Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Seçilen her şeye karşılık yapılabilecek diğer şeyler yitirilir. Buna seçmenin maliyeti diyebiliriz. Yani şiiri, şiire yolculuğu seçtiğinizde, tam bir seçim olmalıdır bu. Dibine kadar adanmalısınız şiire. Ancak o zaman yazacağınız şiirler, en çok şiir olacaktır. Çiçek kitapları okumalısınız. Durmadan sözlük, atasözleri ve deyimler sözlüğü okumak durmumdasınız. Hiç gerekmiyor gibi görünse de resim, heykel, mimari, müzik, dans… bilmelisiniz. Jeolojiden, coğrafyadan, sporun her türünden, zoolojiden, botanikten… haberdar olmanızı gerektirir şiir. Bütün bunların yapılabilmesi için kendini parçalamak durumunda kalır şair. Şiir yazmak edimini, İlhan Berk’in cehenneme benzetmesinin nedeni de budur. Bir düşünün, onca şeyi yapmayı göze almak, insanı şiire götürür; ama o çok çekici olan sıradan yaşantının da dışında tutar hep. Asıl olan bunu başarabilmekte.
Sayfa 39 - İkaros YayınlarıKitabı okudu
Bu hissə.')
"Bu dünyada birbirinden farklı özgürlükler olsa da benim en sevdiğim özgürlük Zorba. Ancak hiçbir zaman onun gibi yaşamak istemedim. Bunun için cesaretim de yok. Ben de o romanın anlatıcısı olmak için doğmuş bir kişiyim. Zorba gibi insanlara hayran kalmakla yetinen bir kişi yani." Yavaşça başını sallayıp, “Yine de birine hayran kalınca onun ardından gidip, o kişinin küçücük bir parçası bile olsa örnek almak istemez miyiz ?” dedi Seungwoo. "Doğru... Benim de örnek aldığım bir şey var aslında. Romandaki o sahneyi siz de sevmişsinizdir diye düşünüyorum." Seungwoo başını çevirip Youngju'ya baktı. "Dans sahnesi mi ?" "Evet, dans sahnesi. O bölümü okuduktan sonra ben de öyle bir hayat yaşamaya karar vermiştim. Hayal kırıklığına uğrasam da, yenilgiye uğrasam da dans edeceğim, düşünmeyeceğim. Güleceğim. Tekrar tekrar güleceğim demiştim." "Başarılı oldunuz mu ?" "Yarı yarıya. Ancak sonuçta ben Zorba olarak doğmadım. Güldükten sonra ağlayıp, dans ettikten sonra yere yıkıldım. Yine de tekrar ayağa kalkıp dans etmeye devam ettim. Bu şekilde yaşamaya çalışıyorum."
Sayfa 244 - Athica BookKitabı okudu
Reklam
Oynadığı her filmin kostümüyle dolaşıyordu. Bekçi, Postacı, Mübaşir… Setten çıktığı kostümü asla çıkarmıyor, her yere öyle gidiyordu… Çalışmadığı günlerde kostümler temizleniyor, yine çıkarmamacasına giyiliyordu… Eve gelince varsa ceket, kravat çıkıyor, pantolon gömlek üstünde kalıyordu… Halbuki film çekimi olmadığı zaman eve girer girmez üstünü değiştirirdi. Bu kıyafet işi hep böyle devam etti. Biz de alışmıştık. Anormal bir durum olduğunun o da farkındaydı. Eve gelince oynar, dans eder, şirinlikler yapardı… Belki de kostüm meselesini örtbas etmek istiyordu. Hani çocuklar yaramazlık yaptığında, kızmamamız için dikkatimizi başka yöne çevirmek isterler ya… İşte öyle…
Sayfa 116 - Doğan KitapKitabı okudu
Şimdi birimiz buradan çıkacak, kurtulacak. Çekildiğimiz fotoğrafları alıp bir çerçeveye koyacak, çerçeveyi bir duvara asacak, geçip karşısına bizi izleyecek. Zaman o anda donacak. Şimdi birimiz sağ kalacak ama solu ölmüş olacak. Birimiz, birimizin duvarına asılmış bir çerçevenin içinde yaşlanacağız. Birimiz için şarkı bitecek, fakat her ikimiz de dans etmeyi bırakacağız. Anlıyor musun? Anlamıyorsun. Çünkü beni duymayı bıraktın. Zaten, ben de konuşmayı...
Yazgıyı seçebiliriz sanıyorsan hakkında hiçbir şey bilmiyorsun demektir. Benimkisi beni seçti. Kendimi kurtarmak için her şeyi denedim. Dövüştüm, yumruklaştım, dans ettim, hatta şarkı bile söyledim, güleceksin belki ama başlangıçta direndim ona. Ne zaman ki her şeyin sarpa sardığını gördüm işte o zaman anladım: Eksiksiz olması gerekiyordu.
Avrupa Nişanları
Sultan Abdülmecid, Avrupa'nın kalkınmasını yanlış değerlendirmiş bir padişahtır. Bunda da çevrenin mühim rolü olmuştur. Özellikle Fransız kültürüne çok önem vermiş, Türk musikisi yerine Fransız müziğine merak sarmıştı. Fransız kültürünü Osmanlılara hakim kılmak için, belki de farkında olmadan öylesine bir gayret gösterdi ki, Fransa imparatoru ona "Lejyon Donör" nişanını gönderdi. İngiltere Kraliçesi Viktorya ise, Sultan Abdülmecid'e "Dizbağı" nişanı verdi. Yabancı nişanları kabul eden ilk padişah, Abdülmecid oldu... Kendi açılarından haklıydılar. Sultan Abdülmecid ile etrafi sayesinde Osmanlılar geçmişlerinden uzaklaşacak, kültür ve medeniyetlerini terk edeceklerdi. Bunları terk ettikçe de Avrupa'nın kucağına düşeceklerdi. O zaman Avrupa, bu cihan imparatorluğunu lokmalara ayırıp yutacaktı... Nerede nereye gelinmişti... Bir zamanlar Osmanlı padişahları, Fransa'da dans edildiğini duyup, "bir gün bunun kendi memleketlerine de sıçraması endişesiyle Fransa'yı protesto ederken, Sultan Abdütmecid, Fransız büyük elçisinin baloya davetini kabul ediyor, dans eden çiftleri hiç bir tedirginlik duymadan seyredebiliyordu. Ve Osmanlı Devleti'ni, "Avrupa hayranlığı ağır ağır kemiriyordu...
Sayfa 429 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Reklam
Yaşamını bir çocuk başı gibi görüyor o, ve yazgısı saçlarını karıştıran yönü belirsiz esinti. Bu rüzgar güleç bir yoldan tarihe geri gönderiliyor, Eşzamanıyla ilerleyişin,bulanıklığa ve deliliğe. Bir fısıltıyla ışıklanmış boncuk kümesi; Madeni kütleler,zaman aşırı göz topağı, İnce devinimlerle örtüyor onu, yerden,küreselden. Alayımı ve yüzümü olumluyor göz topağı, kıvranarak dans ediyor, bana,gökçe tütsüden!
Benimle biraz daha dalga geçmeye hazır görünüyordu ama sonra gözleri büyüdü ve yüzünde tam bir dehşet ifadesi belirdi. Bakışlarını takip etmek için omzunun üzerinden baktım. Arkamı döndüğümde, bir kolunu belime dolayarak sakalının yanağımı sıyırmasına yetecek kadar yakınıma eğildi. Şu an neler oluyor? "Bunu istemenin delilik olduğunu biliyorum ama beş dakikalığına benimle gelirsen tarlalarını istediğin zaman bizzat sürüp ekeceğim. Tamam mı?" Cevap vermedim. Veremezdim. Bu sözler bir kulağımdan girip tam bacaklarımın arasına düşmüşken olmazdı. "Sadece benimle gel," diye fısıldadı. "Lütfen." Ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yoktu ama Noah o kadar yakındı ve beni o kadar sıkı tutuyordu ki bunun bir önemi yoktu. Ve lütfen kelimesi, günah işlemeden önce dilenen bir özür gibi dudaklarından dökülmüştü. Yine de kelimeleri toparlayamayacak kadar sersemlemiştim. En son ne zaman birinin beni bu şekilde kollarına aldığını hatırlayamıyordum. Daha da önemlisi, bunun hiç bu kadar ilahi bir his olduğunu hatırlamıyordum. Spor kompleksinin diğer tarafında gösteri yapan bir bando takımı, etrafımda dans edip dönen bir çocuk ve yakınlarda birkaç yüz kişi vardı ama odaklanabildiğim tek şey belimi kavrayan eldi.
Sayfa 106 - ShayKitabı okudu
O muazzam büyü bizi takip etmemişti. Hiçbir şey peşimizden gelmemişti. Mucize bizdik! İçimizdeydi. Her şey bizdeydi! Mucize, sihir, o eşsiz sevişme! Hep bizim zihnimizdeydi. Mucize gitmiyordu bir yere. Biz gidiyorduk. Mucize bizdik. Kinyas ile Kayra! Ellerinde her zaman sarı ışık noktalarının dans ettiği adamlar...
Ben bana verilenlerde başarılıydım. Ama ne zaman kendim için bir şey istesem, o şey parmaklarımın arasından kayıp gidiyordu.
Sayfa 202 - DoğanKitabı okudu
Reklam
Aralık ayında, başıbozuk kuvvetlerin durumu daha da karıştı. Birçokları yeni orduya geçti; fakat Ethem’in etrafında hâlâ kuvvetli bir kısım bulunuyordu. Miralay Arif, Anadolu İhtilâli hakkındaki hatıralarında bundan epeyce bahseder. Yazdığına göre, Ethem’in üç bin kişilik kuvveti, ayrıca yüz makineli tüfeği ve dört topu varmış. Onların fikir
Biz sofraya oturur oturmaz, kapı açıldı. İçeriye Kafkasyalı bir grup girdi. Çok parlak kostümleri vardı. Kurşunları göğüslerinde, geniş omuzlu, ince bellerinden hançerler sarkan, uzun, siyah çizmeli bir gruptu. İnsan, onların hemen dans etmeye başlayacaklarını bekliyordu. Fakat, onlar dönüp insana bakmıyorlardı bile. Evet, bu fevkalâde yapılı
Üzüntü ve mutsuzluk söz konusu olduğu sürece mezarında yeterli zamanın olacak, o zaman doya doya mutsuz olabilirsin. Fakat canlıyken tam olarak canlı ol. Bu bütünlükten ve yoğunluktan mutluluk ortaya çıkacaktır ve mutlu bir insan kesinlikle dans etmeyi öğrenir.
Çünkü beni duymayı bıraktın. Zaten, ben de konuşmayı...
* Şimdi birimiz buradan çıkacak, kurtulacak. Çekildiğimiz fotoğrafları alıp bir çerçeveye koyacak, çerçeveyi bir duvara asacak, geçip karşısına bizi izleyecek. Zaman o anda donacak. Şimdi birimiz sağ kalacak ama solu ölmüş olacak. Birimiz, birimizin duvarına asılmış bir çerçevenin içinde yaşlanacağız. Birimiz için şarkı bitecek, fakat her ikimiz de dans etmeyi bırakacağız. Anlıyor musun? Anlamıyorsun. Çünkü beni duymayı bıraktın. Zaten, ben de konuşmayı... *
Sayfa 200
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.