Küçük bir kızın zamanı nasıl kullandığını anlatan muhteşem bir roman. Çoğu zaman bir merhabayı bile çok gördüğümüz yakınlarımız var. İnsanın insana zaman ayırmadığı bir çağda yaşıyoruz. Çocukları mutlu etmek için bilgisayar, cep telefonu ve bir sürü oyuncak alıyoruz. Fakat onlara zaman ayırmıyoruz. Ve mutsuz çocuklar yetiştiriyoruz. İşte bu noktada Momo ortaya çıkıyor. Momo çıplak ayakları, yamalı eteği, büyük bir erkek ceketi ve kaplumbağasıyla dolaşan küçük bir kızdır. Tiyatro harabelerinde yaşar. Onun en önemli özelliği insanları can kulağı ile dinlemesidir. İnsanlar anlatır anlatır ve o dinler. İnsanlar ona anlatırken sorunlarına çözüm bulurlar. Çocuklar ise onun etrafında toplanırlar. Birlikte hayal gücü yüksek oyunlar oynarlar. Momo, insanların boş zamanını çalarak sevdikleriyle ilgilenmelerine izin vermeyen duman adamlarla da tek başına mücadele eder ve bu savaşı kazanır. Bu romanı mutlaka okuyun. Momo‘dan öğreneceğimiz çok şey var. Unutmayın zaman yaşamdır. Ve yaşam yürekte başlar...İyi okumalar.
MomoMichael Ende · İstanbul Kürt Enstitüsü · 065,8bin okunma
Aslında tanışıyorduk hepimiz aşkla
Uğramıştır elbet sol yanımıza
Bir heyecan bir mutluluk bırakırdı
Yüreğimizin en can alıcı noktasına
Güzel günlerle başlardı aslında
Sevgi saygı güven aşılardı
Gel zaman git zaman başladığında
Sorun çıkardı hep bir noktada
Mutluluğun yerini mutsuzluk alırdı
Güven duygusu yok olur bir anda
Sevginin adı
Öncelikle bir itiraf ile başlayalım:
Bu kitap, kitaplığımda 9.sınıftan beri bekliyor. Edebiyat hocalarımız yazılının bir bölümünü Beyaz Gemi'den soracaklarını söyleyince bizde okuyalım dedik.
Yazılı gününe kadar herkes okumuş, çıkabilecek soruları bile ayarlamış. Şahsen o zamanlar okumamıştım, yazılıya 5 dakika kala internetten özetini açıp
Bir kitaba koyulabilecek iddialı bir isim: “İyi aile yoktur.” Okuyunca, kitabın ismine hak veriyorsunuz. Sadece ebeveynlerin değil, herkesin okuması gereken bir kitap. Bir çocuğa en büyük yaraları en yakınındakiler açsa bile hepimiz bir şekilde çocuklarla muhatap oluyoruz ve minicik bir davranışımız o çocuklarda büyük etkiler yaratabiliyor. Bundan
Yakıcı, kavurucu bir aşktı bu ; beni deliye çeviren , geceleri sabahlara kadar sokaklarda dolaştıran bir aşk. Fakat onu bu hale sokan biraz da bendim. Aşkla tehlikeli bir oyuncak gibi oynamak istiyordum.
Ben bir öğretmenim ve alanım 0-6 yaş. Ben bu çocuklar oyuncak için ağladığında bile içim gidiyor, endişeleniyorum, üzülüyorum. Ama bazı insanlar nasıl olur da o masum bakışlara bu kirli zihniyetleriyle ile yaklaşır, kirli ellerini onlara değdirir. Onlar daha çocuk nasıl gözlerle bakıyorsunuz masum çocuklara ki onların nasıl olaylar yaşamasını sağlıyorsunuz. Bıktım artık kanımın son damlasına kadar bu tür insanlardan bıktım. Aynı evrende yaşamamalı cellatlar ve çocuklar! Öğreneceksiniz çocukları korumayı! Çocuklara çocuk gözüyle bakmayı! Onların elinden hayatlarını almamayı öğreneceksiniz!
zaman bir yılı daha süpürdü
baktın mı
geçmişin temiz mi
temiz mi yürünen sokaklar .
kimsenin gördüğünde mutlu olduğu biri olmasan
dert etme , kendi gördüklerin ile mutlu ol
bakarsın gelecek yıl daha az üzülürsün
ama bu yıl ki acını yine de unutma olur mu
attığın adımların
seni göğe çıkarmaz ama uçurumdan atabilir
kahve içeceğin insanları da
Her şey bir renk ile başlar. Evet bir renk. Çocukluğumuzdan itibaren hatta cinsiyetimizin öğrenilmesinden itibaren. Kimliğimize atfedilen renkler. Kız ise pembe renk erkek ise mavi renk kullanılarak kutlanıyor o önemli¿ gün. Bu mavi pembe ikiliğini icat eden zeki¿ pazarlamacının kim olduğunu düşünmeden edemiyorum doğrusu. Hem bebek giysilerini
"Neresi olduğunu bilmediğim bir yerim sızlıyor."
Galiba kitabı okurken ve bitirdikten sonraki hislerimi en iyi anlatabilecek olan söz, yine kitapta geçen bu söz. Sızlayan kalbim mi, ruhum mu, geçmişim mi, yoksa geleceğim mi?.. Bilmiyorum ve kitabın oluşturduğu duygu yoğunluğuyla ilk kez bir incelemeyi ağlayarak yazıyorum. Çünkü
İnsan, yaradılışı gereği, musibetler karşısında zayıf ve âcizdir. Basit bir kederle bile baş dönmesi yaşar. Küçük bir gam karşısında sersemleşir. Bir mikroba mağlup olan bedeni gibi ruhu da basit bir mesele karşısında sarsıntılar geçirir. Yaşam gidişatındaki ufak bir aksaklıktan ümitsizliğe düşer. Gerçekleşme işareti taşımayan zayıf olasılıklardan telaşa kapıldığı dahi olur. Önemsiz bir mevzuda hayal kırıklığına uğradığında hayat ona tümden acı görünür. Dünya sık sık ona dar gelir, pek çok defa zindan gibi olur.
İnsan, hissiyatını kontrol edebilme konusunda zayıftır. Nefsinin arzularını gemlemede âcizdir. Kalp dinginliğini sağlamada çoğu zaman yetersizdir. Kendi düşüncelerine karşı bile mağluptur. Aklının bir mutluluğa onlarca acı karıştırmasından yakasını bir türlü kurtaramaz. Yaşamın en kırılgan varlığı olan insanın hâletiruhiyesinin hangi hikmetler için böyle mukavemetsiz yaratıldığı, üzerinde tefekkür etmeye değer bir konudur.
İnsanın zayıflığı ve yaşamındaki acılar konusunda en ilginç tahliller çoğunlukla sûfilerin dünyasından gelmiştir. Birçok insan için yıkım sebebi olan hadiselerin sûfiler tarafından gülüp geçilecek nitelikte algılanması, çocuğun dünyasında büyük bir sorun hâlinde yaşanan bir oyuncak kaybının, bir yetişkinin pek de önemsemeyeceği bir durum olmasına benzetilmiştir.
Doğu’nun ve Batı’nın kadim tesellilerini aktarmaya devam eden Dervişin Teselli Koleksiyonu, üçüncü kitapta Sufilerin Mutluluk Sanatını merkeze alıyor.
Hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan Franz Kafka, Berlin'de bir parkta yürürken, çok sevdiği oyuncak bebeğini kaybettiği için ağlayan küçük bir kız çocuğuyla tanışır.
Kafka, çocukla birlikte bebeği uzun süre arar ve başarısız olur.
Ertesi gün onunla, bebeğini aramak için yeniden buluşmak istediğini söyler.
Fakat yine bebeği bulamazlar.
Kafka,
241122
Sevgilim ben şimdi büyük bir kentte seni düşünmekteyim
Elimde uçuk mavi bir kalem, cebimde iki paket sigara
Hayatımız geçiyor gözlerimin önünden
Çıkıp gitmelerimiz, su içmelerimiz, öpüştüklerimiz
"Ağlarım aklıma geldikçe gülüştüklerimiz" Çiçekler, çiçekler, su verdim bu sabah çiçeklere O gülün yüzü gülmüyor sensiz
O
YouTube kitap kanalımda Huzursuzluğun Kitabı’nı önerdim: ytbe.one/zAd9Y20INZM
"Gündüz, bir hiçim; gece, kendim olurum." Fernando Pessoa
Kendimi, tamamen kendim olarak hissettiğim sessiz ve tamamlanmış bir zaman diliminden.
Zaman, aslında ilk başta bir bütün olarak tasarlanmıştı. Sonradan bıçak denen insanlar ezeli dilim dilim