Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Ceza korkusuyla çekinilen kötülükler, ödül ümidiyle yapılan iyilikler, insanın yaradılışındaki çirkin hayvanlığı gidermiş sayılmaz. Güzel ahlak bizde dış etkilerle zorunlu değil, adeta yaradılıştan gelen bir şekilde kökleşerek gelişmeli, meydanda hâkim mahkûm kalmamalı, yani artık eğitilmeye muhtaç bir fert görülmemeli, cehalet bütün karanlığıyla ortadan kaldırılmalıdır."
Sayfa 93
Spino­za insan ruhunun ölümsüz olduğunu temelde inkar eder. Zih­nin ya da onun bir parçasının ölümsüz olduğunu ve vücudun ölümünden sonra bile Tanrı'nın içinde yaşamaya devam ettiği­ni kabul etse bile kişisel ruhun vücut ile birlikte yok olduğuna inanır. Dolayısıyla ebedi mükafat ya da ceza konusunda he­veslenecek ya da korkulacak bir şey yoktur. Hatta Spinoza, ümit ve korkunun, dini liderlerin, sürülerini inançlı bir tesli­miyet halinde tutmak için kullandıkları duygulardan ibaret ol­duğunu söyler. Tanrı'nın ödül ve ceza dağıtan serbest bir ha­kim olduğu sanısı, saçma bir biçimde ona insani özellikler at­fetmek gibi bir uygulamaya dayanır. "Bu kişiler, insanları ken­dilerine bağlamak ve onlar tarafından el üstünde tutulmak için Tanrı'nın her şeyi insanlar narnma yönlendirdiğini söyle­yip durur. Dolayısıyla her biri kendi mizacına göre Tanrı'ya tapınmanın değişik yollarını uydurmuştur." Bu yüzden batıl inanç, cehalet ve önyargı, düzenli bir dinin temelinde yer alır. Spinoza'nın ısrarla savunduğu görüşe göre Tanrı aslında sonsuzluktan yapılmıştır ve Doğa ile birdir. Diğer her şey mut­lak bir gereklilik ile Tanrı'nın doğasından gelir. Spinoza aynca insanoğlunun herhangi bir biçimde özgür olduğuna inanmaz ve onun günahlardan kurtulup hayırlı bir hale erişmesi konu­sunda hiçbir şey yapamayacağını ileri sürer.
Sayfa 196 - İletişim Yayınları
Reklam
Hem 1660'lann başında başlanmış Spinoza'nın başyapıtı Eti­ka’da,hem de daha eski bir çalışma olan (muhtemelen 1660 başı, yani aforozdan dört yıl sonrası) ve Etica’daki fikirlerin olgunlaşmamış ya da henüz çekirdek halinde boy gösterdigi Tanrı, Insan ve Insanın Mutlulugu Üzerine Kısa Inceleme (A Short Treatise on God, Man and His
Sayfa 196 - İletişim Yayınları
Carpe Diem
"Her şey her zaman, içinde olduğumuz anda gerçekleşir, başka bir an veya başka bir fırsat yoktur. İnsanlar, geçmişi ve geleceği sürekli düşünerek yaşamın özü olan şimdiyi kaçırır- lar ve bunun farkına bile varmadan ölüm anında pişmanlık- larla çekip giderler. Änı kaçırmak aslında hayatı ıskalamak demektir. Ne kadar enteresan; bize verilen en
Fakat aslında tesadüf diye bir şey yoktur. Her şey ya sınav, ya ceza, ya ödül ya önlemdir.
Sayfa 78 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Ölmekten vazgeçtim. Çünkü ölürsem ve eğer yukarıda beni ödül ve ceza sisteminin bekçileri bekliyorsa çok büyük kavgalar etmem gerekecekti. Ölmek istemiyorum, çünkü Tanrı’yı da öldürürüm diye korkuyorum.
Reklam
Eski tanrı, eskiden yapabildiği hiçbir şeyi yapamıyordu artık. Aslında onu başlarından atmaları gerekirdi. Ama onlar ne yaptı? Tanrı kavramını değiştirdiler -ve doğallıktan uzaklaştırdılar: ödedikleri bu bedel sayesinde de ona tutunmaya devam ettiler. -Javeh, "adaletin" tanrısı - o artık İsrail'le bir bütün ve halkın kendine olan güveninin ifadesi değildi: o artık sadece belli şartlar altında tanrı sayılıyordu... Tanrı kavramı, her mutluluğu ödül olarak, her talihsizliği ise tanrıya karşı itaatsizliğin cezası ve "günah" olarak yorumlayan ve papazlardan oluşan politik kışkır- tıcıların eline düştü: onların sözde "namuslu dünya düzenine" sahip bu en yalancı yorum-tarzları, "neden" ve "sonuç" doğa kavramlarını kesin olarak tepetaklak etmiştir. Doğal neden- sellik, ödül ve ceza ile yok edilmişse bir kere, tabiata aykırı bir nedenselliğe ihtiyaç duyulur: geri kalan ve doğal olmayan her şey bunu takip edecektir. Yani yardımcı olan, akıl veren ve cesaret ile özgüvenin her talihli ilhamının temel kavramı olan tanrı yerine -taleplerde bulunan bir tanrı... Ahlak artık bir halkın yaşam ve gelişim şartı ile yaşamın en alt içgüdüsü olmaktan çıkmış soyut bir hale gelmiştir. O, yaşama karşı tezatlık, düşgücünün temel kötüleştirilmesi ile her şey için "kem göz" şeklini almıştır.
Sonsuza kadar sonsuzluğa asılı kalmak Tanrılara ödül insanoğluna ceza ise Kalbim, bağışlanmayacak bir şey yap Katlanma kendine ve bu dünyaya
Sefalet cahilin, mutluluksa bilgenin gününe doğar. İşte bu da bizim ödül ve ceza anlayışımızdır.
Din
Allah'tan başkasını asıl güç sahibi, yönetici, sahip, ödül ve ceza verici olarak kabul ettiğinizde, alçalarak başlarınızı onun önünde eğdiğinizde ona hizmet edip, emirlerine itaat ettiğinizde, O'nun ödülünü arzulayıp cezasından korktuğunuzda sahte bir Din meydana çıkar. Bu çeşit bir Din'i Allah kesinlikle kabul etmez, çünkü gerçeğe tamamen aykırıdır.
Reklam
...bir toplumda halka ahlâk kuralları öğretilmesi, o toplumda hâlihazırda bir düzen kalmadığını gösterir. Mühim olan bu kurallara bile gerek kalmadan düzeni sağlayabilmektedir. Bu çerçevede halkın arzu ve korkularını bir ödül-ceza sistemi uyarınca kamçılamak yerine, onları aşırıya kaçan arzulardan arındırmak lazımdır. Aşırılığın değil, sadeliğin hüküm sürdüğü bir toplumda insanlar hırs, çekişme ve rekabetten uzak kalacak ve bu da huzurlu bir toplumu beraberinde getirecektir. Böylesi bir toplumda suça eğilim az olacak, insanlar birbirine düşmeyecektir.
Ödül müsün ceza mı ey geçmiş zamanlar Kurtulan da mutsuz senden kurtulmayan da.
Ceza korkusuyla çekinilen kötülükler, ödül ümidiyle yapılan iyilikler, insanın yaratılışındaki çirkin hayvanlığı gidermiş sayılmaz. Güzel ahlak bizde dış etkilerle zorunlu değil, adeta yaratılıştan gelen bir şekilde kökleşerek gelişmeli,
Sayfa 93
Ceza korkusuyla çekinilen kötülükler, ödül ümidiyle yapılan iyilikler insanın yaradılışındaki çirkin hayvanlığı gidermiş sayılmaz.
Sayfa 93 - Naşit Nefi EfendiKitabı okudu
Kişilik, bireyin çevresiyle sürekli etkileşimi ve uyum çabası sonucu oluşur. Çocuk denediği ve yararını gördüğü davranışları yineleyerek uyumunu sürdürür. Kendisine ödül getiren davranışı benimser, acı veren ya da zor duruma düşüren davranıştan da kaçınmayı öğrenir. Böylece alışkanlık durumuna gelen özellikler ekonomik bir işlev görür. Örneğin atak ve saldırgan davranışı sürekli ceza ile karşılanan bir çocuk edilgin, çekingen ve ürkek davranmayı öğrenir. Böylece anne-babasıyla çatışmaya düşmez, belki de korunup kollanarak ödüllendirilir; kendi çıkarı ile çevrenin beklentilerini uzlaştırır, dengeler. Dürtülerini dizginleyerek, isteklerini ertele- yerek gerçeklere uygun davranmaya başlar. Sonuçta dürtüler, benlik ve dış çevre arasında dinamik bir denge kurulur.
Sayfa 78 - İnkılâp YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.