Günlerce hiç konuşmadan karşı karşıya oturduğumuzu hatırlıyorum. ilk başta, ikimizin de kendi düşüncelerine gömüldüğü bir suskunluk gibiydi. ama birlikte susarken çok şey olabilir, bunu şimdi biliyorum.
suskunluk gelişen bir şeydir. susanlar, o suskunluk içinde inanılmaz büyük adımlar atabilirler. insanlar o arada birbirine o kadar yaklaşabilir ki, sonunda düşünceler ve duygular birbirine değebilir. arada hiçbir boşluk kalmaz, anlıyor musun, hiçbir boşluk kalmaz.
Siz tek birinin sıcaklığının peşindeyseniz, koca dünya sarıp sarmalasa ne fayda! Üşümekten kurtulamazsınız. psikoloji ve matematik bilimleri birbirine hiç benzemiyor. kalple ilgili çıkarma işlemlerinde gidip komşudan bir onluk alamazsınız. onun yerine tutar kendinizi sıfıra tamamlarsınız.
Bir söz insanın neresinden doğar dersiniz?
Dilinden mi, yüreğinden mi, aklından mı? Düşlerinden
mi yoksa gerçeğinden mi? Ve kaç kapıdan geçip yerini
bulur bir başka insanda? Yerini bulur mu gerçekten? Sözü
yasaklamalı Ömür hanım yasaklamalı...Kimsenin kimseyi
anlamadığı bir dünyada söz boşluğu dövmekten başka ne
işe yarıyor ki? Olanağı olsa da insanların yürekleri ko-
nuşabilseydi dilleri yerine, her şey daha yalansız, daha içten
olurdu. Aklı silmeli diyorum insan ilişkilerinden. Yanılıyor
muyum? Olsun. Yanıldığımı biliyorum ya...
Artık seni yaralı bir giz gibi içimde taşıyorum. çevreme bakıyorum: sessizlik yutuyor beni, eşyalar siliniyor, bacaklarım halsiz. hiçbir mihenk taşı yok,hiçbir mekan yok. ben işte bu dağınık maddeyim ve içim sensizlik dolu. çevremdeyse eter kokusu yayan, Bozulmuş bir evreni kapsayan dört beyaz duvar var. Beklemek...
“...
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan, umutsuzluğu yaşamayan, iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan, umuttan, sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu? Bir güz düşünün ki Ömür hanım, ilkyazı olmamış, yazı yaşanmamış, böyle bir güzün hüznü hüzün müdür? Başlamanın bir anlamı varsa bitişi göze almak, bitişin bir anlamı varsa başlangıcı olmak değil midir? Yaşamı düz bir çizgide tutmak tükenmektir. Yaşamak zorunda olduğumuz şunca yılı aykırı uçlar arasında gezdirip geçirmedikçe, alışkanlıkların sınırlarını aşmadıkça zaman zaman, yaşamak nasıl yenilik
olur tükenmek değil de?
...”
Anlatmakta en az işe yarayan vasıta,kelimeler.İçleri mi boşaldı,hor mu kullandım,yoksa sadece yaşlandım mı,emin değilim.Bildiğim şu ki,artık kelimelere güvenecek,kendimi onlara emanet edecek safdil zamanları geçtim.Susmanın bir ifade biçimi olduğunu savunmuyorum.Ben sadece anlatmayı denemekten vazgeçtim.
.
Odamı sınırlayan dört duvar arasında, varlığımı ve düşüncelerimi kuşatan hisarın içinde ömrüm azar azar eriyor bir mum gibi, hayır, yanlışım var, ömrüm bir oduna benziyor, ocaktan düşen bir oduna: öteki odunların ateşinde kavrulmuş, kömürleşmiş, ama ne yanmış, ne olduğu gibi kalmış bir oduna benziyor. Fakat diğerlerinin dumanından, soluğundan boğulmuş.
.
“Kayıtsız olmak için nasıl da çırpınıyorum. Söyleyecek çok sözü olduğunu zanneden yüreğimi sessizliğe gömmek istiyorum. Satırlara bütünüyle bir hakikati döktüğümü sandığım her an, bir iç çekişten ötesini yazamadığım korkusuyla sarsılıyorum.”