Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Atatürk Ne Demiş? !
3 Mayıs 1944 Nümayişlerinde emniyete alınmıştık. Hamd olsun o zamandan beri emniyet altındayız ya! O zaman, vaktiyle Atatürk'ün yanında hizmet etmiş sivil polislerden biri anlatmıştı: "Bir gün Atatürk yine o meşhur âlemlerinden birini yaşıyor, yaşatıyordu. Salona büyük bir masa kurulmuştu. Ata hem içiyor, hem konuşuyordu. Bir aralık durdu, etrafındakilere: "Söyleyin bakalım, bu millet ben öldükten sonra hakkımda ne diyecek?" Hâzırun sıra ile sorguya çekildi. Kimi münci, kimi dâhi, kimi bu milleti ve bu vatanı yoktan var eden insan demişler. Hatta Allah'a, peygambere kadar yol alan olmuş. Atatürk gülmüş, "hayır, demiş, hayır... Hiçbiriniz bilemediniz. Bakın ne diyecek bu millet benim hakkımda... Bu Adamın etrafını böyle PUŞT PEZEVENK takımı sarmasaydı memlekete daha çok hizmetler yapacaktı." Atatürk'ün bu sözü üzerine etraftan öylesine bir alkış kopmuş ki Ata'nın elindeki kadeh düşmüş!.
Gülünç Hakikatler, Osman Yüksel Serdengeçti SAYFA 20Kitabı okudu
Abdülkadir Selvi
Akp'yi iktidarda tutmak için kalem oynatan bu tiplerin hepsi, feto kumpaslarının tetikçisiydi. Abdülkadir Selvi'nin yeri bambaşkaydı! Yeni Nesilde, Yeni Asya'da, TGRT'de, Yeni Şafak gazetesinde çalıştı. Yeni Şafak'ın Ankara temsilcisiydi ama, basın camiasında "Akp'nin Ankara temsilcisi" sıfatıyla
Sayfa 298 - Kırmızı Kedi Yayınevi - Üçüncü Basım: Aralık 2017, İstanbulKitabı okudu
Reklam
Kimse benim kalbimi bilemez. Montumun, derimin ve kaburgalarımın arkasında, ta derinlerde gizlenmiştir. Dokuz ay boyunca annemin karnında önemi vardı kalbimin. Ama karnından çıkalı beri bir saatte yeterince atıp atmadığı konusunda kimse artık endişelenmez, bir anlığına duruverdiğinde kimse artık paniğe kapılmaz veya öylesine fazla atmaya başlasa da kimse korkudan ya da gerginlikten olabileceğini dile getirmez.
Yük.
Ayrıca "vicdan azabı" da var. Çocukluğumdan beri taşıdığım ağır bir yük. Büyüdükçe dineceği yerde giderek çoğalan, iliklerime işlemiş o azap... Biliyorum kulağa acayip gelecek söyleyeceğim ama zaman içinde öylesine yerleşti ki bende bu azap, kendi kokumdan bile daha tanıdık gelmeye başladı. Bu koku, ağır bir yaradan akan cerahat kokusu gibiydi, ama benim için çok tanıdıktı.
Sayfa 38
Salyangozun Bakışı
Augustinus’a göre, Kurtarıcı Diriliş’ten bile önce, ölür ölmez Araf’a gider. Neden, diye sorar müfessirler, bizleri kurtarmak için insan bedenine bürüneceği ezelden beri bilinmesine karşın, neden Tanrı bunu yapmak için onca zaman bekledi? Neden o kadar yavaş davrandı? Başka bir deyişle, neden bir salyangoz gibi hareket etti? Dolayısıyla, salyangoz Meryem’e Müjde bağlamında Tanrı’nın öylesine hızlı biçimde insan bedeninde ortaya çıkmasından önce sergilediği yavaşlığı anımsatacak kusursuz bir araç olabilirdi.
Ruh ve şahsi gelişim asla belli ölçülere vurulamaz. Hatta eğitimin bile bu durumda ölçü sayılması mümkün değildir. Herkesten önce ben en cahil, en dar çevrede en ince bir ruh gelişimine rastlamıştım. Hapishanede bazen birkaç yıldan beri tanıdığın bir adamı çoğu zaman hayvan yerine koyup küçümsediğin olur. Ama bazen de öyle bir an gelip çatar ki, aynı adamın ruhu gayriihtiyari dışa açılır; işte o zaman içindeki hazineyi, duyarlılığı görür, kalp taşıdığını anlar, kendinin ve başkalarının ıstıraplarına karşı gösterdiği anlayışın farkına varırsınız. Gözleriniz birdenbire açılır; ilk anda bütün bunları görüp duyduğunuza bile inanamazsınız. Bazen de tersi olur: Tahsil, barbarlık ve sinizm ile öylesine bir uyuşur ki, nefretten boğulacak gibi olursunuz; ne kadar iyi kalpli ne kadar saf olursanız olun buna bir özür ya da hafifletici sebep bulamazsınız.
Sayfa 314
Reklam
Bencillik, genellikle her insanın kişiliğinde öylesine derinlere kök salmış bir niteliktir ki bir kimseyi harekete geçirmek için her türlü kuşku ve tereddütten beri olarak ancak bencilce amaçlara güvenilebilir.
'vakit'ten öylesine kopmuş ve buna karşılık kendimi zamanın akışına öyle bırakmıştım ki saatin kaçı kaç geçtiği ya da kaça kaç kaldığı sorusu benim gündemimden çoktan beri düşmüştü.
SÜT Senelerden beri yapmadığım şeyi yaptım: Süt içtim. Dükkânın içinde su buharı, süt kokusu, insanı ağlatıp uyutacak, kırk sene evvelki bir beşik hatırasına kadar sürüklüyordu... Evet, senelerden beri ne erken uyanmış, ne de süt içmiştim. İşe sütle başlıyorduk. Ne haristi parmaklarımız anamızın göğsünde. O ne dişsiz bir canavar ağzı idi
Atatürk'ün not defterlerinden,
14 Temmuz 1918, Pazar. Matmazel Brandner'i bekliyordum. Karlsbad'ın güneybatısındaki eski şatosuyla tanınan Elbongen'e otomobille gitmeye karar vermiştik. Otomobil Eger nehir kıyısındaki yolu takip ediyordu. Matmazel Brandner Türk ordusuna ilgi duyar gibi görünüyordu. Bana ordumuzun sayısı ve mevcutları hakkında soru sormuştu.
Sayfa 150 - Kırmızı Kedi YayıneviKitabı okudu
Reklam
Beri yandan,tehlikesiz bir özgürlük onun için öylesine yabancı bir kavramdı ki eline geçirse bile başkaları gibi tadını çıkarmasını bilemeyecekti..
Mantığımı kullanmaya başladığım ilk günden beri öğrenmeye olan eğilimim öylesine şiddetli, öylesine güçlü olmuştur ki ...ne başkalarının azarlamaları ne de benim kendi düşüncelerim Tanrı'nın bana verdiği bu doğal güdüyü izlememi önleyememiştir. Bunun nedenini yalnız O bilebilir; Bende yalnız Kendi yasasını izleyecek kadarını bırakıp verdiği bu anlayış ışığını alması için kendisine yalvardığımı da bilir O. Bundan fazlası bir kadın için çoktur çünkü. Hatta bazıları bunun zararlı bile olduğunu söylerler. — JUANA İNES DE LA CRUZ Puebla Piskoposuna Cevap (1691) (Kadınlığı ile uyumlu olmayan bilimsel çalışmalar yapması nedeniyle kendisine saldırması üzerine)
"Parya" diye bir kelime vardır. İnsan toplumunda bu kelime başarısızları, ezikleri, ahlaksızları belirtmek için kullanılır. Ben doğduğumdan beri kendimi bir parya gibi hissettim ve toplumun da böyle damgalamaya layık gördüğü biriyle tanıştığımda her zaman derin bir şefkat duygusu hissederim. Şefkatim o kadar derin ki bazen kendimi ona sessiz bir hayranlık duyarken yakalardım. Ayrıca "suçlu psikolojisi" diye bir kavram da var. Tüm hayatımı vicdanım tarafından rahatsız edilerek yaşadım ama aynı zamanda vicdanım sağdık bir yoldaş oldu. Onunla kasvetimizde oynaşırken her zaman yanımda duran sadık bir eş gibi. Bir de "kirli çamaşırları olmak" diye bir deyim vardır. Benim için o çamaşırlar doğduğum anda kirliydiler ve ben büyüdükçe temizlenmek yerine daha pis ve iğrenç hale geldiler, ta ki her gece milyonlarca farklı cehennemin azabını çekecek kadar kokusu ağırlaşana dek. Öyleydiler öylesine ama (şüphesiz bu dediğim kulağa çok tuhaf gelecek), yavaş yavaş bana kendi kokumdan daha tanıdık gelmeye başladılar. Bu ağır kokuları, açık bir yaranın acısı gibi, fısıltılı aşk protestoları gibi geliyordu. Benim gibi bir adam için, katıldığım yeraltı siyasi toplantılarının havası bu yüzden garip bir şekilde rahatlatıcı ve garip bir şekilde rahattı. Sonuç olarak, beni cezbeden hareketin amacı değil, doğasıydı.
Sayfa 43 - ithaki
Yutkunarak onu izliyorum. Usulca sağ ayağımı tutuyor ve bacaklanmı ayınyor. Bana bakınca gözlerindeki soru işaretini yakalıyorum. Canımı yakacak mısın? Gözleri yaralanmı hedef alıyor. Bııııu ister misin? Ben... ben bilemiyorum. İhtiras nedir biliyor musun? Şaşkınlıkla gözlerimi kırpıştırıyorum. Çoğu insan ihtirasla arzuyu karıştırır.
Sayfa 109
1.295 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.