Bir ses daha duymaya tahammülüm yok bu aralar
Senden başkasını da almıyor zaten içim
Ama biliyorum içimde taşırken bile seni, yanımda değilsin
Hep seni kollayan, giderken ardından bakan ben oluyorum
Ben yine mahzunum, ben yine mahcup
Ve ben hep sana muhtacım Mehlika anlıyor musun?
Gözlerinle ördün gönlüme hasret ağlarını
Ne ben çözebildim, ne sen çözdün sırlarını
Olurda bir gün okursan bu şiirden sancılarımı
Pırıl pırıl gözlerine düşerse gözlerim, merak etme
Merak etme sevgilim, sana en güzel rüyalarla gelirim
Söylemiştim daha önce sağlam kaleler içerisinde değilim
Çekseler gelir, itseler düşerim aslında biliyor musun?
İsterim ki senin gözlerinden göreyim hayatı
Yeşili, maviyi, gök kubbeyi ve en çokta kendimi
Sahi beni görüyor musun sevgili?
Artık yokuşları çıkamıyorum
Bu dermansızlığın yaşımla yok bir ilgisi biliyorum
Ne olur beni anla, damla damla tükeniyorum
Seni başkalarının mısralarında okurum diye çok korkuyorum
Ah benim canım, iki gözüm, olmasa da tahtın, sultanımsın
Bir tür "Durma Hakkı". Öylece, olduğun yerde durma hakkı. Hiçbir şey yapmadan ve her şey yanı başından sana ihtiyaç duymadan akıp giderken. Durmak isteyince "Aslan geliyor! Kaplan geliyor! Tıp!" desen o eski çocuk oyunundaki gibi. Konuşan yansa. Sana ilişen yansa bu oyunda. Sen hiç yanmasan. Bir değişiklik olarak sen yanmasan bu sefer!
BÖLÜM 1
Zaman, saniyeler halinde hızla geçiyor. Saniyeler dakikaları, dakikalar saatleri oluşturuyor. Geçip giden saatler, bir yandan insanın hayattaki yolunu belirlerken, bir yandan da hayatının sonuna doğru götürüyor. Hayatın sonuna doğru giderken, hayatımızdaki bu yolu ne kadar durup inceleyebiliyoruz? Yaşadığımız her şeyin, neden olduğunu
Yanılmıyorsam söyleyin, bir kere "Sen kıtır kıtır seversin diye" demek, bin kere "seni seviyorum" demekten daha derin ve etkili değil miydi? Tabii, bazen yalın bir "Seni seviyorum" u duymaya da ihtiyaç duyardınız, bunu yadsıdığımı düşünmeyin.
Not bırakırsın, anlatırsın, ağlarsın... Geride kalanları acıtmaya çalışırsın. Hâlâ bir umudun olduğunu gösterir bu haber veriş, kendini özetleyiş. İşte böyle ölemezsin. Bağın varsa gidemezsin. Ben not bırakmadım giderken, çıt çıkarmadım. Çıkaracağım tüm seslerin duyulmayacağını anladım. Gitmedim aslında, kabullendim ve vazgeçtim. Kapıyı kaparken, kolundan tutanın olmadığında eyleminin adının terk etmek olmadığını anladım. Terk eden, terk edilmiştir. Ardında bırakacağı gürültü sadece başarısız bir intihar girişimidir.
Yani gitmek bana ait bir eylem gibi görünürken, anladım ki giden sendin.
Bir sene sonra geriye bakıyorum da, sen gittin ya ben çok güzelleştim...
“Bir gün gideceğim jıbğa..”
“Biliyorum.”
“Bana gitme diyecek misin? Birine hiç gitme dedin mi? Çok büyük bir şeydir gitme demek çünkü…”
“Gitmek isteyene gitme denir mi? Demedim bugüne kadar, sana da demem.”
“Neden? Gitme dediğin halde giderim diye korkundan mı?”
“Bir film vardı, eski bir Türk filmi… Fotoğraflar; Rum genci ile Türk kızının
Ateistlerin Tanrının yokluğuna (Günümüzde Din Felsefesi Literatüründe daha çok var olma olasılığının azlığına dair kullanılır yani mantıksal kötülük problemi çökmüştür, delilci kötülük problemi kullanılır.) dair sunulan Kötülük Problemine karşı din felsefesi literatüründe pek çok doğal teoloji, teodise vs. eksenli cevap verilmiştir. Ben bu yazıda
"Kendimi arıyorum...
Bir batağın içindeyim boğazıma dek.
Birkaç silik anı belleğimde.
Beni yaşatan, ayakta tutan nedir?
Nedendir hâlâ direnmem bunca kahra
Anlamıyorum.
İliklerime kadar yorgun ve acılıyım
Ağlamak istiyor,
Ağlayamıyorum.
Sevgiden yoksun bir yarım insan
Gittikçe kirlenen bir yalan dünyada
Tozpembe umutlarına,
Sıcacık, çocuksu düşlerime dalıyorum;
Ve yıllar önce yitirdiğim
Yalansız, riyasız
Tertemiz benliğimi,
Kendimi arıyorum..."
Kitap odur ki besmele ile başlaya. Bismillahirrahmanirrahim. Hemen ardından hamdele ve salvele gele. İlmi bereketli, okuması fehametli, dinlemesi lezzetli olsun. İhyâ da böyle başlar. Allah’ın rahman ve rahim olduğunu bildirerek, ona hamd ederek, onun habibine salavat getirerek...
Kitap odur ki bir ismi ola. “İhyâ" diye nam salan bu İslâm
İncelemenin ilk kısmında Lacan'ın Arzu grafiğini ele aldıktan sonra, Hitchcock'un The Birds (Kuşlar) filmi üzerine Bakır'ın söylediklerine ek olarak getirmek istediğim birkaç yorumu paylaşacağım.
Arzu grafiğinin dört şeması üzerinden öznenin yapılanma süreci >>
Şekil 1 - i.imgyukle.com/2020/05/04/rXgK...
Burada S-S', vektörü
"Kalp bulutlu değilse yağmur boşuna,
sen yine gazelini dök mırıldanarak:
Çocukluğum, hayatımdan düşen
ilk yaprak!"
İncelememe kitabın kapağında yazan,bu etkileyici cümleyle başlamak istiyorum.
Kitabı bana bir arkadaşım hediye etti onun vasıtasıyla okumaya başladım. Haydar Ergülen'in okuduğum ilk şiir kitabı. Hoş bir şiir kitabı bence. Şairin kendine özgü yazım tarzı ilk başlarda garibime giderken daha sonra hoşuma gitti. Özellikle şiirlerinde kullandığı imgeler etkileyiciydi. Zaten şairimiz Cemal Süreya Şiir Ödülü'nü almış bir şair. Elinize geçerse okumanızı tavsiye ederim.
Sağlıcakla kalınız... :)
Keder Gibi ÖdünçHaydar Ergülen · Kırmızı Kedi Yayınevi · 2021687 okunma
Genç Adamla Yaşlı Adamın muhabbetiyle başlıyor, muhabbet, kitap ve süreç boyunca devam ediyor. Yani genç adam kitapta, soruları olan, doğruyu arayan, tam da bizim Tevhid Ocağı'nda anlatmaya çalıştığımız, doğruların anlatılması gerektiği, doğrularla bir hayat nizamnamesi kendisine çizmesi gerektiği o karakterin karşısına, yaşlı bir amcamız oturuyor