Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ortaçağ Avrupa'sı tam bir cahiliye dönemi yaşıyordu .
Hıristiyanlık, ortaçağı karanlığa, cahilliğe eve batıl inançlara gömdüğünde Freya bir şeytan olarak kabul edildi ve tüm kediler de birer kötü ruh ilan edildi. Lanetlenen kediler artık açık bir hedef háline gelmişti ve hepsi avlanıyordu. Önce cuma uğursuz gün olarak kabul edildi sonra da kedi besleyen kadınlar cadı ilan edilip kedileri ile birlikte öldürüldüler. Çünkü kediler artık onların gözünde Şeytan tarafından cadılara yardımcı olmak üzere atanmış cinlerdi. Binlerce kedi ve kadın aynı kaderi paylaştı: ya asıldı ya da yakıldılar. Tabii bu kadar kediyi yok ederseniz meydanların farelere kalması kaçınılmaz olur! Nihayetinde önü alınamayan fare popülasyonu tüm Avrupa'ya Kara Veba'yı getirdi ve bu saçma batıl inanç binlerce insanın ölümüne sebebiyet verdi.Bu olaydan sonra kimse kedilere "cin", "iblis" veya "lanetli" diyemedi...
"Batı" kelimesine baktığımızda farklı birtakım sorunlarla karşılaşıyoruz. Öncelikle kelimenin modern zamanlarla yaşıt olduğunu ifade edelim. Her ne kadar "occident" (batı) kelimesi "güneşin battığı yer" anlamında Avrupa dillerinde XIV. yüzyıldan beri kullanılıyorsa da, kelimenin modern mânasını XVIII. yüzyıldan itibaren kazanmaya başladığını görüyoruz. Öte yandan "occident" kelimesinin ifade ettiği coğrafi Batı, "Asya'nın batısı" anlamını da taşıyor. Ortaçağ'da Avrupa kendisini "Asya'nın batısı" olarak görmekteydi. Bu mânada Batı diye müstakil bir coğrafyadan bahsetmek mümkün değil.
Sayfa 26
Reklam
Tutuculuk yalnızca hükümet etme kuramlarıyla sınırlı değildi Hipokrat tıbbı , Batlamyus'un astronomi ve coğrafya bilgileri ve diğer Ortaçağ bilimleri , batı Avrupa' da çoktan rafa kaldırılmış olduğu halde Osmanlı Devletinde çok uzun süre varlığını sürdürdü. Müslümanlığı savunanlar İslam'ın insan mantığına aykırı olmadığını her zaman öne sürdüler. Ayrıca özellikle çağımızda İslam'ın en mantıklı din olduğunu da ısrarla belirttiler. Yine de resmi Osmanlı İslam'ı , aklın üstünlüğüne dayalı yeni öğretilerin yayılmasını geciktirdi ancak durduramadı.
Osmanlı Devletinin kuruluş ilkelerinde Müslümanlık , hanedanlık ve ortaçağ yapısı vardı. Devlet , şeriat denilen İslam hukuku , kanun adı verilen hükümdar buyrukları ve örf denilen geleneklerle yönetiliyor ve bazen günlük gereksinimleri karşılamak için bunlar mantık dışın kadar genişletiliyordu. Bu yasalar gereğince Müslüman olmayanlar İslam kanunlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını kabul ettikleri takdirde korunuyorlar ve topluluk yaşamlarını sürdürebiliyorlardı. En önemli üç gayrimüslim ve cemaat ise Rum ya da Doğu Ortodoks Hristiyanları , Ermeni Gregoryen(Monophysite - İsa Mesih'in hem tanrı hem insan olarak tek bir tabiatı olduğuna inanan) Hristiyanlar ve Yahudiler idi. Bu topluluklara o tarihlere verilen millet adı daha sonraları laik ulusu belirtecekti. Gerçi kapsamı zamanla değişti ama millet sisteminde toplulukların kendini yönetme biçimi durum , genel de Hristiyanların etkisi altındaki Avrupa'da görülmüyor ama yine de , yaşamlarını istedikleri biçimde sürdürüp başarılı olabildiler.
144 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Ortaçağ'dan refahı çıkacağını sanan bir zihniyetle kriz aşılamaz
İslamın krizi, Arap entelektüellerinden oluşan bir komite tarafından hazır­lanan ve Birleşmiş Millerler himayesinde yayınlanan 2002 Yılında Arap Ülkelerindeki İnsani Gelişmişlik raporu, bazı çarpıcı karışıklıkları ortaya koyuyor. Arap dünyası senede yaklaşık 330 kitap çeviriyor ki bu rakam, Yunanistan'ın çevirdiği kitap sayısının beşte
İslam’ın Krizi
İslam’ın KriziBernard Lewis · Kronik Kitap Yayınlar · 2023280 okunma
165 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Tarih: Değişik Bir Başlangıç
ARNOLD John H., Tarih, (Çev: Sevda ÇALIŞKAN), Dost Kitabevi Yayınları, Ankara 2007, 167 s. “Tarihçiler geçmişte olmuş her olayı anlatamaz, sadece bazılarını seçerler.” 1. GİRİŞ Tarih, John Hugh Arnold ’un 2000 yılında History: Very Short Introduction adıyla yayımlanmış eseridir. Tarihe giriş niteliği taşıyan bu eser, yazarın da belirttiği
Tarih
TarihJohn H. Arnold · Dost Kitabevi · 200739 okunma
Reklam
775 syf.
·
Puan vermedi
Yaşlı Kıta Avrupa
İlk Avrupa toplumlarından Hitler' e kadar ayrıntılı ve açıklayıcı bir biçimde tarih anlatıyor. Kendinizi 1789'da Fransa 'da 1942 'de Stalingrad 'da 1240 'li yıllarda Moğol İstilasi' nda hissedebilirsiniz. İlkçağ Avrupası'nın bile açıklayıcı bir şekilde açıklandığı bir başyapıt. Özellikle Ortaçağ Avrupa'sındaki olayları merak edenlere tavsiye ederim. Zaten İnkilap Yayınevi 'nin Rusya Tarihi, Hindu Tarihi... gibi kitapları olan bir serisi var. Bu kitaplarla Dünya Tarihi'ne ayrıntılı bir bakış atabilir okuma hazineninizi ve kelime dağarcığınızı geliştirebilirsiniz. Tarih severlere tavsiye ederim.
Avrupa Tarihi
Avrupa TarihiJ. M. Roberts · İnkılap Kitapevi · 2016187 okunma
10/10 puan verdi
·
Beğendi
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,978 okunma
Aşkenazi Yahudiler
Aşkenazi olarak tabir edilen Avrupa kökenli Yahudilerin durumu da bundan pek farklı değildir. Haçlı Seferlerinin ateşlediği Anti Semit duyguların ilk kurbanı İngiltere Yahudileri olur. Tefecilikle suçlanan Yahudiler 1290'da bu ülkeden kovulurlar. Bunu diğer Avrupa devletleri takip eder 1347-1351 yılları arasında ki büyük veba salgının müsebbi olarak görüldüklerinden dolayı hedef tahtası haline gelirler. Nitekim 1394'te Fransa'dan da dışlanırlar. Nazilere has olduğu sanılan birçok ayrımcı uygulamanın kökenleri bu yıllara (Ortaçağ) dayanmaktadır. Yine bu yüzyılda sıklıkla kullanan Getto tabiri ismini 1516'da Venedik'te kurulan Yahudi Mahallesi'nden almaktadır.
Sayfa 159 - Yeni Şafak
%61 (450/736)
9/10 puan verdi
Yeni başladım. 1327'lerde Ortaçağ Avrupa'sında bir manastırda yaşanan cinayetin soruşturması sırasında başka cinayetler de işleniyor. Ortaçağ da Dinin ve skolastik düşüncenin egemen olduğu ,ayrıca bir manastırda meydana gelen polisiye öykü bu kitap.Öykü diyorum;Umberto Eco'nun araştırmalarına dayanarak gerçek bir hikaye olduğunu söyleyebilirim.Umberto Eco Gösterge Bilim,Tarihçi,filozof ve şairdir.Ayrıca kendisi Ortaçağ Tarihi konusunda profesör derecesinde uzmandır.Bu kitap onun ilk eseridir.Okuyucuyu "Suç Manastırı" ismini koyarak yönlendirmek istemediği için "Gülün Adı" ismini koymuştur çünkü 'Gül ' semboldür.Gül,kendisine yüklenen anlamların hepsini kapsayan hiçbir şeydir "der.Güzelligin,aşkın,ayrılığın,acının,duyguların ifadesidir.Bu kitap da içinde herseyi barındırıyor Tarih,felsefe,entrika,strateji,bulmaca,sosyoloji... O yüzden sadece polisiye olayları anlatan bir kitap olarak okuyucunun aklında kalsın istememiştir. "Her roman bir yorumdur" diyerek yorumu okuyucuya bırakmıştır. 'Cağdaş Klasiklerdendir.'okumak isteyenlere tavsiye ederim
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012,5bin okunma
Reklam
Bizlerse tam tersine, teknolojik yenilikler bakımından çağdaş dünyaya Batı Avrupa toplumlarının ve Avrupa’dan türeme Kuzey Amerika toplumlarının öncülük ettiğini sanırız, ama ortaçağ sonlarına kadar teknoloji Eski Dünya'nın herhangi bir "uygar" bölgesindekine göre Batı Avrupa'da daha az gelişmiş durumdaydı.
Avrupa'da sosyal bilimlerin öncüleri ortaya çıkarken Osmanlı İmparatorluğu Ortaçağ skolastik düşüncesinin egemen olduğu feodal bir devletti. Türk filozof ve din adamları, Tanrının mutlak iradesiyle kulun bağıntılı iradesi arasındaki ilişkileri aramakla, bunların insan davranışlarına olan etkilerini incelemekle ve Kur'an'ı yorumlamakla yetiniyorlardı.
Sarmal Yayınevi 1995 Sayfa: 32
"ilk Fâtımî hükümdarının doğum sertifikası"
Tüm bu manevralar, Fâtımîler hakkındaki çalışmalara uzun süre boyunca "ilk Fâtımî hükümdarının doğum sertifikası" sorununun hâkim olması sonucunu doğurdu. Günümüz araştırmacıları için, bu çok önemli bir meseledir. Ortaçağ İslâm siyasi düşüncesi, bazı hanedanların meşrulaştırılması konusunda son derece endişelidir. Şîilerde imamlığın meşruiyeti soya bağlıydı. Bunun nedeni, Avrupa'da olduğu gibi belli topraklar üzerindeki monarşik iddiaların veraset yoluyla geçmesi değil, monarkın Allah ile özel ilişkisinin onun soyuna aktarılmasıydı.
Sayfa 314 - Kapı Yayınları 145, Araştırma İnceleme 34, Medival Islamic Political Thought, Çeviren Hakan Köni, 1. Basım Ekim 2007Kitabı okuyor
Sadizm açısından olası yararlar hakimiyet, intikam ve cinsel erişim olabilir; olası tehlikelerse mağdurun ya da müttefiklerinin misillemesi olacaktır. Sadistler işlerinde ustalaşabiliyorlar; Ortaçağ Avrupa'sındaki, polisin sorgulama merkezlerindeki ve gizli seri katil yuvalarındaki işkence aletleri dehşet verici ölçüde gelişmiş olabiliyor ve sadistler de zaman zaman bağımlılara dönüşebiliyorlar.
Sayfa 614Kitabı okudu
Davşan ayağı
Eskiden tavşanın her parçası, kulağı,kuyruğu, ayağı, kurutulmuş iç organları uğur için taşınırdı. Fakat yeğlenen parçası ayağıydı. Folklor uzmanları tavşan ayağının kadının ve tarlaların verimliliğini sağlayan fallik simge olduğunu ileri sürerler. Öte yandan Avrupa ortaçağ tıbbında tavşan melankolik hayvandır, iyileşmek için yabani hindiba yer, etini yiyene hastalık bulaştırır; tavşanların yılda bir cinsiyet değiştirdiği inancı da yenmelerini engelleyici bir nitelik sayılmıştır. Eski Çin inanışına göre, erkek tavşan yoktur ve dişi tavşan bitki filizlerini yalayarak hamile kalır, yavrusunu tükü- rerek doğurur. Alevi inancına göre de Muaviye zaman zaman kadın gibi aybaşı olur ve tavşan doğurur (yumuşatılmış bir yoruma göre erkeğin kibir ve kini, hayız görmesi demektir). Yine bu inançta, Yezit'in ruhu tavşanın vücuduna girmiştir; dolayısıyla kötü niyetli kişiler tavşan donunda yeniden dirilebilirler. Tavşanın aybaşı gördüğüne de inanılır; çünkü tavşan, Havva'nın Adem'le kimin cinselliği tükendi diye tartışması üzerine, her birinin 'nefs'lerini birer küpe üflemelerinden sonra Havva'nın küpünden çıkmıştır, Havva'nın çocuğudur. Tavşanın pişirildiğinde eti kalmadığı ve sadece kan olduğu, bu nedenle de yenilmesinin doğru olmadığı inancı da bununla ilintilidir. Tavşan Alevilerce, Ali'nin atı Düldül'ü ürküttüğü, Kerbela'da Hüseyin'in yerini düşmanlara gösterdiği için de lanetlenir. Musevilik tavşan etini yasakladığı gibi, Sünni fıkıh bilginleri arasında da tavşan etinin helal olup olmadığı geçmişte tartışma konusu olmuştu.
Sayfa 18 - İş Bankası Kültür Yayınları
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.