Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Otto Rank
Rank klasik psikanalizdeki rezistans kavramını, hastanın terapistle işbirliği içinde olmaması ya da yapması gerekeni yapmaması durumuna karşı terapistin geliştirdiği tepkinin anlatımı olarak yorumlar. Ona göre rezistans, hastanın bağımsızlığa doğru yönelme isteğinin belirtileridir. Bundan ötürü, özellikle terapiste karşı çıkışlar, hastanın terapiye engel olma çabası olarak yorumlanmaz ve olumlu karşılanır.
Bildiğim biri var öyle: kendini bildi bileli kaygılı
Freud'un öğrencilerinden Otto Rank, Doğum Travması adlı kitabında anne karnında geçen rahat bir dönemin ardından, çaba ve mücadele gerektirecek doğum sonrası duruma geçisin, her insanın sonraki yaşamında var olacak bir kaygıya neden olduğunu ileri sürer.
Reklam
Otto Rank, bir insanın başına gelebilecek en büyük travmanın doğmak olduğunu söyler. İşkenceleri, tecavüzleri bilen insanlar olarak bunun abartılı bir yorum olduğunu söyleyebiliriz elbette ama çok haksız da sayılmaz Rank. 9 ay boyunca mutlak bir güven ve emniyet duygusuyla yaşadığımız, beslenmeyle ilgili en ufak bir sıkıntımızın olmadığı sıcacık
Sayfa 115
Aşk. Niye bu kadar çok kişi kafayı aşka takmış durumda? Bana göre bunun yanıtı, insanların hayatlarına bir anlam katma gereksiniminden geliyor. Aşk, beraberken kendimizden büyük bir şeyle bağ kurduğumuz, başkalarıyla etkileşim sağlayan bir tecrübe. Dindar olmayan ya da herhangi bir ideolojiye bağlı olmayan kişiler için geriye insanı geliştirecek bir tek aşk kalıyor. Otto Rank'ın da belirttiği gibi aşk, kişiye geçmişte dinin atalarına verdiği şeyi veriyor, hayata anlam katıyor ve yaşam amacı sunuyor.
Komplekslerinin asıl kaynağı her ne olursa olsun, insanların şimdiki fikirleri çok önemlidir. Bu da Alfred Adler, Erich Fromm,, Karen Horney, Otto Rank ve Harry Sullivan gibi pek çok Freudçu psikanalistin, hastaların geçmiş hikayelerinin tüyler ürpertici ayrıntılarına takılıp kalmak yerine, neden şimdiki sorunlarını, fikirlerini ve ilişkilerini analiz etmeyi vurguladıklarını açıklamaktadır.
Sayfa 111Kitabı okudu
Reklam
Psikanalitik kuramcılar arasında Carl G. Jung (1875-1961) ve Otto Rank' ın (1884-1939) adları, psikanalizin kurucuları olarak ön sıralarda yer alır. Bu psikanalistlerin, çocukluk ve ilk gençlik yıllarında cinsel istismara maruz kaldıkları kendi ifadelerinden ortaya konmuştur. Goldwert (1986) yaptığı bir çalışmada, Freud'a yazdıkları mektuplara dayanarak, Jung ve Rank'ın, cinsel istismar anılarını değerlendirmiştir. C. Jung, 28 Ekim 1907 tarihinde Freud'a yazdığı bir mek­tupta, kimliğini hiçbir zaman açıklamadığı bir kimsenin cinsel saldırısına maruz kaldığını şu satırlarla itiraf etmiştir: "... ve ben bunu kendimle yaptığım bir mücadele sonunda itiraf ediyorum. Bir insan ve bir araştırmacı olarak sana sınırsız bir hayranlık duyuyorum ve bilinçli bir düşmanlık beslemiyorum. Sana karşı olan büyük saygım, yadsınamaz erotik yanı nedeniy­le dinsel baskı gibi bir şey. Bu hoş olmayan duygu, büyük saygı duyduğum bir adamın çocuk iken cinsel saldırısına uğramış ol­mamdan kaynaklanmaktadır. "
Yaşamıyoruz
Otto Rank : kendimizi çok yoğun ve çok hızlı yaşayıp biten bir hayatla kısıtladığımızda kullanılmamış ve içimizde yaşanmdan kalmış bir hayatla suçlu hissetiğini yazmıştır.
Sayfa 118Kitabı okudu
Ruhsal yapının ortaya çıkması doğum travmasıyla başetme girişiminin bir sonucuydu ona göre. Öyleyse, her türlü nevrotik rahatsızlığın anahatları bu ilk çatışmada yatıyor demekti, yani kısacası: Her nevroz doğumla birlikte oluşmaya başlıyordu.
Rank'a göre her insan, bağımlılık ve bağımsızlık ya da boyun eğme ve kendi yönünü kendi belirleme eğilimlerinin yarattığı çatışma ile dünyaya gelir. İnsanın bağımsız bir varlık olma çabası yaşamın özüdür. Bunun karşıtı, dölyatağındaki çabasız varoluşa dönme eğilimidir ki Rank bunu ölüme ulaşma isteği olarak yorumlamıştır. Dolayısıyla, ayrılık ve birleşme, yaşam ve ölümle eş anlam taşır. Bağımsızlığa doğru atılan adımlar ürkütücüdür, bireyselliği yitirerek çevrenin egemenliği altına girmek ise çaresizlik duygusunun yaşanmasına neden olur. Her iki duruma da eşlik eden duygu suçluluktur. Kendimize ya da çevremize ihanet etmenin suçluluğu.
Reklam
Rank, dölyatağında geçen rahat bir dönemin ardından, çaba ve girişimi gerektiren doğum sonrası koşullara geçişin yeni doğan bebekte yarattığı dehşetin, en sağlıklı insanların bile sonraki yaşamında sürekli olarak var olan birincil kaygı'nın kökeni olduğu görüşünü vurgulamıştı. Bu gö­rüş, doğum travmasının sonraki yaşamdaki kaygıların ilkörneği oldu­ğu biçiminde ve ilk kez Freud tarafından ortaya atılmış olan görüşü çağrıştırmakla birlikte, iki görüşün yorumlamasında önemli bazı farklılıklar bulunmaktaydı. Freud, doğum travmasını insanın yaşadığı ilk kaygı olarak tanımlamış, ancak sonraki yaşamın kaygılarını genellikle cinsel nitelikte nedenlerle açıklamıştır. Buna karşılık Rank, insanın yaşamındaki kaygıların çoğunu, doğum anında yaşanan ayrılık kaygısının tekrarı olarak yorumlamıştır. Ona göre, doğum travması sonucu yitirdiklerine karşılık bebek, annesinin de yardımıyla yeni ilişkiler kurarak çevresiyle "birlikte olma" durumunu sürdürür. Ancak, gelişim sürecinin doğal sonucu olarak kurulan beraberlikler, ileride bir yenisi kurulmak üzere daima sona erer ve ayrılık kaygısı, yaşam döngüsünün her aşamasında yeniden yaşanır.
Otto Rank sevgiyi “Bir başka insanın istencini kendi istenci kadar sevebilmek” olarak tanımlar.
Sayfa 43
112 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
6 günde okudu
Anladığım kadarıyla Otto Rank'ın demeye çalıştığı şey bilinen ilk kahraman miti olan Sargon mitinden sonrakı tüm kahraman mitlerinin aynı tematikaya sahip olduğu ve bu mitlerde sadece olarak kahramanların (personajlar'ın) adlarının, coğrafi yerlerinin, bir de datanın değiştirildiği. Özetlersem : Kahraman en seçkin anne babanın çocuğudur, genellik­le kralın oğludur. Kökeninde, dış yasak ve engellere bağlı olarak, ilişkiye girmeme, uzun süreli kısırlıklar ya da ebeveynlerin gizli cinsel ilişkileri gibi zorluklar var­dır. Hamilelik öncesinde veya sırasında, bir rüya ya da kahin şeklinde bir kehanet ortaya çıkar; bu kehanet, onun doğuşuyla ilgili uyarıda bulunur ve genelde ba­bayı (ya da onun temsilcisini) tehlikelerle tehdit eder. Genelde bir kutunun içinde suya bırakılır. Sonra hay­vanlar ya da alt sınıftan birileri tarafından (çobanlar) kurtarılır ve dişi bir hayvan ya da mütevazı bir kadın tarafından emzirilir. Büyüdükten sonra seçkin ailesini oldukça becerikli bir şekilde bulur. Bir yandan babasın­dan intikamını alır, diğer yandan kendini kanıtlar. Sonunda sınıf ve onurunu elde eder... Aynı zamanda kitapta esas olarak kahramanların davranış ve psikolojisi Sigmund Freud'un Psikoanalitik felsefesi esas alınarak değerlendiriliyor...
Kahramanın Doğuş Miti
Kahramanın Doğuş MitiOtto Rank · Pinhan Yayıncılık · 2016162 okunma
Bizi tamamen farklı diyarlara götürecek bu ayrı yollardan birini takip etme arzusuna karşı koyalım... O diyarlar ki şimdiye dek el sürülmemiş yerlerdeki ay­dınlatılmamış yollardır....
Sayfa 114 - Otto RankKitabı okudu
Kahramanın kendisi, ebeveyinlerin' den ayrılmasıyla gösterildiği gibi, hayat yolculuğuna yaşlı nesle zıt bir şekilde başlar; aynı anda hem isyancı hem yenilikçi hem de devrimcidir. Her devrimci aslında asi bir oğul, babaya karşı bir isyancıdır....
Sayfa 111 - Otto RankKitabı okudu
1.213 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.