Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gökhan Payır

Gökhan Payır
@payir
Sorgu
Sorgu
ve
Ayna
Ayna
romanlarının yazarı.
İstanbul, 1 Ocak 1987
28 okur puanı
Kasım 2017 tarihinde katıldı
Bir insanın hayata adım atar atmaz kendisini içinde bulacağı maskeli balo hakkında haberdar edilmesi son derece önemlidir. Zira aksi halde pek çok şeyi anlamakta ve onlara katlanmakta başarısız olunabilir. Hatta kafası tamamıyla karışan insan, kalbi daha iyi bir hamurdan imal edilmiş birinden her zaman için daha uzun ömürlü olacaktır. Bu yüzden bırakalım da gençler, bu maskeli baloda elmaların balmumundan, çiçeklerin ipekten, balıkların mukavvadan yapıldığını ve her şeyin ama her şeyin birer oyuncak ve ufak zırvalıklardan ibaret olduğunu öğrensinler. Sonra birbirleriyle ciddiyetle iş yapma kararlılığında olduklarını zannedebileceği iki insandan birinin sahte mallar tedarik ettiğini ve diğerinin de sahte parayla ödeme yaptığını görsünler.
Sayfa 18
Reklam
Fiziksel zevkler bir insanı doğru yoldan çıkardığı zaman, hataya düşen şey onun şehvani tabiatı, benliğinin hayvani kısmıdır. O, bu zevklerin cezbedici yanları tarafından ayartılır. İçinde bulunduğu anın etkisine teslim olmuştur ve neticelerini düşünmeksizin hareket etmektedir. Öte yandan, eğer o, bedensel zayıflık yüzünden hiçbir zaman terk edemediği kusurların onu terk etmesi ve fiziksel zevkler için takati kalmaması nedeniyle bu noktaya ulaşmışsa ve bu yüzden açgözlülüğe sarılıyorsa o zaman zihinsel arzu maddi arzunun yerini almış demektir. Bu dünyanın bütün iyi şeylerini temsil eden, bu noktada bütün iyi şeylerin soyut hali olan para, şimdi soyut olarak bencillik olan tenin bütün ölü ve körelmiş şehvetleriyle aşırı derecede gelişmiş kuru bir gövde haline gelmektedir. Duyuların geçici zevki iyice düşünülüp hesaplanmış olan para tutkusuna dönüşmüştür ki onun hedeflediği şey de tabiatı itibarıyla sembolik ve tıpkı onun gibi yok edilemezdir.
Sayfa 15
Saygıya nail olmuş herkese önyargısız bir şekilde müsamaha göstermeyi ve onlara hararetle destek vermeyi, bunların hepsini ataların gelenekleriyle yapan biri olmayı ve ataların geleneğini gözetirken de onu gereğinden fazla öne çıkarmakla uğraşan biri olmamayı öğrendim.
Sayfa 8

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Hem zaten felsefeden konuşmak, yahut başkalarını dinlemek benim için, faydası bir yana, doyulmaz bir zevktir. Oysa başka laflar, hele sizinkiler, zenginlerin, işadamlarının lafları öldüresiye sıkar beni. Acırım size, sizler ki hiçbir şey yapmadan çok şeyler yaptığınızı sanıyorsunuz. Üstelik de belki siz zavallı buluyorsunuz beni. Böyle düşünmekte de haklı sanıyorsunuz kendinizi. Bense sanmakla kalmıyor, zavallı olduğunuzu düpedüz biliyorum.
Kapanmış olan mezarımın üzerinden koca bir mevsim gelip geçti, sonra bir mevsim daha, sonra bir mevsim daha ve ben hiç var olmamışım gibi dünya dönmeye devam etti. Artık bildiğim dünyanın içinde ben yokum. Her zerrem başka bir yerde. Tanıdığım, bildiğim herkes nasıl yaşıyorlarsa öyle devam ediyorlar yaşamlarına. Ne kadar önemsizmişim. Tanrım! En yakınlarımdan birkaçı müstesna, diğer herkes sanki hayatlarında beni hiç tanımamış biri kadar etkilendiler. Hiç kimsede bir boşluk hissi yaratmadım. Ne ahmak, ne zavallı, ne aciz bir mahlukmuşum! Nelere öfkelendim, nelere kızdım. Şahsımın bile -ki bir şahsım vardıysa tabi- büyük bir hiç olduğu sahte dünyada kızmaya değecek bir şeyleri nasıl bulmuşum. Her şey yalan! Hepiniz bir hayalsiniz. İşitin beni! Telaşlarınız, kaygı, heyecan ve öfkeleriniz, mutluluklarınız, sevgi ve aşk sandıklarınız, kişiliğiniz ve değer verdiğiniz her şey koca bir yalan, koca bir boşluk! Hakikate yüz çevirmiş benlikleriniz, kısa, anlamsız ve toz gibi üflenince uçup gidecek olan dünyevi tasalarınız sizin cehenneminiz olacak. Bütün zenginlikler sizlerin olsun, ben sadece var olmak istiyorum!
Reklam
Stepan Arkadyeviç’in her gün alıp okuduğu gazete taşkın olmayan liberal bir gazeteydi. Okurlarının çoğunluğuna uyuyordu. Bilim-sanat ya da politikaya özel bir ilgisi olmamasına karşın, bu konularda gazetesinin ve çoğunluğun görüşlerine sıkıca bağlıydı, ama o çoğunluğun değişmesiyle birlikte Stepan da değişiyordu. Doğrusu, değişen Stepan’ın kendisi değildi, kendisi farkında olmadan fikirleri değişiyordu. Stepan Arkadyeviç yönünü ve fikirlerini kendisi seçmiyordu, bunlar kendiliğinden geliyorlardı. Tıpkı giysilerinin ya da şapkasının biçimini seçmeyip, modanın gerektirdikleriyle yetinmesi gibi. Belirli bir ortamda yaşayan bu adam için genellikle olgunluk çağında gelişen fikirlere sahip olmak, bir şapkaya sahip olmak kadar gerekliydi.
Zaten nerede barınacağını bilmediği için felsefe onun tek sığınağıydı.
Sayfa 57 - İş Bankası Kültür Yayınları
Dostoyevski..
Avrupa’nın toplayıp kilerine yığdığı bütün zenginlikler bir araya gelse Avrupa’yı çöküntüden kurtaramayacak. Çünkü göz açıp kapayıncaya kadar bütün zenginlikler yerle bir olacak. İşte bu irin tutmuş, kokuşmuş toplum düzeni, her ne pahasına olursa olsun ulaşılması gereken bir hedef olarak sunuluyor halka!!
Sayfa 64 - İletişim
Raskolnikov yürürken, "Acaba neredeydi?" diye düşündü. "Nerede okumuştum, hani bir idam mahkumu, ölümünden biraz önce şöyle söylemiş ya da düşünmüştü: 'Yüksek ve sarp bir kayalıkta, ancak iki ayağımın sığabileceği, dar bir çıkıntıda, dört bir yanım uçurumlar, okyanuslar, sonsuz bir gece, sonsuz bir yalnızlık ve hiç bitmeyecek fırtınayla sarılmış vaziyette yaşamak zorunda olsam ve bütün ömrümce, bin yıl boyunca, hatta sonsuza kadar o bir karış toprakta durmam da gerekse, o şekilde yaşamak, şu anda bir saat içinde ölecek olmaktan çok daha iyidir?' Yeter ki yaşasındı, sırf yaşasın! Nasıl olursa olsun, ama yeter ki yaşasın!.."
İnsanlar böyledir işte, bir salonda her yerimiz çamurlu olabilir ama ayakkabılarımız asla. Orada sizi iyi göstermek için bir tek lekesiz şey isterler. Vicdan mı? Ne münasebet, ayakkabılar.
Reklam
Şimdiye kadar insanı ahlaklı yapmak için kullanılan tüm yöntemler, temelde ahlak dışıydı.
Sayfa 56
Gürültüyle akan derenin kıyısındaki yüksek çayırların arasında uzanmışım, toprağa yakın bir noktada bin çeşit minik yeşillik dikkatimi çekiyor. Bitkilerin sapları arasında küçük canlılar dünyasının vızıltısını, minik kurtların ve sineklerin çeşitli ve kavranamaz biçimlerini yüreğimin hemen yakınında hissederken, bizi kendi suretine göre yaratan Her Şeye Kadir Olan'ın varlığını, sonsuz haz içinde süzülürken bizi koruyan ve aydınlatan Sevgisi Herkese Yeten'in esintisini duyumsuyorum dostum!
Sayfa 5
Hayatımızın, veya aynı şekilde, varlıkların hayatlarının anlamı nedir? Bu sorunun cevabını biliyor olmak, dindar olmak demektir. Siz de şunu soracaksınız; O zaman bu soruyu sormanın bir anlamı var mı? Ben de şöyle cevap vereceğim; Kendi hayatını ve diğer canlıların hayatını anlamsız olarak niteleyen bir insan sadece mutsuz değil, aynı zamanda yaşamaya değer de değildir.
Sayfa 20
Bölge hekimi özellikle üniforma giyenleri olmak üzere günümüzün bütün hekimleri gibi bilimsel terimlerle caka satmayı seviyordu.
Sayfa 82
Nietzsche
"Eğer İslam, Hristiyanlığı küçük ve hakir görüyor idiyse, böyle görmekte bin kez haklıydı: Çünkü İslam, insanı yüceltir ama putlaştırmaz... İyi de, neden? Nedeni şuydu: Çünkü İslam kültürü, asil bir kültürdü; çünkü İslam kültürü, kökenlerini, temellerini insan fıtratına borçluydu; çünkü İslam kültürü, İspanya'daki Müslüman hayatının nadir bulunan, nefis hazinelerinin üzerinde bile hayata evet diyordu! Daha sonraları, Haçlılar, estirdikleri o toz bulutunun ortasında, aslında önünde diz çökmeleri gereken, diz çökmekle daha iyi bir yapmış olacakları bir şeye karşı, asil bir kültüre karşı, bizim bugünkü 19. yüzyıl kültürümüzle mukayese edildiğinde, bizim çağdaş kültürümüzün, kendisini, İslam kültürünün yanında son derece "yoksul" ve oldukça "geç kalmış" bir kültür olarak görebileceği böylesine asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardı. Haçlılar, ganimet peşinde koşuşturuyorlardı, hiç şüphesiz ki. Çünkü Doğu, İslam dünyası, zengindi..."
''İşim yoktu, param yoktu, dostum yoktu.. Daha çok çalışmak zorundaydım.. Kitap bitmeden para vermiyorlardı, kitap bitmiyordu..''
Reklam
Lucianus
Arayın, siz ki bilmek kaygısındasınız.
Sayfa 88
''Ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce olay hatırladım. Gördüm ki ben yalnızca Tanrı'ya inandığımda yaşıyorum. Tanrı'yı düşünmem yetiyordu, o zaman hemen diriliyordum. O'nu unuttuğum, O'na inanmadığım zamanlarda ise, yaşam da yok oluyordu. Yaşamın bu diriliş ve ölümleri neydi? Tanrı'yı bulmak konusunda az da olsa umudum olmasa, yaşamıma çoktan son verirdim. Fakat yaşıyordum. O'nu hissettiğim ve O'nu aradığım zaman yaşıyordum. Öyleyse O vardır. O, O'nsuz yaşanamayan şeydir.”
Felsefe&Teoloji
''Tüm dünyanın maddesini, başlangıçta bir genel dağınıklık olarak kabul ediyor ve bunu tam bir kaos biçiminde yorumluyorum. Bu maddenin, saptanmış çekim yasaları uyarınca kendini biçimlediğini ve itici güç etkisiyle hareketini değiştirdiğini görüyorum. Keyfi hipotezlere başvurmaksızın, sabit hareket yasalarının biçimlemesiyle iyi düzenlenmiş bir bütünün oluştuğunu görmenin sevincini duyuyorum ve bu bütün, gözlerimizin önündeki dünyanın sistemine öylesine benziyor ki, onunla özdeşleşmeyi reddedemiyorum. Bir yüce akıllı yaratıcının varlığını kabul ettirmek için, evrenin güzelliğinden ve kusursuz düzeninden çıkarsanan kanıtların büyük değerini kabul ediyor ve her tür inanca karşı koymayan herkesin bu tartışma götürmez kanıtları benimseyeceğini düşünüyorum.''
Ölüm
Madem ki ölümün önüne geçilemez, ne zaman gelirse gelsin. Sokrates’e; “Otuz zalimler seni ölüme mahkum ettiler,” denildiği zaman: “Tabiat da onları!” demiş. Bütün dertlerin bittiği yere gideceğiz diye dertlenmek ne budalalık! Nasıl doğuşumuz bizim için her şeyin doğuşu olduysa, ölümümüz de her şeyin ölümü olacaktır. Öyle ise, yüz sene daha yaşamayacağız diye ağlamak, yüz sene evvel yaşamadığımıza ağlamak kadar deliliktir. Ölüm başka bir hayatın kaynağıdır. Bu hayata gelirken de ağladık, eziyet çektik, bu hayata da eski şeklimizden soyunarak girdik. Başımıza bir defa gelen şey, büyük bir dert sayılmaz. Bir anda olup biten bir şey için bu kadar zaman korku çekmek akıl karı mıdır? Ölüm, uzun ömürle kısa ömür arasındaki farkı kaldırır, çünkü yaşamayanlar için zamanın uzunu kısası yoktur.
Sayfa 109 - Türkiye İş Bankası Yayınları
İnsan ömrünü "iki kere iki" peşinde geçirir, bu uğurda denizler aşar, hayat harcar; fakat yemin ederim, arayıp gerçekten elde etmekten korkar. Çünkü onu bulur bulmaz artık erişecek bir şeyi kalmayacağını bilmektedir. Baylar, tekrar yemin ederim ki, her şeyi fazlasıyla anlamak bir hastalıktır; hem de tam anlamıyla, gerçek bir hastalık. Normal bir insanın anlayış gücü çok olmamalıdır. Her şeyi anlayan bir adam kendine nasıl saygı duyar?