor. Nöbetçiler değişiyor, yasalar, giysiler, gazete sayfaları, her şey değişiyor. Değişmeyen tek bir şey var onun için: Senin yüzün. Yüzünün gülünü, senin ağacının sağlam gövdesine dayayarak bitmez tükenmez bir yağmura karşı direniyor."
Bir Nedeni Yok Yalnızca Öptüm Dudaklarım gerisin geriye çekildi; ağdalı bir sıvının ağır ağır örttüğü, korkunun biçim kazanıp ayağa kalktığı ve ‘hey bana bir şeyler söylemenin vakti geldi’ dediği zamanlarda bekledim seni; gözlerimi kapadım. Bekledim. Beklerken, özlemenin hangi geçitleri geçilmez kıldığını, hangi duyguların insanı hayata
Reklam
''Bütün bu saçmalığın ortasında, memurların en kötü yozlaşmalara sürüklenmeleri nasıl önlenebilir? Bu, olanaksızdır ve böyle en yüksek düzeydeki yargıç, bunu kendisi için bile başaramaz. İşte bu nedenle nöbetçiler, tutuklananın sırtındaki giysileri çalmaya çalışıyorlar, gözetmenler başkalarının evlerine zorla giriyorlar ve işte yine bu nedenle, suçsuz insanların, sorguya çekilecek yerde, bütün bir kalabalığın önünde aşağılanmaları yeğleniyor.''
Böylece çöl yine kıpırtısız bir hale büründü, kuzeydeki sisler, Bastiani Kalesi'nin nizami yaşamı, hepsi kıpırtısızdı; nöbetçiler nöbet alanının o ucundan bu ucuna hep aynı yolu katediyordu; alayın karavanası hep aynıydı; günler birbirine benziyor ve uygun adım yürüyen askerler gibi sonsuza değin tekrarlanıyordu.
Sayfa 202 - İletişim Yayınları, 13. baskıKitabı okudu
"Nöbetçiler yanlarına sokulanlara parolayı sorarlar. Sen de öyle yap. Hayal gücüne yanaşan her şeye parolayı sor. Böyle yaparsan hiç baskına uğramazsın..."
Sayfa 77 - Epiktetos
"Az gelişmiş ülkeler gibiyim, açlıktan ölen umutlarım var, hücrelerimde çıkan ayaklanmaları kimyasal nöbetçiler bastırıyor. Ve yalnızlık dedikleri diktatör, ülkemin en cennet yerinde sefa içinde yaşıyor…" Batuhan Dedde
Reklam
LOJMAN Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-2/Kitabı okudu
Gazali Bağdat’taki eğitimini tamamladıktan sonra bir kervanla Tus şehrine dönüyor. Ama yolda kervanı haramiler soyuyor ve herkesin altınını, gümüşünü alıyorlar. Gazali’nin de bir tek torbası var. Torba da gidiyor. Herkes kaderine razı olmuşken Gazali haramileri aramaya başlıyor. Aylarca aradıktan sonra haramilerin saklandığı mağarayı buluyor ve torbasını geri istiyor. Nöbetçiler bu deli çocuğu öldürmeye hazırlanırken Haramibaşı gürültüleri duyuyor ve neler olduğunu soruyor. Bir deli oğlanın geldiğini ve torbam da torbam diye tutturduğunu söylüyorlar. Haramibaşı ‘Gönderin şu çocuğu bana’ diyor. Sonra ona ‘Evladım, herkesin servetini aldık, ses çıkaran olmadı. Senin torbanda bunlardan daha kıymetli ne olabilir ki canını tehlikeye atıp buralara geldin?’ diye soruyor. Gazali ‘Benim yüküm onlardan daha değerli’ diyor. ‘Çünkü içinde Bağdat’taki hocamın ders notları vardı.’ Haramibaşı adamlarına ‘Verin şu çocuğun torbasını’ diye emrediyor. ‘Karnını doyurup yola çıkarın.’ Sonra da Gazali’ye dönüyor. ‘Ders notlarını iade ediyorum delikanlı,’ diyor, ‘ama âlim olmak istiyorsan bir şeyi hiç unutma.’ Gazali ‘Nedir o?’ diye soruyor. Haramibaşı diyor ki: ‘Senden çalınabilen bilgi, senin bilgin değildir.
303 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Veba'da, hayatlarına düşen bir salgın hastalığın meydana getirdiği çaresizlik girdabının içine süreklenen insanların, şehrin kapatılmasıyla ortaya çıkan boğucu ve tehditkar atmosferin etkisiyle esir olma hali ve duygusu yansıtılmıştır. Kurgusal güncede ele alınan veba salgının sembolik bir felaketi ifade ettiği kanısındayım. Salgının yayılmasını
Veba
VebaAlbert Camus · Can Yayınları · 202020bin okunma
Nicedir elimde gül dalıydı Değişti, değişti hançer oldu Baba bunu kendime mi saplasam Ya da bir gündoğumuna saklasam Daha gün ortalığa dağılmadan Al diye çekip vursam mı adamı? Sevince inanmayanı, yaşamı paylaşmayanı Ekmeği ortadan ikiye bölmeyeni Aşktan döneni, savaştan kaçanı Kapılara nöbetçiler dikeni Köpeklerin sofrasında besleneni İnanç alıp-satanların hepsini Baba, bu gümüş hançerle vursam mı? Nicedir elimde gül dalıydı Değişti, değişti hançer oldu Sardı uzayan yansısıyla Sardı narçiçeği kırmızısıyla Bugünden çekip gidecek olanı Gül dalıydı hançere dönüştü birden baba Soframızdan aşımızı çalanı Çekip bu güzel hançerle vursam mı?
Reklam
İnsanın belki bir şey görürüm diye, ara sıra çit aralığından dünyaya baktığı olur; ama görüp göreceği, göğün ufak bir parçası, bir de yabani otlar sarmış yüksek, toprak bir tabya… Nöbetçiler tabyanın üstünde gece gündüz aşağı yukan dolaşırlar. Yıllann geçeceğini, senin hep böyle gelip ancak bir çit aralığından etrafı seyredebileceğini, hep aynı tabyayı, aynı nöbetçileri, aynı küçücük gök parçasını, ama tutukevi üstündeki göğü değil de başka, uzaktaki özgür göğün bir parçasını göreceğini düşüneceksin. Gözünüzün önüne iki yüz adım boyunda, yüz elli adım eninde kocaman bir avlu getiriniz. Bu düzgün olmayan altı köşeli avlu, yüksek kazıklar arasıma çekilen bir çitle çevrilmiştir. Toprağa derince gömülmüş olan bu çitin uzun uçlan sivri kazıklarının köşeleri birbirine bitişiktir. Kazıklar enli tahta parçalanyla birbirine eklenmiştir. İşte bu, tutukevinin dış duvarıdır. Duvarın bir yanında, her zaman kapak, nöbetçilerin gece gündüz bekledikleri sağlam, çift kanatlı bir kapı vardı. Kapılar, tutuklular çalışmaya gönderildiği zaman, verilen buyrukla üzerine açılırdı. Bu kapının öte yanında aydınlık, özgür bir dünya vardı; orada insanlar normal hayatlarını sürdürürlerdi. Ama duvarın bu yanındakiler için o dünya, yalnız bir masaldan ibarettir. Burada bambaşka, hiçbir yere benzemeyen bir dünya vardı. Kendilerine göre yasalar, kendilerine göre elbiseler, ahlâk ve âdetler ve ölü diri bir ev… Hiçbir yerde olmayan hayat, bambaşka insanlar.
Bu yaşamdaki aşinalık her şeyin sıkıcı görünmesine neden olur, çünkü korkunç ya da garip görünen şey, gözlerimize alışmak için zaman verildiğinde oldukça sıradan görünür. Bu konuya girmişken şunu da söyleyeyim: Sahilde nöbet tutan ve çok uzakta yüzen bir şey görünce elinde olmadan, "Yelkenli! Yelkenli! Güç/ü savaşçılar!" diye bağıran nöbetçiler olduğunu duymuştum. Beş dakika sonra görünen şey bir posta gemisidir, sonra bir kayık, sonra balya ve en son olarak da yüzen birkaç tahta parçasıdır. Bu hikayenin uyacağı çok sayıda insan biliyorum: uzaktayken büyük gibi görünen ama yakına gelince pek bir şeye benzemeyen insanlar
Mustafa Kemal
MUSTAFA KEMAL'İN 1929'da Türk Ordusu için söylediği, " Kutsal bir kahramanlık kuruluşudur" sözü ve "Askerleri sev!.." buyruğu boşuna değildi. Bu söz Mehmetçiğin, Mustafa Kemal'in de kahramanlaştırdığı Çanakkale Savaş'ındaki kahramanlığından geliyordu: "Sabah nöbet yerinde ne var, ne yok kontrol etmek ve nöbettekileri değiştirmek için bir başka manga gönderildi, biraz sonra, yeni giden manga çavuşu şaşkın bir vaziyette geri geldi. 'yüzbaşım, bütün nöbetçiler şehit olmuş ama çavuş nöbeti bırakmıyor..' dedi. yüzbaşı ile beraber bende gittim. Gerçekten de Çavuş nöbette idi. bir kayanın üzerine abanmış, parmağı tetikte, gözleri açık, bütün dikkati ile ileriye bakıyordu. Bir mermi alnından girmiş, arkadan çıkmıştı! Sırtı kan içinde idi. Alnından akan kan göz çukurlarından aşağı yaş gibi damlamıştı. Önce silahını alalım dedik, bırakmadı. yüzbaşı geldi, eliyle çavuşun omuzuna dokunarak,'Sen görevini taptın. Nöbetin bitti..' dedi. Şaşırtıcı bir şey oldu. Çavuşun parmakları çözüldü yavaşka kayıp sırt üstü uzanı verdi.. Kimbilir, şehit orada hala nöbette idi..."
Sayfa 153Kitabı okudu
Hapishanede Bir Sabah Türküsü
"Maltepe askeri cezaevinin avlusunda Sisler içindeki Büyükada'nın karşısında Oturmuş yazarım bu şiiri Eylül başlarında bir Cumartesi sabahı Lodos titretiyor ağaçları Yağmur geceden yıkamış çiçekleri
Maltepe Askeri Cezaevi - Eylül 1982Kitabı okuyacak
1.055 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.